Paylaş
Vatandaş, ‘‘Soygunların hesabı görülmezse biz de vergilerimizi ödemeyiz’’ diyor.
Dipten gelen dalga
BİR okurumuz telefon etti, ‘‘Bakın bu soygunların sorumluları açığa çıkarılamadığı sürece vergilerimi ödemeyeceğim’’ dedi.
Çok hiddetliydi:
‘‘Ben bankaların, o patronların şirketlerinin kurtarılmasına karşıyım. Benim gibi birçok kişi de aynı düşünüyor. Artık bu ülkeye vergi vermek istemiyorum. Çünkü vergilerimiz üçkáğıtçıları, soyguncuları kurtarmaya gidiyor.’’
Demirel, 1991'de soygun ve yolsuzlukları gündeme getirerek başbakan oluyor.
Ama ‘‘Koskotas dosyaları’’ yerinde duruyor.
Halk siyasilerin vaatlerine kanarak vurgunların üzerine gidileceğini beklerken, Demirel paşa paşa Köşk'e çıkıyor.
Hiçbir şey yapılmıyor.
Zaten Demirel bugüne kadar hangi yolsuzluk dosyasını ortaya çıkardı ki, onlara dur dedi ki?..
Suçlular, kapağı parlamentoya atıyor.
RP BÖYLE İKTİDAR OLDU
RP neden iktidara geldi?
Bu yolsuzlukların ve soygunların üzerine gidilmemesine doğan tepkiden değil mi?
RP bunu gayet güzel kullanıyor, yoksul kesimlere yöneliyor. Toplumsal tepkiyi, iktidara taşıyor. RP, İstanbul ve Ankara belediyelerini bile kazanıyor.
Soygunculara, hırsızlara, yolsuzlara, soysuzlara karşı vuran bir dalga değil de ne bu?
Ne yazık ki siyasetçiler, bunlardan hiç ders almıyor. Kamuoyundaki hassasiyeti görmüyor.
1994 krizinin sonucunda kimlerin ne götürdüğünü herkes bir kez daha öğreniyor.
Ama yine hiçbir şey yapılmıyor. Siyasetçiler karşılıklı olarak birbirlerini aklıyorlar.
Aynı tas aynı hamam sürüyor.
Ama şimdi yeni bir dalga daha geliyor.
Muteber işadamları, devlet bankalarından aldıkları kredilerin üstüne yatıyor. Bankaların içi, sahiplerince kurulan hayali şirketlerle boşaltılıyor.
Çeteler kuruluyor, çeteler...
Gümrük kapıları delik deşik; yol geçen hanı gibi. Hayali ihracat tekrar patlıyor.
YAKALA, AFFET VE KURTAR...
Üç kahraman adam ortaya çıkıyor; inançla bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ama ne oluyor?
Kamuoyu tam 'temiz toplum' için umutlanmışken... Hükümet boşaltılan bankaların zararını Hazine'den karşılamaya kalkıyor. Batık bankaların iştiraklerini kurtarma kararı alıyor. Bu yetmiyor, bir de yeni vergiler salmaya kalkışıyor.
Sakıp Sabancı, Hazine'den aktarılan milyar dolarlık kaynak için ‘‘Bu kimin parası, kime aktarılıyor?’’ diye soruyor.
'Temiz Eller' operasyonuna bazı güçler engel olmaya çalışıyor.
Önce yakala, sonra affet, sonra da kurtar.
İç olan paralar halkın vergileri.
Uçaklar, yatlar, yurtdışında evler bu paralarla alınmadı mı?
Halk inliyor; memur sokaklarda hakkını aramaya çalışıyor. İşçi soluksuz; köylü ve üretici ise unutulmuş artık.
Büyük bir gelir adaletsizliği yaşanıyor. IMF, Dünya Bankası bile 'uyan Türkiye' diyor. Siyasetçi ise bir türlü kış uykusundan uyanamıyor.
