Yalçın Bayer: THY'nin rekoru!

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

Ramazan'ın ikinci günü 07.00'de Atatürk Havalimanı'ndan kalkacak TK 106 sefer sayılı uçakla partilerarası bayramlaşma için Ankara'ya uçacaktım. Birey sorumluluğunu taşımaya çalışan, kuralları da makam-mevki ve sıfatlarla asla bağdaştırmadan 'vatandaş' kimliğiyle hareket etmeyi prensip edinmeye çalışan kişi olarak, 06.30'da VIP salonuna girdim. Görevli arkadaşlara biletimi takdim ederek salona geçtim ve uçuş kartımı bekledim. Bir süre sonra görevli bir hanımefendi, ‘‘Sayın Okumuş, maalesef sizi 07.00'de kalkan uçağımızla uçuramayacağız, 08.00'deki uçağımızı tercih eder misiniz?’’ dedi. ‘‘Hayrola, iptal mi edildi?’’ diye sordum. ‘‘Hayır, 20 dakika kuralını aştınız’’ deyince, tabii refleksle saatlerimize baktık ve o an itibariyle dahi 20 dakikanın aşılmadığını gördük. Kendileriyle bizzat bayramlaşıp selamlaştığım diğer görevlilerin de şahadetleriyle 'hak' teslim ediliyor, ancak uçağa binebilmem ve sonuç alabilmem için somut gayret gözlenmiyordu. Olması gereken şekilde 'sorumlu' aramaya ve bayramın kendine özgü ağız tadını kaybetmeden ve hiç kimseyi de zerrece üzmeden, sabrederek muhatap aramaya başladım. İç hatlar gece nöbetçisiyle görüştüğümde uçağın vaktinden önce kalktığını -20 dakika önce- ve çok üzgün olduğunu belirtince şaşkınlığım bir kat daha arttı. ‘‘Niye ve kim kaldırdı?’’ sorusuna, ‘‘Hareket amirliği talimatıyla’’ cevabını alınca, prosedürü de bilemediğimden, ‘‘Kalkışlara orası mı izin verir, belirler?’’ dedim. ‘‘Hayır. Ama, bu defa olağanüstü bir durum oldu ve böyle gelişti. Biz de anlayamadık’’ dendi.

Bayramlarını kutlayarak teşekkür edip ayrılırken yetkili olduğunu sandığım mesai arkadaşları, ‘‘İlk defa böylesine mantıkla, bizi anlayan, hadise çıkartmayan ve yüzde yüz haklılığına rağmen sabreden bir milletvekiliyle karşılaşıp tanıştık’’ dediler.

Neticede, yıllardır birçok uygulamalarıyla ve özellikle 'rötar'larıyla şikáyetçi olup 'illallah' dedirten THY, bayramda tarihinin sürprizini yaparak, 'Vaktinden çok önce tarifeli seferlerini başlatan havayolu' unvanını(!) yakalamıştı. Üstelik -tespit ettiğim bilgiye göre- 4 kişilik şanslı yolcularıyla... 106 sefer sayılı Boeing 4 kişiyle Ankara'ya uçarken, kim bilir geride benim gibi kaç yolcu daha bırakıyor ve 'zarar' hanesine aktarmalar yapıyordu!

Özel sektördeki hizmetlerinde yaşanan başarıyla övünen THY'nin sayın yöneticilerini böylesine bir 'ilk'e imza attıkları için kutluyor, çok sayın 'devletlu' sınıfındakilere ve hassaten yönetimde olup 'Benim kim olduğumu biliyor musunuz!' rüzgárıyla kapanmış kapıları dahi açtıranlara ithaf ediyorum.

Nazif OKUMUŞ-İstanbul Milletvekili

'Tanıtım'a açıklama

YOUNG&Rubicam/Reklamevi'nden ‘40 milyon dolarlık tanıtım ihalesi kime veriliyor?’ (1.2.2000) yazımıza bir 'tekzip' geldi. Biz özetle, 'Erkan Mumcu'nun tanıtım ihalesini yakın arkadaşı Serdar Erener'in ortağı olduğu Young&Rabicam'a vermek istediğinin konuşulduğunu, Erener'in ihaleyi alamazsa DDF'le ortak olacağını ve bu arada Güzel Sanatlar'ın sahibi Ünver Oral'ın çıkarılan söylentiler karşısında tepki gösterdiğini ve bunların reklam piyasasında yankılandığını' anlatıyorduk. Açıklamaya göre, yazı 'fahiş hata ve çarpıtmalar'larla doluydu. Serdar Erener, Sertab Erener'in kardeşi değil ağabesiydi. Ajansa göre, 'gerçek' şuydu:

‘‘Young&Rubicam/Reklamevi, Türkiye'nin önde gelen bir diğer reklam şirketi McCann Erickson'la konsorsiyum kurarak Turizm Bakanlığı'nın açtığı ihaleye katılmış, finale kalmış, ancak sunduğu global imaj kampanyası, bakanlığın projeyi dış ülkelerdeki yerel ajanslarla sürdürme kararı nedeniyle kabul görmemiştir. DDF, saygı duyduğumuz bir kardeş kuruluştur. Ancak uydurma haberde söz edilen şekilde bir ortaklık niyeti söz konusu değildir. Keza, bu konuda Ünver Oral'la yine uydurma haberde sözü edilen şekilde hiçbir ihtilafımız söz konusu değildir. Ünver Oral saygı duyduğumuz, değer verdiğimiz bir meslektaşımızdır. (...) Young&Rubicam/Reklamevi, bugüne kadar kazandığı hiçbir konuda kişisel yakınlıklara ihtiyaç duymamıştır.’’

