TÜRBAN... Cumhuriyetin en önemli kazanımlarına, laikliğe karşı açıkça bir başkaldırı... Hem de hükümet eliyle. Sinsi sinsi başlayan bu çalışmalar, taa 1950’lerden beri hacılar, hocalar, imamlar, tarikatlar baş tacı edilerek bu günlere gelindi.
MNP, MSP, RP, yüce yargı organlarınca kapatılarak Cumhuriyet’e sahip çıkıldı. Ama onlar durmadılar. Anavatan ve DYP dönemlerinde iyice palazlandılar. Öyle ki, tarikat şeyhleri iftar yemeklerinde en yüce makamlara bile davet edildiler.
Sağduyulu halkımız onları bir anda sandıkta yok etti. Ama enkazları üzerine kurulan AKP işi daha da çığırından çıkardı. Açılan Kuran kurslarının üzerindeki Milli Eğitim Bakanlığı denetimlerini bile kaldırdılar. Sağlık kuruluşlarında, belediyelerde, İDO gişelerinde tesettürlü bayanlar baştacı edildiler. Eşi kapalı olanların sırtı sıvazlandı, gerek hükümet içinde, gerekse en önemli makamlarda yer verildi.
Bu parti iktidara geldikten sonra gericiliğin ilk belirtileri maalesef üniversitelerden geldi: 11.10.2003 tarihinde Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Mustafa Uzunpostalcı’yla başladı. "Öncelikle tercih, kadın doktorların kadınları, erkek doktorların da erkekleri muayene etmesi... Bir doktor, karşı cinsten bir hastayı muayene etmeyebilir" diye fetva verdi. Ardından Karadeniz Üniversitesi’nden ihaliyatçıProf. Sadık Kemal Sandıkçı "Erkek doktor daha ehliyetli ise elbette ki onu tercih edecektir. Ama muayene sırasında, dinin mahrem saydığı alanlarda dikkatli olunması zorunludur" diye buyurdular. Peki meme kanseri şüphesiyle gelen bir hastayı gözlerini kapatarak mı yoksa mantonun üzerinden mi muayene etmesi gerektiğini söylemediler.
Bitmedi... Bir yıl sonra meclisimizde yeni ceza yasası görüşülürken, kanuna bir madde eklendi: Tutuklu kadınları, kadın doktorlar muayene edecek. Bunun mümkün olmadığı hallerde kadının bir yakını veya başka bir kadın, muayene sırasında hazır bulunacak. Hipokrat yemini ve tıp etiği ile tamamen çelişen bir durum.
Hürriyet’te (11.3.2006) bir manşet vardı. Uşak’ta Ana Çocuk Sağlığı Merkezi Başhekimi makamında başı tesettürlü olarak oturuyordu. Aynı kurumdaki diğer çalışanların da başı aynı şekildeydi. Fotografla ispatlanan bu gazete haberi üzerine acaba ne işlem yapıldı dersiniz?
18.12.2006’da Konya’da hastaneye gelen acil bir erkek hastaya, üroloji uzmanı tarafından derhal testislerin ultrasonografik tetkinin istenmesine rağmen, kadın radyoloji uzmanının bunu reddetmesi ve teşhisin gecikmesi nedeniyle, hastanın organ kaybına uğraması haberi basına bomba gibi düştü. Ama yetkili kurumlar olayı türbanla örtmeyi becerdiler!
ACİL AMBULANSLAR
Yıl 2007... Acil bir hastanız var. 112’den ambulans çağırıyorsunuz. Geliyor ve içinden beyaz gömlekli bir bayan iniyor. Başı tesettürlü. Doktor mu, hemşire mi, sağlık görevlisi mi bilemiyor ve maalesef soramıyorsunuz. Çünkü o anda ona muhtaçsınız.
