HERGÜN gazetelerin üçüncü sayfalarında gençler tarafından işlenen suçlar ve maalesef vahşice işlenen cinayetler, gasplar ve daha bir çok dramatik olay yer alıyor.
Bu gençleri ve hatta çocukları suça yönelten bir çok sebep olabilir. Ancak, birçok yönüyle değerlendirilmesi gereken bu olayların azaltılmasının yollarından birinin de, bu gençleri ve çocuklarımızı spora yöneltmek ve bu konuda onları teşvik etmek olduğunu düşünüyorum.
Ülkemizi emanet edeceğimiz çocuklarımızı fikren ve bedenen sağlıklı ve ülkemizi ileriye götürecek şekilde yetiştirmek ise bizlerin bu ülkeye olan borcudur. Ülkemizde maalesef spor denince ilk olarak ’futbol’ akla geliyor ve bu spor dalına yatırım yapılıyor. Oysa girmeye çalıştığımız AB’de
her spor dalı layıkıyla destekleniyor. Bizdeki bazı spor federasyonlarının bu konudaki duyarsızlıkları gerçekten üzücü...
Ben 12 yaşında 6 yıldır yüzen, bu spora gönül veren; gece-gündüz demeden düzenli antreman yaparak çalışan bir sporcunun velisiyim. Benim gibi yüzlerce veli olduğunu da biliyorum. Devletimizin sunamadığı koşulları, kendi çabalarımızla oluşturmaya çalışıp bu çocukların spordan kopmamaları ve başka alanlara yönelmemeleri için elimizden gelen her türlü fedakarlığı yapıyoruz. Ancak, ’Yüzme Federasyonu’nun bizim gösterdiğimiz özveri ve çabanın onda birini göstermediğine inanıyorum. Bunun en yakın örneği 24-25 Martta Anıttepe’de yapılan yüzme yarışmasında yaşandı.
KUPA YOK MADALYA YOK
25 takımın katıldığı şampiyonada yüzücüler en iyi performanslarını sergilediler. Şeref kürsüsüne çıkan sporculara ’başarı belgesi’ denen bir kağıt parçası verildi. Bu tür yarışlarda yıllardır aynı şekilde ödüllendirme yapılmakta ve Federasyon bunu iyileştirme yoluna gitmemektedir.
Bunun ötesinde esas rezalet son seans yarışlarının ardından takım puanlarının açıklanmasında yaşandı. Sonuncu olan takımdan 1. takıma doğru sıralama takım puanları ile birlikte okundu ve ’iyi akşamlar’ denerek yarışlar tamamlandı. Dereceye giren takımlara "başarı belgesi" dahi verilmedi ki, daha önceki yıllarda kupa veriliyordu. Sporcuların sevinçleri kursaklarında kaldı ve motivasyonları ciddi olarak zarar gördü. Bir önceki yarışlarda havuza yerleştirilen elektronik skorboard ise ’Federasyonun parası yok’ gerekçesiyle kaldırılmıştı. Kupa veya madalya verilmemesi de Federasyonun parasının olmaması gerekçesine bağlandı.
HERŞEY BAŞTAN SAVMA
Biz sporcu velileri olarak maddi, manevi her türlü desteği sağlarken, yarışmaları organize eden federasyonun işini bu kadar ’baştan savma’ yapması gerçekten düşündürücü. Sporcularına sahip çıkmayan bir Federasyona sahipseniz, hiçbir şekilde bu spor dallarında ülkemizin temsilindeki aksaklık veya eksikleri eleştirmeye de hakkınız yoktur. Devlet, alt yapıda velilerin ve fedakar antrenörlerin yetiştirmeye çalıştığı bu sporculardan, ileride ne beklediğine karar vermeli.
Tribünlerinde giyinip soyunulan, seyirci, sporcu, veli ve antrenörlerin tribünlerde üst üste olduğu, sporcuların yarış saatine kadar bekleyeceği bir yer olmadığından yerlerde yattığı, kafeterya denen tesisinde aylardır su borcu nedeniyle suyun akmadığı, mutfakla tuvaletlerin iç içe olduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde yer alan Ankara Anıttepe Yüzme Havuzu’nda tüm iyi niyet ve performanslarını ortaya koyarak yarışan bütün sporcuları ise tüm kalbimle kutluyorum.
Didem AKAY (drdidemakay@yahoo.com)
GÜNÜN SÖZÜ
"Para her şeyi yapar diyen adam, para için her şeyi yapan adamdır."
(Benjamin Franklin)
Ankaralılar,başkentlerine sahip çıkmıyor
"ÜZÜLEREK belirtmek isteriz ki Başkentimiz son yıllarda baş döndürücü bir hızla dönüşüme zorlanmaktadır. Söz konusu dönüşümler bir yandan Başkentin Cumhuriyet ve onun araçlarının yapısına ve kimliğine zarar verirken, bir yandan da kamu yararının (toplum yararının) önüne geçen sermayenin gelişimine dayanan uygulamalarla kentliler kentte karşı yabancılaşmaktadır. Bugün kentimize baktığımızda araç trafiğinin hızlı bir şekilde aktığı, yayaların can güvenliğinin olmadığı, kamusal mekanların azaldığı, ticari mekanların arttığı, kültüreli tarihi mirasımızın yok edildiği, kentte yaşanacak her gelişmenin kapalı kapılar arkasında yapıldığı acı bir tablo ile karşı karşıya gelmekteyiz."
Bu tespiti yapan TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi... İmarla ilgili gelişmelerin daha yakından izlemeye başladıklarını bildiriyor. Bu amaçla ’Kent İzleme Merkezi’ kurulmuş; hukuka kamu yararına ve bilime aykırı uygulamalara ve yerinde ve zamanında müdahale ediyormuş. Bu çok önemli. Değişime uğrayan bölgeler sistematik olarak arşivleniyor. Merkez şu ana kadar da 7.000 üzerinde görsel döküman toplamış...
Ankara’da oturanlar kentlerine ne kadar sahip?
Yanıtı Mimarlar Odası veriyor:
"Başkentin bugün geldiği bu durum yalnızca yerel yönetimlerin ideolojik yaklaşımlarıyla şekillenmesinden kaynaklanmamaktadır. Yine üzülerek belirtmek gerekir ki, kentlilerimiz kentte yeterince söz sahibi olamamaktadır."
Bunun için de daha önceki merkez ’Çocuk ve Mimarlık Çalışmaları Merkezi’ olarak genişletilmiş.
Okul çocuklarına gönüllü mimarlar tarafından ’çevre eğitimi’ verilmeye başlanmış.
UNİCEF ve İçişleri Bakanlığının ortaklaşa yürüttüğü ’Çocuk Dostu Şehir Projesi’nin önemli bir bileşeni olarak tüm komisyonlarda çalışmalar yürütülmeye başlanmış.
Ankaralılara önemli bir görev düşüyor:
Kentlerine sahip çıkmaya, usulsüz, yanlış, bilime, hukuka ve kamu yararına aykırı uygulamalara karşı durmaya...
Aynı olay daha önce de olmuştu. Tüm uydukentin kablolu iletişimini sağlayan ana telefon kablosunun çalınması sonucu bu komiklik yaşandı. Yer altındaki oldukca kalın telefon kablosu iki kez çalınıyor ve hiçbir gazeteye haber olmuyor.
Ev ve iş yerleri soygunları artık kanıksandı. Meydan ortalıkta cirit atan hırsızlara kaldı.
Çok az sayıda jandarma ile bu alanları korumak imkansız. Güvenlik güçlerinin sayısının arttırılması gerekmiyor mu?