(Bizden not: Peki Ecevit bazı tarafları çağırarak ihaleyi neden araştırmak gereğini duydu acaba? Yeni Binyıl'daki ‘‘Turizm Bakanlığı'nın açtığı ihalenin sonucu duyurulmayınca rahatsızlık çıktı... Tanıtımda şaşırtan sonuç’’ (6.1.2000) haberi yalan mıydı? Aynı gazetede Mumcu ‘‘Haysiyetin bu ülkede ne kadar ucuzladığını anlıyorum’’ sözünü kime karşı söyledi? Güzel Sanatlar Ajansı Başkanı Ünver Oral, ‘‘...Bakanlığın önce kendilerine ilk üç ajanstan -Y&B/Reklamevi, DDF ve Güzel Sanatlar- biri olduklarını ilettiğini, ancak daha sonra olumlu ya da olumsuz bir yanıt gelmediğini, ciddi sandıkları bu yarışın sonucunda rahatsız olduklarını...’’ deme gereğini neden duydu? Bakan Mumcu'nun ihalenin sonuçları açıklayan sözleri neden geç (7 Ocak) açıklandı? Niye bize bir açıklama yapmak gereğini duymadı? Sayın okurlar, siz bu işten bir şey anladınız mı?)

İhsas-ı rey

BAĞIMSIZ Türk yargısı, Öcalan konusunda kararını verdi, Yargıtay da Öcalan'ın karar düzeltme talebini inceleyip, reddeden kararında son sözünü söyledi ve kararı kesinleştirdi.

Ama Öcalan'ın idam kararını veren Mahkeme Başkanı Sayın Mehmet Turgut Okyay 'Asarsak terör artar. Öcalan için AİHM kararı beklenmeli' diyor. Bu değerlendirmesinin içeriğine katılsak bile, böyle bir hakkı olmadığını düşünüyorum. Bir hákim karar vermekle o dosya ile ilgisini keser, tarafsız olmak zorundadır. Bu hukukun temel prensibi değil mi? Hákimlerin söyleyecek sözü hiç bitmez mi?

Hákimlerin söyleyecek sözleri varsa baktıkları dosya ile ilgili verdikleri kararda açıkça bunu ifade ederler.

Öcalan davasında müdahil olmam nedeniyle 2 No'lu DGM Başkanı Sayın Okyay'ın suskun kalmamasının 'İhsas-ı rey'e gireceğini düşünebilir miyiz? Hatırlatmak istiyorum...

Artık suskun kalması gerekenler suskun kalsın. Bırakalım da, asalım mı, asmayalım mı kararını TBMM versin. Herkes TBMM'nin vereceği karara saygı duymak zorundadır.

Ayhan NAMLI-SAMSUN

Ölmek ve yaşamak

‘‘(Murat Kekilli'nin ‘Bu akşam ölürüm, beni kimse tutamaz' sözleri üzerine...) Türkiye, kendi öz kültürü ve felsefesinden o denli uzaklaştırılmış ki, ölmek, öldürmek hayatın tek anlamı haline dönüşmüştür. Oysa Avrupa demek, yaşamak, yaşatmak üzerine oluşturulmuş felsefelerin yumağıdır.’’

(Nazmi KAVASOĞLU-BERLİN)

Kazım Mirşan’ı unutmayalım

ERTUĞRUL Özkök geçenlerde 'Türk Büyükleri'ne yeni isimler kattı. Muhakkak ki dünyada ve Türkiye'de herkes için büyük Türk, Atatürk'tür. Fakat onun yanına mutlaka eklenmesi gereken bir diğer kişi ise Kazım Mirşan'dır.

Kazım Mirşan, Atatürk'ün başlatmış ve vasiyet olarak bırakmış olduğu 'Tarih' çalışmalarını devam ettirip, dünyadaki önemli mağara yazılarını okuyarak, bilinmeyen tarihi gün ışığına çıkarmıştır. (Mirşan'ın adı köşemizdeki 'Türk' konusundaki tartışmalarda geçti. Y.B.) Sayın Mirşan'ın yaptığı hizmet evren çapındadır. İkisiyle kitap yazacak kadar iyi bildiği dört yabancı dili ve mükemmel on Türk lehçesiyle bu hizmeti yapabilecek dünyada tek kişidir.

Nitekim Kazım Mirşan, yıllar süren çalışmalarını 30'un üzerinde kitapla da belgelendirmiştir. Bu Türk büyüğünü tanımak ve tanıtmak her insanın görevidir.

İhsan GÜVEN-İSTANBUL

ATAKÖY'den bir grup veli yazıyor: ‘‘Cumhuriyet Lisesi'nde okuyan çocuklarımıza matematik öğretmenleri devamlı düşük not vererek özel ders almalarını söylüyorlar. Bizlerin özel ders aldıracak maddi durumu yok. Okul müdürü ise sadece çocukların kılık ve kıyafetleriyle ilgileniyor. Bu çocuklarımız sınıflarını nasıl geçecek?’’

Yazarın Tüm Yazıları