Paylaş
FB üyeliğinden mi çıkayım” başlıklı bankaları eleştiren yazı bu kadar ilgi görsün, şaşırdık. Vatandaş bankalardan ne kadar yakınıyormuş... Tüketici Hakları Derneği Merkez Yönetim Kurulu üyesi Ferda Hekimci, bunun üzerine tüketicileri aydınlatan, siyasileri uyaran bir yazı gönderdi. Dikkatlice okuyoruz:
“Geçen yıl aldıkları ücret ve komisyonlar ile faiz dışı gelirleri 17 milyarı bulan bankaların tadı damağında kalmış olmalı ki, yeni yıl ile birlikte ‘işlem ücreti’ adıyla uyguladıkları ücretlerine hemen yeni yeni zamlar yaptılar. Bundan böyle değil bir banka veznesinden işlem yapmak, ATM’lerin önünden geçmeye bile yürek istiyor.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca açıklandığına göre bankalar 31 kalemde ‘işlem masrafı’ almaktalar. Yetkililerin gereken önlemleri almaması üzerine de yeni yıl ile birlikte bazı bankalar bu konudaki pervasız tavırlarını iyice arttırdılar. Örneğin bu bankalar, dünkü yazınızda da belirttiğiniz gibi 50 lira için 45 lira havale masrafı isteyebiliyorlar. Artık, ATM’lerden kartsız para yatırma işlemlerinden bile 5 TL’ye kadar ücret almaya başlandı. Mesai bitiminde yapılan elektronik fon transferi (EFT) işlemlerinden ise 50 TL gibi astronomik rakamlar kesiliyor. Ayrıca basılı ekstre isteyenlerden 6 TL’ye kadar işlem ücreti talep edilirken, şimdi bir de e-posta olarak gönderilen ekstrelerden ücret alınmaya başlandı. Yine, hiç ‘işletmediğiniz’ bir hesabınız dahi olsa, bundan dahi ‘hesap işletim ücreti’ alınmaya devam ediliyor(!). Oysa, aslında yukarıda sayılan ücret unsurları, asli bankacılık hizmetlerinin parçalarının ayrı ayrı ücretlendirilmesiyle sanal olarak oluşturulmuş ücretlerdir. Sonuçta bankaların ekstre göndermek, kredi kartı bastırmak, hesapları işleyebilmek vb. için elektronik ağlar kullanmak gibi araç, gereç ve donanımları kullanması, ilgili elemanları istihdam etmesi, bankacılık hizmeti verebilmenin gereğidir. Ayrıca bankalar kamu görevi yaptıkları için kamu görevinin kısıtlarına tabidirler ve böylesi başıboş hareket edemezler.
Ancak bankalar bu tutumları böyle sürdürür, yetkililer ise bu duruma derhal el koymazsa, bu uygulamaların Türk ekonomi tarihine ‘Deli Dumrul’ ücretleri olarak geçmesi mukadder olacaktır. Eğer bu ücretler haklı ücretlerse, bu gidişle ileride ekonomik yaşamımıza, dolmuşçunun ‘vites değiştirme ücreti’, marketin ‘fiş kesme ücreti’, eczanenin ‘internetten reçeteye göz atma ücreti’ gibi bize özgü yeni yeni kavramların kazandırılması da mukadder olacaktır.
Türkiye’de pazar ekonomisinin sadece ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ mantığından ibaret olduğu sanılmakta; pazar serbestisinin de kuralları olduğunu hiç akla getirilmemektedir. Oysa, içinde bulunduğumuz bu durum ‘pazar’ mantığından ziyade olsa olsa ‘vahşi kapitalizm’ anlayışı ile açıklanabilir. Bu anlamda demokrasilerde Tüketici Hakları ve Tüketicinin Korunması olgularının devletlere ‘zayıf taraf olan tüketicilerin özel olarak korunması’ görevlerini yüklediği ve bu görevlerden en önemlisinin ise ‘Tüketicinin Ekonomik Çıkarlarının Korunmasını’ evrensel bir hak olarak öngördüğü unutulmaktadır.
Oysa, yeni yılın ilk haftasında bankacılık mağduru tüketiciler, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere binlerce başvuruyla kaymakamlıklardaki Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri’ni tıkamış durumdalar. Ayrıca TBMM’ye yansıyan binlerce tüketici şikâyeti Meclis Dilekçe Komisyonu’nun da kilitlenmesine neden olmuş ve TBMM bu konuda özel bir alt komisyon kurmak durumunda kalmıştır. Sayın Gümrük ve Ticaret Bakanı Yazıcı, her ne kadar bu konuda işi ‘tüketicinin bilinçli olmasına’ ve ‘bankaların basiretli bir tüccar gibi davranması’na kadar basite indirgese de, ‘Bankaların yaptıkları hizmetin karşılığını almaları haklarıdır. Hiç kimseye bedelsiz bir hizmet sunumu beklentisi içerisinde olamayız’ dese de bu noktada çözüm için ilk görev yine Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’na düşmektedir. Bakanlık, hazırlanmakta olan yeni tüketici yasası kapsamında gelinen bu durumun ‘failleri’ olan bankalarla yaptığı görüşmelerden ziyade, artık bu konunun ‘mağdurları’ konumunda olan vatandaşların sesine ve tüketici örgütlerinin görüşlerine kulak vermelidir. Zira bu yasanın adı ‘Tüketicinin Korunması Yasası’dır. Bu konuda, gündemde olan yeni Tüketicinin Korunması Hakkındaki Yasa’nın tadilatı bir milat olarak kabul edilmeli ve bu ‘Deli Dumrul anlayışı’ bir an önce son bulmalıdır.”
Haşim Kılıç, çelişkili üç karar için ne diyor
Önce iptal, sonra onama yeniden iptal nasıl oldu
ANAYASA Mahkemesi, “Odaların başkan ve meclis başkanlarının iki dönem üst üste görev yaptıktan sonra tekrar aday olamazlar, ancak iki dönem geçtikten sonra aday olurlar” maddesini iptal etti ya...
İzmir Mali Müşavirler Odası Başkanı Feyzullah Topçu, bu duruma tepki gösterdi. “Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın görevli olduğu dönemde aynı konudan Anayasa Mahkemesi’ne üç başvuru yapıldı; konu iki dönemle sınırlama; yani tamamen aynı” dedi.
Yani, birbirleriyle çelişen çifte standart kararları şöyle özetledi:
2005’te TESK başvurusuna Anayasa’ya aykırıdır, iptal.
2011’de TÜRMOB başvurusunda Anayasa’ya aykırılık yok, onama.
2012’de TOBB başvurusunda Anayasa’ya aykırıdır, iptal.
Bu üç karardan ilkinde Haşim Kılıç, mahkeme üyesi, son iki kararda da Anayasa Mahkemesi Başkanı.
Oda başkanı Topçu haklı olarak soruyor:
“Hani her birey Anayasa önünde eşit haklara sahipti, bu yüce mahkemede görev alan üyeler herkese eşit yansız, tarafsız bakarak adil kararlar veriyordu. 2005’ten bugüne ülkemizde hukuk alanında ne değişti ki bu kadar farklı kararlar alınıyor. Bireyler ve meslek odaları olarak haklarımızı savunmak için hangi kuruma başvuracağız? Böyle çifte standart karar olur mu? Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı aynı konuda farklı oy kullanmasını nasıl içine sindiriyor. Bizler bu durumu anlamakta zorluk çekiyoruz.
Böyle bir kararın gerekçesini mali müşavirler olarak bilmek istiyoruz.”
Haşim Kılıç, kamuoyunu aydınlatmak zorundadır.
Paylaş