Paylaş
Cumartesi günkü Anayasa’nın ilk üç maddesi ve bunları koruma altına alan 4. maddesi ile ilgili yazımız üzerine bir anısını aktarıyor.
Özsoy, 20 Kasım 1995’te gerçekleştirdiği bir TV programında 1982 Anayasası’nı hazırlayan Meclis’in Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Orhan Aldıkaçtı’ya şu soruyu yöneltmiş:
“Sayın Aldıkaçtı’ya, ‘Anayasa’nın her bir maddesi, diğerlerinden bağımsız mıdır. Yani istenilen her maddeyi değiştirme imkânı var mıdır?’ diye sordum. Evet cevabı verdi. Öyleyse size, Anayasa’yı ilk okuduğum günden beri zihnimi kurcalayan kritik bir soru yöneltmek istiyorum dedim.
Önce, Anayasa’nın ‘Değiştirilemeyecek Hükümler’ başlıklı 4. maddesini okudum. Madde 4’te; Anayasa’nın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez, diyordu.
Ardından sorumu yönelttim ve dedim ki; Anayasa’nın bu 4. maddesi, ilk üç madde hükümlerinin değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini belirtiyor, değil mi dedim. Evet dedi. Neden bu hükmü, 3. maddenin son cümlesi olarak değil de, ayrı bir madde olarak yazmışlar ki? Her bir madde diğerlerinden bağımsız olduğuna göre, 4. maddenin değiştirilmesinin önünde hukuki bir engel var mı? Ya önce, bu 4. maddeyi değiştirmek isterlerse, dedim.
Prof. Aldıkaçtı’nın cevapta zorlandığını fark edince, konuyu fazla üstelemeden, reklam arası verdim. Reklam arasında Prof. Aldıkaçtı bana, Şeytan’ın bile aklına gelmeyecek bir yorumda bulundun. Biz böyle bir şeyi aklımızın ucundan geçirmedik, dedi.” (Tercüman, 1995)
Prof. Aldıkaçtı hayatta değil ki, bu soruyu tekrar soralım.
Anayasa yapmak zordur; bu kez de böyle olacaktır.
Türkiye’nin altı oyulur
ANAYASA değişikliği yazısını olağan bir konudan bahseder gibi yazmışsınız ki, şok geçirdim. Bu yazdıkların gerçekleşirse, Türkiye parçalanıyor demektir. Avrupa ne derse desin, her şeyin bir haddi hududu var; Türkiye bu kadar bonkör olursa, sizi rahatsız etmez mi? Hayret valla, ne günlere kaldık?
Altan UNAN
GÜNÜN SÖZÜ
“Yeni anayasa Yunus Emre, Mevlânâ, Hacı Bektaş, Ahmet Hani (Hakkârili mutasavvıf) felsefesinde olacak.”
(AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner)
Biliyor musunuz
- ALEVİ Bektaşi Federasyonu’nun, genel başkan Selahattin Özel’in başkanlığında toplanarak seçimlerin değerlendirilerek “Alevi taleplerinde ve demokraside ısrarcı olmaya devam edeceğiz” denildiğini, 2 Temmuz Sivas katliamını anma yürüyüşü ve mitingi yapılacağı duyurularak Madımak Oteli’ne hâlâ ‘Utanç Müzesi’ tabelasının asılmamasına tepki gösterildiğini...
- ERGENEKON davasından bir yıl Silivri Cezaevi’nde yattıktan sonra kanser olduğu için tahliye edilen Milli Demokrat Halkın Partisi (MDHP) Genel Başkanı Av. Yusuf Erikel’in Başbakan Erdoğan’a “Ergenekon davasında iftiraya uğrayanlar ile de helalleşmeyi düşünüyor musunuz? Yatalak durumdayım, sağlığımın hesabını Allah katında kim verecek?” diye sorduğunu...
Seçim sözü unutuldu mu
BİZLER, (belediyeler, il ve ilçe özel idare) kamu kurumlarında çalışan 5302 ve 5393 sayılı kanuna tabi 4B’liller olarak, 4 Haziran’da verilen müjdeli habere sevinemeden üzüldük. Sayın Başbakanımızın seçimden önce tüm 4B’lilerin kadroya alınacağına ilişkin ifadesinin ardından yaşanılan sevinç ne yazık ki bizlerin kursağında kaldı. Bizler, ifadelerde dile getirilen kadro hakkımızı istiyoruz.
Bir grup mağdur
Yıldönümünde Amasya Genelgesi’nin anlamı
DOĞRU anlamıyla ulusal egemenlik ilkesinin gücü nedir? Toplumbilimci Prof. Dr. Özer Ozankaya, ‘Amasya Genelgesi’nin güncelliği’ üzerindeki yazısında bunu bir güzel anlatmış.
Bilindiği gibi 92 yıl önce, 22 Haziran 1919 günü Mustafa Kemal, Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Demokrasi Devriminin ulus ve dünyaya ilk duyurusu olan Amasya Genelgesi’ni yayınlamıştı.
Ozankaya, özetle “Mustafa Kemal, insanlığın bugün de başarmak zorunda olduğu bir büyük savaşımın, yani ‘el ele vermiş dış ve iç sömürgeciliğe karşı gerçek kurtuluş savaşımı’nın bunun için zorunlu olan demokrasiyi kurmanın nasıl başarılabileceğini gösterecek bir devrim hareketini başlatmaktaydı.
Bu devrimle hem ulusal, hem de uluslararası yaşamdan dış ve iç sömürgeciliği silmenin günümüz için de en güvenilir ve geçerli yolunu sergileyecekti.
Giriştiği savaş, günümüzde ABD ile AB’nin Büyük Ortadoğu Projesi ile amaçladığı ‘Ortadoğu’yu derbeder edip kaynaklarını talan etme’ girişiminin bir benzeri olan Wilson İlkeleri Projesini yenilgiye uğratmak, yenilebilirliğini kanıtlamak gibi büyük güçlükleri aşmayı gerektiren bir savaştı” diyor.
Yazı daha sonra şöyle devam ediyor: “Çok yazık ki Atatürk’ün ulusal egemenlik düzeniyle Türk ulusuna sağladığı güç, ilerilik ve gönenci, ulusal barış ve dayanışmayı, 60 yıldan beri siyasal partiler kendi içlerinde özgürlük ortamını ortadan kaldırarak büyük ölçüde baltalamış, bir bölümü sömürgeci Batı’nın desteği ile iktidar olup iktidarda kalmayı bile içlerine sindirirken, gerçekte sömürgeci Batı’nın 80 yıl önceki saldırısından ulusal bağımsızlığımızı ve yurdumuzu kurtarmış olan bu altın ilkeyi ayaklar altına almışlardır!
Amasya Genelgesi’nin 92. yıldönümünde, UNESCO’nun bugün çok daha güncel önem taşıyan tanımlamasıyla ‘gelecek kuşaklara örnek olacak biçimde uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş, eğitim, bilim ve kültür alanlarında olağanüstü devrimci’ Atatürk’ü bir kez daha gönül borcu ve saygıyla anarken, O’nun insanlığa sunduğu modelin, 21. yüzyılda da tüm uygar insanlığın gözünde bir ‘Kutup Yıldızı’ değerinde olduğunu görmenin kıvancını yaşıyoruz.”
Paylaş