Paylaş
Anayasamızda demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti, önceleri sinsi, sonra da açıktan çağdışı, gerici bir saldırının hedefi olmuştur. Eylemli biçime bürünen saldırıların hedefi, ulusal bağımsızlığımız ile ulusun egemenliğidir. Gerici, şeriatçı güçlerin, laik, demokratik cumhuriyeti çökertmek için seçtikleri ise eğitim-öğretim kurumları olup, özellikle yükseköğretim kurumlarıdır.
Irkçı, gerici ve köktendinci kadrolaşmanın en yaygın olduğu kurumlar, üniversitelerimizdir. Nereden, nasıl alındığı tartışmalı kimi akademik unvanları, kafalarının içi ve üstündeki takke ile abalarının üstüne kılıf olarak geçirenler; kul ve köle kılmak istedikleri öğrencileri, devletin yasalarına, Anayasa Mahkemesi ve yüksek yargı organları kararlarına başkaldırıya zorlamaktadırlar. Ne yazık ki, rejim ve devlet düşmanlarının kimileri; rektör-dekan-yüksekokul-enstitü müdürü olarak görevdedirler.
Devlet, laik-demokratik ilkeleri korumak için kararlıdır. Bu nedenle herkesin özellikle de toplumun beyin işlevini görmesi gereken üniversitelerin bu mevzi içinde yerini alması gerekmektedir. Bu bir yanıyla TC Devleti yurttaşı olmanın, Anayasa'nın ve 4527 sayılı yasanın bizlere yüklediği görev, öte yanıyla da yaşam biçimimizi koruma sorumluluğumuzdur. Ellerimizi taşın altına uzatmadığımızda, o taşların gelecek günlerde başlarımıza vurulduğuna şaşırmamamız gerekecektir.
'Örtünme' adı altında sürdürülen ve gerçekte laik-demokratik cumhuriyetimizin çökertilmesinin 'sancağını' oluşturan 'başörtüsü, çarşaf, peçe, takke vb.ler' rektörlük görev ve sorumluluğu üstlendiğimiz kimi birimlerde, kimi öğretim elemanlarımızın, hatta yöneticilerimizin desteği ile egemen bir görünüm vermekte, düşmüş ya da kurtarılmış kurumlar olarak tanımlanmaktadır. Bağlı bulunan kimi birimlerinizde, rejim ve devlet karşıtı bu durum sürdürülürken, öte yandan kimi birimlerinizde, yasa ve yönetici öğretim elemanları, bu çifte standart nedeni ile boy hedefine dönüşmekte, sanki olay, Atatürk cumhuriyetinden yana bu kimselerin 'özel sorunu' biçiminde nitelenmektedir. Gerici, şeriatçı basın-yayın kuruluşları, sayfa ve ekranlarını buna benzer saldırılara açmaktadırlar.
REKTÖRLERİN SORUMLULUĞU
Yapılması gereken 'maskeli balo'ya son verilmesidir. Bir yandan Atatürkçü cumhuriyetten yana görünüp, öte yandan şeriatçı bir düzenin emirleri biçiminde davranma ikiyüzlülüğünden vazgeçilmesi gerekmektedir. Törensel ve medyasal Anıtkabir ziyaretleri, anıtlara çelenk koymalar, her olanakta '10. Yıl Marşı'nı çaldırmak ve sonra rejimin altını oymak, oyanlara göz yummak, destek vermek oyunu bitmelidir. Bu oyun ve 'maskeli balo'nun bitmesi, özellikle bir kısım üyemiz olan demokratik-laik cumhuriyetten yana olan öğretim elemanlarımız açısından yaşamsal önem taşımaktadır. Bu tür davranışların sürmesi durumunda, ülkemizin içine düşeceği kaosta üniversite rektörlerinin sorumluluğu büyük olacaktır.
Malatya İnönü Üniversitesi'nde yaşanan olaylarda gerici güçler tarafından hedef duruma getirilen sayın rektöre sahip çıkmak hepimizin görevi olmalıdır. Dileğimiz, bütün üniversite rektörlerinin aynı sorumluluğu taşımasıdır.
Prof. Dr. M. Tahir HATİPOĞLU-Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Genel Başkanı
PKK, Japonlar'ı da tehdit ediyor
Ben Tokyo'da yaşayan bir turizmciyim. Dünyanın en eski seyahat acentesi Kings'in Türkiye koordinatörüyüm. Japonya'dan Türkiye'ye giden turist sayısı 80 bin... Terör olayları Japon medyasında da işlenmeye başlandı. Turizmde işlerimiz ters yüz olup, iptaller alıyoruz. NATO bombardımanı ve Kosovalı göçmenler, Türk siyasetindeki belirsizlikler ve türban olayları ile 'Türkiye İran mı oluyor?' endişesi, durumu daha da kötü kılıyor. Ayrıca, Türkiye'de iki aydır kayıp olan Japon üniversiteli kız konusu nedeniyle ülkemiz ciddi derecede tehlikeli bir ülke gibi gösteriliyor. Japon Dışişleri Bakanlığı, Türkiye hakkında zehir zemberek tehlikeli uyarı yazısı yazıyor. Bunlar yetmiyormuş gibi şimdi de Japon seyahat acentelerine PKK'nın tehdit mektupları fakslanıyor. Seyahat acenteleri panik içinde... Maalesef, Türk Turizm Müşavirliği, bizleri rahatlatacak bir şey söylemiyor. Türkiye'nin ciddi maddi ve manevi kaybı söz konusu. Türkiye acil önlem alsın.
Cem CAKALOZ-TOKYO
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Türkiye, mühendisi teknisyeninden, hekimi sağlık görevlisinden fazla olan enteresan bir ülkedir.’’
(Türk Eczacılar Birliği eski Genel Sekreteri İbrahim Güven)
Paylaş