Paylaş
TFF’nin İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına rağmen 2010-11 sezonunun şampiyonluk kupasının hâlâ Trabzonspor’a verilmemesi karşısında duyulan öfkeyi ‘sokakta’ hissediyorsunuz. Bunun üzerine bir de takımın Avrupa kupaları eleme turunda veda etmesi moralleri iyice dibe vurdurmuş... Ancak, iki yeni transfer, Emerson ve Janko’nun katkılarıyla önümüzdeki haftalarda takımlarından iyi bir çıkış bekleniyor.
Trabzon’un en önemli beklentisi de Başbakan Erdoğan’ın son dört seçim öncesindeki mitinglerde söz verdiği ‘Akyazı Stadı’nın yapımının gecikmesi.
Yer hâlâ dolgu aşamasında... Trabzonsporluların bu beklentilerine karşı çevreci gruplar ise Trabzon sahilinin en güzel yerinin doldurulmasına tepkililer. Bu bölge daha önce ‘ünlü’ otoyol için zaten doldurulmuştu. Bunun yarattığı sıkıntı ortada. Aslında dolgu alanları yeni dolgu alanlarını doğuruyor!
Yazımızı yazarken bir gazeteci dostumuz “Dur” dedi, “Yeni bir haber size; AKP’li Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu açıkladı, ‘Trabzon sahili, Ganita bölgesinden Akyazı’ya (Beşirli) kadar yeniden üç bölüm halinde doldurularak, 762 bin m2 alan kazandırılacak”.
Başkan’a göre, “Trabzonlu, denizle daha nasıl haşır neşir olacakmış!”
Gümrükçüoğlu tıp doktoru ama daha önce jeoloji mühendisliği okumuş.
Jeoloji biliminde doğayı yağmalamak var mıdır?
Bu rant anlayışı ile sonuçta sahil Trabzon’dan biraz da uzaklaşmış oluyor. Plansız ve hiç sayılan mimari kurallar karşısında Trabzon’un bütün güzelliği gitmiş... ‘Rant’ kapısı sonuna kadar açılmışken, şimdi de yeni kentsel dönüşüm projeleri gündeme geliyor. Birçok yapının yıkılacağı bildiriliyor. Trabzon’un ekonomisi istimlak paralarıyla ayakta duramaz! Trabzon’un en güzel bölgesi Boztepe’nin hali yürekleri burkuyor. Çukurçayır Belde Belediye Başkanı Sabri Baykal ‘Trabzon’un Manhattan’ını ben yarattım!’ diyormuş! Yüksek yapılar nedeniyle konutlar ‘gölge’den kurtulamıyor. Mimarlık ilkesine göre, bir yapıya iki saatten çok gölge düşüyorsa orası sağlıklı bir kent değildir!
Trabzonlu Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar bile isyan etmiş: “Elimde olsa ilk işim Çukurçayır’ı yıkmak olur. Halini görünce içim yanıyor” demiş bir demecinde.
Ağahan ödülü verilsin
Bayraktar, hiç olmazsa partili arkadaşının bırakın kulağını çekmeyi kendisine bir ‘Ağa Han Ödülü’ vermelidir!
Trabzon bugünlerde Ayasofya Müzesi’nin camiye dönüştürülmesi tartışmasına takılmış. O kadar caminin yanında Doğu Roma İmparatorluğu’ndan kalan böyle bir tarihi eserin camiye dönüştürülmesi ne kadar doğru? O zaman Sumela’yı yıkalım, Atatürk Müzesi’ni belediye başkanı konağına dönüştürelim. Uzungöl’ü plastik bir leğene benzetelim!
Yaylaları 6-7 katlı çirkin ‘gecekondularla’ donatalım, suları da HES’lerle kurban edelim. Bu kafa Trabzon’a hiçbir şey kazandırmaz. Özellikle Trabzon, ramazan öncesinden beri Arap ve İranlı turistlerle dolu. Bazıları aylık ev tutmaya başlamışlar. Onlar “Yeşil, akarsular ve deniz!” için geliyorlar.
Bölgede ilk opera binası 1911’de Trabzon’da yapılmış ve 1958’de yıkılmış. Gerisini anlatmaya hiç gerek yok!
Yalçın Küçük’ün ‘şimşeği’
ODATV duruşması vardı dün Çağlayan’da... Adliye önünde Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun tutuklu gazetecilere destek eylemi Babıali’den pek çok ismi bir araya getirdi. Davanın sanıkları Nedim Şener, Ahmet Şık, Müyesser Yıldız ile Melda Onur, Uğur Dündar, Kadri Gürsel, Ferai Tınç, Ercan İpekçi, Kerem Çalışkan ve Tarık Akan oraydılar. Dışarıdaki gazeteciler tutuklu meslektaşları için kalem bırakma eylemi yaptı. Ardından 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşma başladı. Duruşmaya ilgi, tartışmalı son TÜBİTAK raporunun gelmesi ve tahliye beklentileri nedeniyle de büyüktü. İlk sözü Yalçın Küçük aldı. Başında kalpağı, boynunda kırmızı atkısı, elinde dosya ve kitaplarla sanık kürsüsünde zaman zaman izleyici sıralarını dalgalandıran TV’deki gibi ‘siyasi’ içerikli uzun çarpıcı bir konuşma yaptı. Yalçın Küçük iddianameyi eleştirirken Abdullah Öcalan’ın kendisi için, “Yalçın Küçük’ü ne zaman dinlesem, kafamda şimşekler çakıyor” sözünü hatırlatarak dedi ki:
“Savcı da bu ifadeyi iddianameye koymuş. Soruyorum sayın heyet, sizin kafanızda şimşek çakmıyor mu? Benimle ne alakası var bu tespitin iddianameye koyuyorsunuz. Suç bulun bana, neyle suçlanıyoruz?”
Öğle arasında Avrupa Gazeteciler Federasyonu Başkanı Arne Köning,”Biz Avrupa’da Türkiye’nin basın özgürlüğü konusunda yeterli baskıyı oluşturmaya çalışıyoruz” dedi. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün temsilcisi de vardı.
Sonunda ne mi oldu?
Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu tahliye edilirken; Soner Yalçın’dan başka Hanefi Avcı ile Yalçın Küçük’ün salıverilmeleri reddedildi. TÜBİTAK’dan istenen ek raporun 20 gün içinde gönderilmesini istedi mahkeme...Mahkeme de raporu beğenmemişti. Evet, sevinçler eksik kaldı.
Yazık
BAŞINDA ‘milli’ sözcüğü bulunan eğitim gibi önemli bir bakanlığın, yönetmeliklerden ülkemiz açısından önem arzeden ifadelerin çıkarılmasında amaç nedir? Bundan böyle aranılmadığı ifade edilen aşağıda açık seçik belirtilen bu kriterin yerine hangi kriteri arayacaklar?
“Ders kitapları, ‘Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen....”
Bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti ise yukarıda kullanılan ifadeler kimleri rahatsız ediyor? Lütfen yetkililer buna yanıt versin.
‘Dindar nesil’ yetiştirmek isteyen bir iktidarın, böylesine önemli değişiklik yapması ve söz konusu ifadeleri kaldırması karşısında, söylenecek tek şey, eğitim bakanlığı Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı demek yanlış mı olur? Ö.A.
Paylaş