Teftiş diye bir şey kalmadı

SAĞLIK Bakanlığı Teşkilat Yasası Taslağı kamuoyundan gizli bir KHK şeklinde bakanlıkta görüşülerek Başbakanlığa gönderilmiş. Sağlık Bakanlığı’nda müfettiş olarak çalışan bir okurumuz, taslağın kamuoyunun gözünden kaçırılmış olmasına dikkat çekiyor.

Haberin Devamı

Bu tasarıda ne mi var?
Hukuk Müşavirliği, Strateji Geliştirme Başkanlığı ve en önemlisi Teftiş Kurulu Başkanlığı kaldırılıyor, müfettişlerin araştırmacı ünvanı ile başka görevlere atanması öngörülüyor.
Ancak Teftiş Kurulu yerine yaklaşık 300 bin personeli olan bakanlıkta alternatif denetim birimi yapacak başka bir birim oluşturularak, kariyer ve liyakata, onlarca sınavdan geçerek kazanılan ve kariyer mesleği olarak öngörülen müfettişlik mesleği ortadan kaldırılıyor.
130 yıllık geçmişi ile sağlık alanındaki tek denetim birimi olarak görev yapan Teftiş Kurulu’nun kaldırılmasının bir mantığı var mıdır?
Biz gazeteciler o kadar çok ‘sağlık skandalı’nı ortaya çıkardık ki....  Ameliyat yanlışlarından, ilaç skandallarına, hastane yolsuzluklarından milyarlarca liralık sağlık ihalelerine kadar bir çok dosya sağlık müfettişlerinin önüne gitmedi mi? Ne mi yaptılar. Suç olduklarına kanaat getirilenler hakkında adli, idari ve tazmin yoluna gidilerek ‘hukuk devleti’ adına katkı yaptılar. Bazılarına ne kadar kızsak da....
Yeni tasarıda şunlar getiriliyor: Denetim, yeni oluşturulan her alt düzeyde genel müdürlüklere bağlı sözleşmeli (!) uzmanlara bırakılıyor;  yani piyasa denetimi...
2003 yılında Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nda kaldırılmayacak 5 teftiş kurulundan birisi olan Sağlık Teftiş Kurulu neden ünvansız bırakılıyor?
Rantın çok olduğu sağlık alanında (özel veya kamu fark etmiyor) birçok başarılı çalışmaya imza atmış, birçok yolsuzluğu açığa çıkarmış birim bir çırpıda siliniyor. Bu kurulun kaldırılması, en çok devlete iş yapan özel firmaları  (ilaç, medikal gibi) ile bunlarla gayrimeşru  iş ilişkisinde bulunan bazı doktor ve idarecilerin işine gelmez mi?
Demek ki, mali denetimde ne oluyorsa Sağlık’ta da o oluyor.

Haberin Devamı

Mercimeğe dikkat

TÜRKİYE mercimekte dünyanın gen merkezi niteliğinde. Başka bir deyişle mercimek dünyaya Anadolu toprağından çıktı.
Türkiye’nin hızla artan nüfusuna karşın mercimek üretimi geriliyor. TÜİK verilerine göre 2002 yılında 500 bin ton olan kırmızı mercimek üretimi 2010 yılında 422 bin tona düştü. Aynı yıllar arasında yeşil mercimek üretimi ise 65 bin tondan 25 bin tona daraldı.
Bu daralmaya paralel olarak mercimek ithalinde ciddi artışlar yaşanıyor.
Mercimek ithalinin % 95’i Kanada’dan yapılıyor.  ABD, Avustralya ve hatta Çin, Türkiye’ye mercimek satıyorlar. Hem de koca Anadolu’ya, ‘buğday ambarı’ olan bu coğrafyaya... Türkiye de dünyaya mercimek satıyor. Nedense AB’ye gönderilenlerin geri geldiğini öğreniyoruz, CHP Ankara Milletvekili ve eski Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın’dan.... Önemli bir iddiada bulunuyor:
“AB ülkelerine gönderilen mercimekte glyphosate (yabancı ot öldürücü) kalıntılarına rastlanıyor” diyen Günaydın “AB Hızlı Alım Sistemi (RASF) verilerine göre, 2001 yılının değişik zamanlarında ülkemize gelen mercimek partilerinde maksimum kalıntı limit (MRL) değerleri üzerinde  glyphosate kalıntısı bulunuyor. Bu tarım ilacının Türkiye’de gerçekleştirilen doğal mercimekte kullanılması mümkün değildir” diyor.
Peki o zaman ithal Kanada mercimeği ile bizimkiler ‘harman’ edilip mi AB’ye satılıyor ve bunun sonucu mu geri gönderiliyor?
Köylümüz ekonomik kayba uğrarken, bunun yanında milyonlarca tüketicinin halk sağlığı olumsuz bir şekilde etkilenmiyor mu?

