SSK gerçeği gördü

AKP'nin popülizmi geri tepti; hastaneler yine dernekler eliyle para toplayacak

SSK, 18 Mart'ta hastanelere bir genelge göndererek, hastane derneklerinin bundan böyle otopark, kantin, çay ocağı işletmeciliği ve fotokopi hizmetlerinin dışında gelir sağlayıcı faaliyet göstermelerini kesin olarak yasaklamış; ‘‘ancak’’ demişti:

‘‘Herhangi bir zorunlu sağlık hizmeti sunumuna bağlı olmayan doğrudan bağışların kabul edilmesinde sakınca bulunmamaktadır.’’

Bu genelge üzerine SSK hastanelerinde bütün işler durdu; kusmak için bir kap bile alınamıyordu. Çünkü devlet kaldırdığı bu kaynağın yerine bir şey koyamamıştı.

Zaten devlet para veremediğinden personelin maaşları dışında sağlık hizmeti vatandaşın katkıları ile yürütülebiliyordu. Sağlık hizmetinde devlet artık yok sayılabilirdi.

Genelde hastalardan her hizmet için para toplamak 'sosyal devlet' anlayışına aykırıydı. Ama bu ekonomik yoksulluk içinde başka da bir çare yoktu.

Ancak 'acul' davranarak halka popülist yaklaşmak güzeldi ama gerçekler başkaydı.

TÜKÜRDÜĞÜNÜ YALADI

AKP
iktidarı 1.5 ay sonra tükürdüğünü yaladı ve 'lastikli' bir ifade ile ikinci bir genelge yayınladı.

‘‘... sağlık tesislerimizde faaliyet gösteren dernekler tarafından hasta ve yakınlarından talep edilen her türlü bağış ve hastane içinde üretilen hizmete bağlı gelirlerin elde edilmesinde dikkatli davranılması gerekmektedir.’’

Baştan derneklerin para toplamayacağını kesin dille yasaklayan SSK şimdi yazıyı üstü kapalı esnetip para toplama yöntemine kapıyı yeniden açıyordu.

Yani dernekler olarak bildiğinizi yapın ancak hastanın canını yakmayın!

SSK hastanelerinde herkes mecburiyeten bağış yapıyor. Çünkü ‘‘parayı yatır gel’’ dendiğinde kim itiraz edebilir?

Eskiden, hasta bilmeden reçeteye pul yapıştırılıyordu, şimdi yeni uygulama olarak 250 bin lira naylon poşet parası da kesiliyor artık.

Bakkal bile poşet parası almazken bu son uygulama sağlık hizmetlerinin nasıl çöktüğünün göstergesi değil mi?

Kasaba kafası


AFYON'un Çay İlçesi'nde bir ilköğretim okulu yapılmış; 'Vali Ahmet Özyurt' adı verilmiş. Ancak Özyurt, son tayinlerle Tekirdağ'a verilince, ilçe halkından İsmail Kavun ve arkadaşları ismin okuldan kaldırması için imza toplamaya başlamışlar.

Özyurt'un adının değiştirilmek istendiğini köşemizden öğrenen yeni Afyon Valisi Muzaffer Dilek, Çay Kaymakamlığı'na bir yazı yazarak ‘‘İsim Verme Yönetmeliği'nin söz konusu dilekçede yer aldığı şekilde dar yorumlanması mümkün olmadığı gibi dilekçede imzaları bulunanlardan bazılarının da bu öneriyi daha önce gündeme getirdikleri tespit edilmiştir. İsim verme konusu idari bir işlem niteliğinde olduğundan geri alınması ve yargısal yolla (süresi geçtiği için) değiştirilmesi mümkün görülmemiştir’’ demiş ve bu girişime karşı da son noktayı koymuş.

Kurtuluş Savaşı'nda Çay ilçesini kurtaran, 9 Eylül'de İzmir'e giren Süvari Alayı'nın Komutanı olan Orgeneral Fahrettin Altay'ın ismi de 9 yıl önce değiştirilmiş... Vali Dilek'e bunu hatırlattık; ‘‘Büyük askerin adını yeniden bir yere vereceğiz. Olur mu böyle şey’’ dedi.

İmza toplayanların girişimi bir 'ikiyüzlülük' değil midir?

İçişleri el koydu


İÇİŞLERİ Bakanlığı Basın Müşaviri İbrahim Saraçoğlu önceki gün aradı; ‘‘Sahipsiz Bodrum’’ yazınız üzerine, ‘‘Bulgaristan'da bulunan Sayın İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun talimatıyla konu üzerine müfettiş incelemesi başlatılmıştır’’ dedi.

