Paylaş
GEÇTİĞİMİZ yıl şubat ayında Gaziantep-Kilis'te 'Paraşüt Operasyonu' ile ilgili olarak Yasin Altınbaş başta olmak üzere tam 59 gümrükçü tutuklanmıştı. Hayali ihracat ile ilgili öteki tutukluların sayısını buna dahil etmiyoruz. Sayıları 12'yi bulan operasyonlarda tutuklananların sayısı 150'yi buldu.
Olayların bu noktaya geleceğini, Bakan Tantan ve Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Dairesi tahmin edebiliyor muydu?
Hiç sanmıyoruz.
Siyaset-bürokrat-işadamı üçgeninde Türkiye hálá hayali ihracat ve naylon fatura yöntemleriyle soyulmaya devam ediliyor. İşin içine para girince insanlar nasıl korkusuz olabiliyorlar?
'Beyaz Enerji' soruşturması Türkiye'yi dalgalandırmasaydı Mersin'deki 'Hasat Operasyonu' medyada daha büyük yer bulacaktı.
Bu olayı hiç küçümsemeyin... Bunun da boyutları en az 'Paraşüt' kadar büyük.
'Hasat'ın sanıkları da Mersin'de yerleşik iki aile şirketi: Hasan Şeker ile Serttaş Gıda...
Bu iki şirket 10 yıl içinde Mersin Serbest Bölgesi'nden Türkiye'ye yüzlerce ton nohut, mercimek, bakla, pirinç, mısır, ayçiçeği ve ceviz getiriyorlar. Tarım Bakanlığı'ndan da, bu ürünleri işledikten sonra ihraç etme koşulu izniyle Türkiye'ye sokuyorlar. Ancak, aynen 'Paraşüt'te olduğu gibi 'işledikten' sonra ihraç etmiyorlar. Káğıt üzerinde gümrükçülerle anlaşarak ihraç etmiş gibi gösteriyorlar ve naylon faturalarla iç piyasaya satıyorlar.
Hem de iki-üç katı fiyatlarla.
Sonra naylon faturaları ve sahte gümrük belgelerini göstererek, vergi dairelerinden bir de KDV alıyorlar; vergilerimizi ceplerine indiriyorlar.
Kaçakçılık ve Organize Suçlar Dairesi, Mersin polisiyle işbirliği yaparak kendilerini beş aydır takip ediyormuş; Adana DGM Savcılığı'nın gözetiminde... Polis aynı 'Paraşüt'teki gibi belgelere ulaşıp geçen cumartesi günü Ankara'dan 'düğmeye' basıldıktan sonra tam 12 adresi, 12 ayrı ekip basıyor. İki saat içinde 32 kişi gözaltına alınıyor. İlk baskında, şirketin depolarında 30 bin ton hububat ele geçiriliyor. Ve de anlaşılmaz bir şekilde belgesi olmayan 800 klima da bulunuyor. Yakalanan ailenin, üst düzey yöneticilerle 'kirvelik' olayı var.
Polis, şimdi davet ettiği Maliye ve Gümrük müfettişleriyle olayın boyutlarını tespit etmeye çalışıyor. Hayali ihracatlardaki vurgunların önemli bir ayağı, 'dahilde işleme rejimine' tabi mal ve ürünlere kimin izin verdiği... Geçen hafta CNN Türk'te ‘‘Soru-Cevap’’ programında Tarım Bakanı Prof. Hüsnü Yusuf Gökalp'e ‘‘Geçmişte bu izni verenler şimdi aynı bakanlıkta; kim himaye ediyor?’’ diye sormuştuk. Sayın Gökalp bunları biliyor, ama haklarında ne yapıldığını öğrenmek istiyoruz.
Adana'ya dikkat
ADANA'da çıkan 'Ekspres'te dün yer alan manşet habere göre, Adana Mali Polisi de, naylon faturadan 20 kişiyi gözaltına almış. Bu Adana'nın en büyük çete olayıymış; onlar da resmi evrakta sahtecilik yapmış, haksız KDV sağlamışlar. Kamil Buga adlı kişinin başını çektiği çete iddiaya göre, 23 şirket üzerinden 6 trilyon 362 milyar liralık fatura yazıp, piyasaya yüzde 3-8 komisyonla satarak devleti 1 trilyon lira dolandırmış.
Kamil Buga ve arkadaşları daha önce iki kez yakalanmış, çıkarıldıkları nöbetçi mahkemece tutuklanmış, ancak nöbetçi 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tahliye edilmişler. (Buga ve arkadaşlarıyla ilgili olarak eski Adana Cumhuriyet Savcısı M.Ali Kutça'nın hazırladığı örnek iddianameyi bulanlar okumalıdır.) Ayrıca, daha önce paravan şirketlerin birinin işlemlerine konu olan malı taşıyan bir TIR'da eroin yakalanmış, ancak çete işin içinden sıyrılmayı becermiş.