2008... Başı kapalı genç kızlarımıza okuma özgürlüğü sağlamak için ’üniversitelere tesettürle girme’ hakkındaki Anayasa değişikliği teklifi görüşülüyor. Piyasa dahil, her şey ona kilitlendi. Gazeteler, TV’ler, açık oturumlar; arkadaş sohbetleri; sevinenler, kahrolanlar... Anayasa profesörü Sayın Burhan Kuzu "Bu uygulama kesinlikle ilköğretime yansımayacak. Kamu kurumlarında geçerli olmayacak" diye söylüyor ama daha kanun çıkmadığı halde Milli Eğitim Bakanı’nın hazır bulunduğu bir toplantıda sahneye tesettürlü bir ilkokul öğrencisinin çıktığını da biliyor. 23 Nisan törenlerinde ilkokul öğrencilerinin kara çarşafa bürünmüş olarak törene katıldıklarını herhalde görüyor.
Ben daha 5 yaşındayken babam "Müslümanlık yalan konuşmamaktır" diye öğretmişti.
Ne diyeyim? Başımıza nereden düştü bu türban bombası demeyin, ayol bu yeni bir şey değil ki... Ta 1950’den bu yana kadayıf fırında. Altı daha yeni yeni kızarmaya başladı. Hele bir şerbetlensin, siz o zaman görün!
Dr.Erdinç KÖKSAL
Kara
NEYZEN Tevfik bugün yaşasa, anca bu kadar olurdu! İki gözü de görmeyen bir dostu bir gün Neyzen’e sormuş:
- Memleketin durumunu nasıl görüyorsun?
Neyzen cevap vermiş:
- Aynen senin gördüğün gibi..."
Orçun SAĞYAŞAR
’Öteki İstanbul’ %70’i buluyor
BİZİM kendi ellerimizle yarattığımız bir tümör... Genelde, her türlü pislik buralardan kaynaklanıyor. Araba kundaklamalar, otobüs yakmalar, patlamalar, polise baş kaldırmalar, küçük çaplı ayaklanmalar vs... Kaçak silah tüccarları ve insan kaçakçıları buralarda yuva buluyor, uyuşturucu depoları buralarda gizleniyor, arananlar buralarda saklanıyor. Ve ne yazık ki bu ’öteki İstanbul’un coğrafi ve nüfus bakımından düzensizliği, yasadışılığı ve başıbozukluğu bana göre %70’i aşıyor ve yavaşca azınlıktaki sağlıklı dokulara işliyor, buraları da bozuyor. Aynen metastaz yapan kanser tümörleri gibi... Örneğin trafik kilitlenmesi ’Öteki İstanbul’un baskısından oluşuyor. Peki, düzeyli semtler daha ne kadar dayanacak?
Hangi İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti olacak?
Hangi İstanbul dünya turistlerini çekecek?
Prof.Ahmet Vefik ALP
Biliyor musunuz
TÜRKİYE İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) açıklamasında "Ülkemizde 25-29 yaş grubundaki genç kızlardan %66’sı ne öğrenim görmekte, ne de çalışmaktadır. Çağdışı nitelikteki bu durum alarm zili olarak kabul edilmeli, genç kızların eğitimden ve istihdamdan dışlanmasına son verecek bir seferberlik başlatılarak ’kadının yeri evidir’ yaklaşımı terk edilmelidir" denildiğini... İHTİYAÇ sahibi insanlara ırk, din, milliyet ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin hizmet anlayışıyla kurulan ’İslam Konferansı İnsani Yardım Forumu’nun kuruluşunun İstanbul’da hafta sonu imza töreni ile gerçekleştirildiğini, kurucular arasında Deniz Feneri Derneği, İnsani Yardım Vakfı (İHH), İstanbul Uluslararası Kardeşlik ve Yardımlaşma Derneği (IBS) ile Malezya Uluslararası Barış Heyeti (GMP), Uluslararası Müslüman Yardımlaşma Heyeti (IICO), Uluslararası İslam Yardımlaşma Teşkilatı (IIRO) ve Katar El-Hayriye’nin yer aldığını...
GÜNÜN SÖZÜ
"(Başbakan’a) Ciğeri kediye emanet ederim, laikliği sana emanet etmem."