Göltürkbükü'nden ayrıca telefonlar aldık; özetle deniliyor ki:

‘‘Bu belediye yeni imar planı ile Hazine arazilerini talan ediyor. Bodrum Kaymakamı ve Mal Müdürlüğü'nün çabaları, bu yağmayı önlemeye yetmiyor. Yerel yönetim görevini yapmıyor. Beldenin imar planı şu anda Anıtlar Kurulu'nda görüşülüyor. Belediye Başkanı Halil İbrahim Kaynar, Ortakent ve Gümüşlük'ün uygulamalarını hiç görmüyor mu?’’

Kapıkule’deki durumun arkasındaki gerçekler


‘KAPIKULE Tıkandı’ (21.6.2003) başlıklı yazımız üzerine arayan güvenlik yetkilisi şunları anlatıyor:

‘‘Kapıkule'de yaşanan bu sorunlar doğrudur. Ancak bunun nedenini anlayabilmek için biraz geriye gitmek gerekiyor. Geçen mayıs ayının ilk haftasında Bulgaristan'da gümrük görevlilerin kaldığı lojmanların yakınında Türk işadamı Sadettin Gülal 8 kurşunla öldürülmüş olarak bulundu. Bu cinayet sonrası Bulgar ve Türk gümrükçüleri arasında gizli bir 'restleşme' başladı. Bulgarlar, Türkiye'ye günlük tur yaparak yolcu beraberinde mal taşıyan küçük kamyonların işlemleri birdenbire TIR sahasına alarak restleşmenin ilk hamlesini yaptılar. Bu hamleden sonra Gümrük Muhafaza son derece rahatsız oldu. Türkiye-Bulgaristan arasında cep telefonu kaçakçılığına kadar dayanan bu cinayet sonrası yaşanan gelişmeler, Türk TIR'larının geçişlerindeki sorunları ortaya çıkırdı. Engelleme sizin yazdığınız günden beri hálá sürüyor. Olaylara biraz da bu gözle bakmak gerekiyor sanırım.

1998 yılında TEM otoyolunda 6 kişinin öldürüldüğü kanlı infazın yaşandığı Avar Turizm'in eski ortaklarından olan Sadettin Gülal daha sonra tek başına bir otobüs firması kurarak Türkiye ile Bulgaristan arasında 'bavul ticareti'nin mallarını taşıyan kamyonların seferlerini organize ediyordu.’’

Temiz toplum arayışlarının sürdüğü bir dönemde eski alışkanlıklar yeniden mi ortaya çıkıyor sorusu bazı şüpheleri de beraberinde getiriyor. Bakan Tüzmen ve Müsteşar Saygılıoğlu ve Vali Fahri Yücel; Kapıkule'ye eskisinden fazla dikkat etmek gerekiyor.

Çamlıca’ya yazık


ÇAMLICA'nın Boğaz'a bakan tarafındaki koruda (Yusuf İzzet Paşa'nın, kimine göre de Tunuslu Mahmut Paşa'nın) sarayı vardı. Son yıllarda bahçesine birçok ağaç yok edilerek villalar yapıldı; hálá da yapılıyor. Son olarak zirvede brandalanan bir binanın çatısı yükselmeye başladı. Valiliğe, Boğaziçi İmar Müdürlüğü'ne, Büyükşehir ve Üsküdar Belediyelerine soruyorum; bu inşaat yapılırsa bir felaket, kaçak yapılıyorsa eğer bu tarihi bölgede o da ayrı bir felaket... Lütfen bu alana ilginizi esirgemeyin.

Mehmet KARACA-İSTANBUL

Biliyor musunuz?


CHP kulislerinde İstanbul Belediye Başkanlığı için Tavit Köletavitoğlu'nun, Ankara için Demet Işık'ın ve İzmir için de Hüseyin Aslan'ın isimlerinin ortaya atıldığını; ancak bu isimlere sıcak bakmayan Deniz Baykal'ın İstanbul için Mustafa Sarıgül'ü, Ankara için Sinan Aygün'ü ve İzmir için de Ahmet Piriştina'yı düşündüğünü...

Biliyor musunuz?

MESAJ


2000'de Telekom, İstanbul telefon rehberi almak isteyenlerin para yatırmasını istedi. Birçok kişi, benim gibi bu parayı gösterilen hesaba yatırdı. Aradan uzun zaman geçmesine rağmen rehberler basılmadığı gibi bir bilgi de verilmedi. Vazgeçildiyse paralarımız iade edilmelidir.

Mustafa ERGİ-Bebek

GÜRPINAR'dan Gülten Hanım, ‘‘Belediye Başkanı Velittin Küçük'ü, evlerimizin önündeki M.Akif Caddesi'ndeki çamur ve çukurlardan kaynaklanan mağduriyetimize dikkat çekmek için ziyaret ettim. Ancak çok ağır hakaretlerine maruz kaldım. Ne yaptım da oylarımızla Başkanlığa getirilmiş Küçük'ü sinirlendirdim? Belediye'den yardım istemek suç mu?’’ diyor.
Yazarın Tüm Yazıları