Adalet ve İçişleri Bakanlıkları, Adana'daki bu olayları mercek altına almalıdır.
İşte gerçekler
Çankaya Belediyesi, Haberal'a karşı bildiri yayınladı
ÇANKAYA Belediye Başkanı Haydar Yılmaz, Prof. Mehmet Haberal'ın Başkent Üniversitesi'nin Bahçelievler'de yaptırdığı hastane binasındaki yasadışı imar uygulamasını ‘‘İşte gerçekler’’ başlığı altında kamuoyuna yayınladığı bir bildiriyle duyurdu.
Yılmaz, ‘‘Yasaları hiçe sayarak 'Ben yaparım, yıkamazlar' denilmesini hukuka karşı saygısızlık olarak addediyorum. Gerçeklerle yüzleşelim. Başkent Üniversitesi kaçak katları yıkması gerekirken, kamuoyunu yanlış yönlendirme amacı içine girmiştir. Bu nedenle herkesi Başkent Üniversitesi gerçeğiyle tanışmaya çağırıyorum’’ diyor. Sıraladığı 26 sorunun yanıtlarını da kendi veriyor:
- Konunun adli yargıya taşınmasının amacı nedir?
- Başkent Üniversitesi konuyla ilgisi olmasa da farklı mahkemelerde dava açarak, Çankaya Belediye Encümeni'nin almış olduğu yıkım kararını uygulanamaz hale getirmeyi amaçlamaktadır.
- Hastanenin kaçak katlarının yıkılması için başka kurumların Çankaya Belediyesi'ne başvurusu oldu.
- Evet, başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere Milli Savunma Bakanlığı, Ankara Valiliği, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Çankaya Kaymakamlığı kaçak katların yıkımı için gereğinin yapılmasını istediler.
- Bu arada Genelkurmay Başkanlığı ne dedi?
(Bu konudaki belgelerde Genelkurmay II. Başkanı Korgeneral Büyükanıt'ın Ankara Valiliği'ne yazdığı yazının sonuç bölümünde ‘‘... çevre koşulları düşünülmeden konut bölgesine yapıldığı ve Ankara Nazım Planı, Başkent Hastanesi lehine aşındırılmaya çalışıldığı...’’, ‘‘... Anıtkabir görünümünün ve çevre dokusunun dikkat çekici bir şekilde tehdit altında olduğu...’’ belirtiliyor. MSB de ruhsatsız bölümlerin yıktırılmasını istiyor. Ankara Valiliği de bütün bunları Çankaya Belediyesi'ne göndererek, bu bölümlerin belediye tarafından yıkılmasını istiyor.)
Buraya kadar söylenenler doğru...
Peki, CHP'li Çankaya Belediye Başkanı Yılmaz'ın, aynı hassasiyeti Oran'da Gürler İnşaat tarafından yapılan ve 120 santimi kaçak olan ve belediyece mühürlenmiş bulunan 18 katlı inşaat için de göstermesi gerekmiyor mu? Aynı şekilde yine Oran'da Zühtü Tiğrel Caddesi'nde belediye tarafından kaçak olduğu saptanan katlar için de...
Başkana sormak gerekiyor:
Başkent Üniversitesi'nin imar planlarına aykırı işlemlerine karşı çıkılırken, Büyükhanlı ailesinin, yeğenlerinin Gürler İnşaat tarafından, gerçek planda yol gözüken alandaki inşaatın fazla katlarının encümen kararıyla yıkılmaması, mahkeme kararlarına karşı direnilmesi CHP'li bir belediyeye yakışıyor mu? Bilirkişilerin farklı raporlarına itiraz edilmeyecek mi?
Real (Bilkent), Bulvar Palas, Park Otel ve AOÇ'deki inşaatlar hakkında yazacak o kadar çok şey var ki...
Yeşil alanlar imara açılıyor; konut alanları ticaret alanı oluyor; ranttan herkes payını alıyor, nüfuz ticareti yapılıyor, ancak yasalar hiçe sayılıyor.
(Not: Belediye, kaybolduğu söylenen Oran'la ilgili Şevki Vanlı'nın yaptığı Nazım Planı'nın örneğini 'Mimarlık Dergisi'nde bulabilir.)
Bu uygulamalar bir siyasetçinin dediği gibi 'Ankaralılar'ın kanına dokunuyor'...
Yasalara karşı herkes eşit değil midir?
Paylaş