Revizyona neden Zeki Ergezen mi

BİR AKP’li milletvekili ile ‘geçikmiş’ kabine değişikliğini konuşuyoruz:

AKP hiç şeffaf değil, hiç bir şey sızdırılmıyor. Nasıl oldu bu?

- Kol kırılır yen içinde kalır. Bizde önemli şeyler dışarıya sızdırılmaz. Siz şimdi iç denge hesaplarının nereye varacağını izleyin.

Kabineden Abdullah Gül’ün üç adamı gitti denilebilir mi?

-
Prof. Sami Güçlü ile Gül, Sakarya Üniversitesi’nde aynı ‘ekip’ten; bunu herkes biliyor.

Zeki Ergezen RP’den ayrıldıktan sonra Gül ile hareket etmişti. Şükrü Karatepe’nin Kayseri Belediye Başkanlığı’nda Ergezen’in yeğenleri RP’li belediyelere konut yapıyorlardı. Güldal Akşit’i de Abdülkerim Aksu önermişti Gül’e... Çünkü, Akşit’in babası da eski müsteşar ve İçişleri Bakanı. Gül, kabineyi oluştururken tabii ki kendine yakın olan isimleri aldı.

ERGEZEN ve BAĞIŞ OLAYI

Yeni gelen isimler...

-
Önce bir hususu vurgulamak gerekiyor. Ne gariptir ki, geçmişten beri hemen tüm Bayındırlık Bakanları Güneydoğulu ve Karadenizli oluyor. Erdoğan, Faruk Özak’ı seçmekle büyük önem verdiği Karadeniz Otoyolu’nu Karadenizli bir hemşehrisine tamamlatmak istemiş olabilir. Bir anlamda da, milletvekilliği ve belediye başkanlığı seçimlerinde, aday belirlemede partide çıkan tartışmalar nedeniyle Trabzonluların gönlünü almış olabilir, bir Rizeli olarak.

Zeki Ergezen hakkında çeşitli iddialar olduğu söyleniyordu.

-
Önemli bir durum olduğunu biz de sizler gibi kulislerden veya gazetelerden öğreniyoruz. Başbakanımızda, Ergezen hakkında bazı ‘bağış’larla ilgili dosya bulunduğu söyleniyor. Hatta bununla ilgili belgeler de CHP’li bazı milletvekillerinde varmış; Baykal da haberdarmış bundan.

Olay ortaya çıkmadan Ergezen’i görevden almak amacıyla böyle üçlü bir ‘revizyona’ gitmesi bizce dikkat çekici oldu. Grubumuzda bu konuda rahatsızlık olduğunu söyleyebilirim.

ERDOĞAN GÜÇLENİYOR

Gül’
ün bir tavrı olabilir mi bu değişiklik için.

- Sanmıyorum, Başbakanla ABD’ye birlikte gidecekler. Gül, cesaretli ve kararlı değildir biliyorsunuz. Bu durumda Erdoğan, daha da güçlenmiş oluyor.

Yeni bakanlar

-
Pek parlak değiller... Tarım Bakanlığı (1997) Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Veteriner Müdürlüğü görevlerinde bulunan M. Mehdi Eker’in, bakanlıktaki görevi sırasında ‘deli dana’ olayından hakkında soruşturma açılması rahatsızlık yaratır mı, bilemem. Nimet Çubukçu’nun, Emine Erdoğan’a yakın olduğunu biliyoruz. Bir de galiba 1998’ler olacak; ‘halkı din ve mezhep farkılığı yaparak tahrik etmek’ten hakkında dava açılan MÜSİAD eski Başkanı Erol Yarar’ın avukatlığını yaptığını, ‘pozitif ayrımcılığı’ desteklemediği için kendisini kınayan bazı kadın kuruluşlarının yöneticileri hakkında bizzat suç duyurusunda bulunmuştu.

Bu kabine değişikliğine biraz farklı pencereden bakmak gerekiyor anlaşılan.

Bankaların hiç mi sorumluluğu yok

ANKARA’
dan Ali İhsan Yıldırım adlı memur, Vakıfbank’ta başına gelenleri yazıyor:

‘Son yatan maaşım ile bankada bulunan bir miktar param ve bankanın biz talep etmeden kendince koyduğu krediyle birlikte toplam 3.890,00 YTL meblağ, bir şahıs tarafından internet marifetiyle bir başka şubeye aktarılarak çekilmiş. Ben maaşımdan bir lira kullanmadan asrın hırsızlığı ile telafisi mümkün olmayacak mağduriyete uğramış oldum.