Haberin Devamı

TCDD’ye uyarı

BİRLEŞİK Taşımacılık Çalışanları Sendikası Genel Başkanı Yavuz Demirkol, Doğu Ekpresi’nin Pamukova’da raydan çıkması ve şans eseri ölen ya da yaralanan olmaması üzerine ‘nezaketli’ bir açıklama yapmış; özetle şöyle deniliyor: “TCDD yönetimini bir kez daha benzer kazaların olmaması için gerekli önlemleri almaya, yeterli personeli istihdam etmeye, demiryollarının tasfiyesini amaçlayan yeniden yapılanma çalışmalarından vazgeçmeye çağırıyoruz.”

Biliyor musunuz

DÜNYANIN ‘en uzun ve en kalabalık’ iftar sofrasını hazırlamakla ünlenen Esenler’in  AKP’li Belediye Başkanı Mehmet M. Göksu’nun, 20 Ağustos’ta 100 bin kişi için programlanan iftar sofrasını bu yıl Somali’de kuracaklarını açıkladığını...

Haberin Devamı

Türk-Yunan sınırını AB neden koruyor?

GEÇEN hafta Batı Trakya Türkleri ile ilgili yazılar yazdık. Çok ilgi topladığını biliyoruz. Bunlar arasında eksik olan bazı bilinmeyenler vardı. Onları da okurlarımız tamamladı. Bunlar biri de, Turquie Diplomatique Yayın Yönetmeni Ömer Özkaya...
Yunanistan’ın Meriç kıyısında yapmakta olduğu ‘kanal-hendek’ projesi konusunda katkı sağlamak için bir not gönderdi.
Özkaya, kanalın arka planı yazıyor: “Batı Yunanistan, Meriç sınır bölgesinde kazmakta olduğu 120 kilometre uzunluğundaki hendekle (açık tünel) kaçak göçe set çekmeyi hedefliyor. 30 metre genişliğindeki ve 7 metre derinlikteki hendeğin kazılmasına başlandı.
Avrupa Birliği ülkelerine giren her 10 kaçağın yaklaşık 9’u Türkiye-Yunanistan sınırı üzerinden giriş yapıyor ve son bir yıl içerisinde bu güzergâh üzerinden Avrupa’ya giden yasadışı göçmen sayısında ciddi bir artış var. Yani umudun yolu Türkiye’den geçiyor.
Türkiye sınırında yasadışı göçle mücadele edemeyen Yunanistan, AB’den yardım istedi. Yunanistan-Türkiye kara sınırının daha iyi kontrol edilmesi için AB sınır koruma ajansı Frontex  2010 sonundan beri görev başında... Modern radarlardan helikopterlere kadar tüm donanımlara sahip Frontex ‘Tavşanlar’ı, denizde görev yapıyor ve mülteci teknelerini avlıyor.
Batı Trakya’daki müslüman Türk azınlığın varlığının yanısıra müslüman ülkelerden Yunanistan’a göç eden mültecilerin sayısındaki artış Yunan gizli servislerini kara kara düşündürüyor. Çünkü ‘genetik kısırlık’ içindeki Yunanistan’da müslüman nüfus giderek artıyor. Yunanistan’daki müslüman mülteci çocuk sayısı 800 bine dayandı. (Batıya bugüne kadar 2.5 milyon insan kaçtı. 800 bin sayısını genç ve çocuk olarak nitelendirmek gerekiyor. Ayrıca, PKK’nın bu organizasyonun içinde bulunduğunu unutulmamalı. Y.B.)
Yunanistan’ın ‘müslümanlaşması’ ve ayrıca buradan kıtaya kontrolsüz ‘müslüman nüfus’ girişi, AB açısından da bir milli güvenlik meselesi... Bu sebeple de Türk-Yunan sınırını şimdi AB gücü Frontex koruyor.”
Başbakan ve AB ilişkilerinden sorumlu bakan bu konuda bir açıklama yapmayacak mıdır hala?

Yazarın Tüm Yazıları