Vatandaş, şimdi haklı olarak ‘‘Ben artık böyle yönetilen ülkeye vergimi ödemek istemiyorum’’ noktasına geldiyse, yılbaşındaki ve marttaki vergileri protesto için ödemezse, bizi yönetenler ne yapacak?
O zaman 'Vatandaşı Kurtarma Komitesi' mi kuracak?
AB Parlamentosu'na açık mektup
SAYIN Milletvekilleri, Biz Türkler yıllarca Rusya'ya ve Varşova Paktı'na karşı Avrupa'nın yani sizlerin ileri karakolu olduk.
Soğuk savaş dönemi boyunca, komünizme karşı koyacağız diye yurtseverlerimizi, devrimcilerimizi, Atatürkçülerimizi tepeledik. Çünkü onlar tam bağımsızlıktan yanaydılar. Çıkabilecek bir savaşta biz hep öndeydik. Nükleer kitle imha silahlarının bir numaralı hedefiydik.
'Sizi NATO'ya alırız ama Kore'ye gelin' dediniz, gittik.
Yüzlerce şehit verdik Kore'de... Rusya'da ve diğer ülkelerde soğuk savaş döneminin koşulları devam ederken, siz hiçbir dönemde bu sözde Ermeni soykırım tasarılarını ortaya getirmediniz. O günlerde kanımızla ve topraklarımızla Ruslara karşı 'canlı kalkan' oluyorduk.
Bize ihtiyacınız vardı. Öyle zamanlarda bu sözde soykırım tasarılarını hiç gündeme getirmediniz. Ne zaman 1974 Kıbrıs Barış Harekátı'nı gerçekleştirdik, hemen 1975'te Ermeni terörünü bela ettiniz başımıza.
Rusya'da komünizm yıkılınca PKK, ASALA hangisi işinize geliyorsa bizim karşımıza çıktınız. PKK'nın mayınları İtalyan menşeili idi. Silahlar da sizlerden geliyordu.
Bizim işimiz sizin gözünüzde artık bitmişti.
Bir dönem, yani soğuk savaş döneminde komünizme karşı 'aslan Türkler'dik, şimdi 'soykırımcı' olduk; öyle mi?
İzninizle sizlere hiç de uzak olmayan bir tarihten söz edeyim.
1919'larda topunuza kırık dökük silahlarımızla karşı koyduk. Sonunda dayanamayıp kaçıp gittiniz. Şahitlerim kim mi? İşte İzmir, işte Ege kıyıları, işte Trakya, işte Anadolu...
Bugünlede fırsat bu fırsat deyip içimizdeki uzantılarınızla 'yok Kürtçe TV, yok azınlıklar' falan deyip bize ders vermeye kalkmayın.
Bizim ellerimizde, savunmasız insanlara yapılan saldırılardan kalan kanlar yok.
Bizim hiçbir dönemde Mussolini'miz, Hitler'imiz, Hacı Aneste'miz olmadı. Bizde kim olduğunu çok iyi biliyorsunuz; onun adı Gazi Mustafa Kemal.
Zannediyorsunuz ki, bizim yalnızca banka hırsızlarımız, hayali ihracatçılarımız, işbirlikçilerimiz, gafillerimiz, aymaz politikacılarımız var. Dikkat edin, biz böyle zor günleri severiz. Selanik şart değil, Tekirdağ olur, Samsun olur. Ali Rıza Efendi şart değil, Ahmet Efendi olur, Ali Efendi olur. Zübeyde Hanım şart değil, Ayşe Hanım olur, Fatma Hanım olur. Ama mutlaka bizim, gün gelir bir Mustafa Kemal'imiz olur. Gerisini siz düşünün.
(Bu yazı, 'Mustafa Kemal'e dilekçemizdir' (10.11.2000) yazısını yazan ve isminin açıklanmasını istemeyen Ankaralı okurumuz tarafından gönderilmiştir.)
Paylaş