Bankaya durumu intikal ettirdiğimde, ‘Bu tür olaylar olabilir, adli vakalar adli süreci bekleyeceği için yapılacak bir şey yok, savcılığa müracaat edin’ denildi.

Banka tarafından cazibeleri, güvenliği anlatılan teknolojik yeniliklere güveniyoruz.

Mağdur edildiğimizde duyarsız davranışlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Çekilen para, benim dört aylık maaşımdan bile fazla bir miktar. Adli sürecin ülkemizde kısa zamanda sonuçlanması mümkün olmadığına göre mağduriyetim aylarca devam edecektir.

Bu durumda bankaların hiç mi sorumluluğu yok?

Bankamatik kartımızla 800.00 YTL’den fazla para çekilmesine müsaade etmeyen banka, hırsızın internetten sınırsız para çekmesine müsaade ediyor. Üstelik kişi adına mevcut paraya ilave kredi kullanıyor ve banka bu krediyi kapatmadığımız sürece faiz işletiyor.

Banka, ‘Soruşturma neticesinde biz sorumlu olursak kaybınızı telafi ederiz, sizden kaynaklanan bir durumsa veya hırsızın becerisiyle yapılmış bir şeyse, biz hiçbir sorumluluk kabul etmeyiz’ diyor. Burada en avantajlı görünen hırsız. Takdir edilir ki en mağdur da bizleriz.

Bu tür olayların giderek yaygınlaştığını, üstelik de şikáyetlerin büyük çoğunluğunun T. Vakıflar Bankası’ndan geldiğini yaptığımız savcılık ve emniyet müracaatından öğrenmiş bulunuyorum.

Kamuoyunun dikkatini bu yöne çekerseniz bir devlet memuru olarak benim içinde bulunduğum mağduriyete başkalarının düşmesini önleyebilirsiniz.’

İnternet dolandırıcılığı

GARANTİ Bankası hesaplarına herkes kolayca ulaşabiliyor yeni çıkardığı ‘Cepbank’ sayesinde geçen hafta yüzlerce kişinin hesabından para çekilmiştir. Diğer bankalarda olan güvenlik kuralları yok ve erişim çok basit. Mali Şube’de ve Cumhuriyet Savcılıkların’da yüzlerce dosya var. Banka bizleri suçlu buluyor ve paraları ödemiyor.

‘İstanbul stili araç kullanma’

TRAFİKLE ilgili bir konudan söz etmek istiyorum. İstanbul’da yaşayanlar mutlaka farkındadır.

Son zamanlarda Ankara trafiğinde çok sayıda İstanbul plakalı -çoğu binek- otomobil yer almaktadır. İstanbul’daki çeşitli firmaların temsilcilerinin ve/veya pazarlama elemanlarının kullandığı bu otomobillerin, sürücülerin kendi araçları olmadığı kullanış şeklinden bellidir. Kadın veya erkek sürücü fark etmemekte, hepsi tehlikeli şekilde araç kullanmaktadır. Şöyle ki: Hepsi gayet süratli gitmekte, devamlı olarak tehlikeli ve ani şerit değiştirmekte, konvoy halinde giderken devamlı öndeki aracı selektörle taciz etmekte, aniden iki araç arasına girerek ön ve arkadaki araçları sıkıştırmakta, geçtiği aracın sürücüsüne kötü kötü bakmaktadır. Bunlar benim tespit edebildiklerimden birkaçıdır. Acaba yurdumuzda İstanbul stili araç kullanma diye bir özellik mi var ya da İstanbul’un trafik kuralları farklı mıdır? Bize öğretilen trafik kurallarının uluslararası olduğunu sanıyordum. Sizin aracılığınızla trafik yetkililerinden bir yanıt alabileceğimi umuyorum.

û. Selçuk DAMGACI-ANKARA

Çağlayan Lisesi’ne ‘Adalet kıyımı’

ÇAĞLAYAN (Ahmet Buhan) Lisesi ilk dönem (1975-76) mezunu, siyaset bilimci-yazar M. Ayhan Kara, eski mezunlar adına Başbakan, Milli Eğitim ve Adalet Bakanlarına sesleniyor:

Hürriyet Tepesi’ndeki 160 dönümlük bir arazinin 40 dönümüne Adalet Sarayı yapılacak diye toplam arazinin sadece 8 dönümünü kullanan 40 yıllık önemli bir eğitim kurumunun kaldırılması rasyonel bir yaklaşım değildir. 1965’te ortaokul olarak açılan ve Cumhuriyet’imizin 50. yıldönümü şerefine liseye dönüştürülerek ilk mezunları olan bizleri 1975-1976’da mezun eden, şu anda süper lise ve lisesinde 1400 öğrencinin öğrenim gördüğü okulumuz aynı zamanda 500 bine yaklaşan Kağıthane’nin nitelik ve nicelik olarak en önemli okuludur. Lisenin 1050 öğrencisi Kağıthane’de geriye kalan 350 öğrencisinin hemen hemen tamamı da Şişli’de yaşamaktadır. Zaten kaliteli eğitim kurumları eksiği bulunan bu iki ilçemizin çok önemli ve 40 yıllık okul binasının yenisi yapılmadan boşaltılmasının istenmesi birçok bakımdan yanlıştır. Marifet, böylesi kurumların sayısını arttırmaktır.

Bu okulda öğrenim gören çocukların 5-10’ar İstanbul okullarına dağıtılması ilkel bir çözümdür. Oysa, bu okula dokunmadan da Adalet Sarayı söz konusu araziye rahatlıkla yapılabilir.

Eğitime ara verilmeden en azından eşdeğer bir binanın aynı semtte yapılarak ondan sonra okulun taşınmasını ve 50. Yıl Çağlayan Lisesi’nin Türk eğitimine hizmetinin devamını; bizlerin de anılarına saygı duyulmasını bekliyoruz.

AB kafası (2)

ADANA’dan Mustafa Gürses: ‘İşte AB Kafası’ (26.5.2005) yazınızı okudum. Geçen hafta ben de Aksaray’da aynı yolda 96 km hızla giderken radara yakalandım. Ama aynı AB kafasını ben bulamadım. Okurunuz Mehmet Aka’ya gösterilen anlayış bana gösterilmedi. Birinci radarda ceza yazıldı. Ben uyarılmadan ceza yedim. Bu uygulama çifte standart olmuyor mu?

GÜNÜN SÖZÜ

‘Hükümet Tekel’i unuttu... Sadece Türkiye’nin değil dünyanın sayılı büyük demir-çelik üreticisi Ereğli’ye oluşan talebin sarhoşluğunu yaşıyor.’

(Murat Aslan)

Sosyal Hizmetler Yasası’nda haksızlık

DÖRT yıldan beri Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan koruyucu aile olduğum bir kız evlada bakıyorum. Devletin yeni çıkan Sosyal Hizmet Yasası ile haksızlık yaptığına inanıyorum. Ne kadar olduğu ve ne zaman ödeneceği belli olmayan 100-110 YTL civarında bir maaş alıyoruz. Ben çocuğa gelecek temin etmek amacıyla özel hayat sigortasıyla bu parayı değerlendiriyorum. Hiçbir kan bağı olmayan kızımız için bize bu meblağ veriliyor; fakat çocuğunu sokağa atmış, şiddet göstermiş ailelere çocuklarını kurumdan geri alıp bakmaları için aylık 250 YTL ödeniyor.

Bu da devlet eliyle haksızlık oluyor.

U.N-BURSA

Büyük değil hızlı balık önemli artık

BORSA şirketlerinin önemli bir kısmının, yılın ilk üç ayına ait mali tabloları (1.6.2005 itibarıyla) hálá açıklanmadı. Devir bilgi devri, elektronik çağındayız. Bilginin, doğru zamanda ulaşılanı makbul. Bir günde dahi birçok değişikliğin gerçekleştiği günümüzde, ilk üç ayın neticelerine hálá ulaşılamıyorsa, yatırımcı ve yöneticiler nasıl karar alacak?

Artık, büyük balık küçük balığı değil, hızlı balık yavaş balığı yutuyor. Bunun yakın bir örneğini, daha birkaç hafta önce, bir banka grubunun elindeki hipermarket hisselerinin, ağırdan alana değil, çabuk karar verene transferinde yaşadık.

SPK-İMKB birçok engel ileri sürebilir. Yeterli irade ortaya konulduğunda, hiçbiri aşılamayacak önemde değildir.

Cemal YILMAZ

Mesaj panosu

MALTEPE
ve Sakarya Caddesi’ndeki birçok kahvede kumar oynatılmaktadır. Bu kahveler Çankaya Emniyet Müdürlüğü’ne yakın mesafededirler. Yetkililerden gerekli denetimleri yapmalarını istiyoruz.

Bir grup kumarcı erkek eşleri-ANKARA
Yazarın Tüm Yazıları