Paylaş
BİRÇOK soru ve sorunda olduğu gibi özelleştirme konusunda da zihinlerin henüz yeterince berraklaşmadığı izlenimi edindim.
Türkiye'de yaşanan özelleştirme sürecinin her kertesine, her aşamasına doğrudan tanık olan bir kişi sıfatıyla ifade etmeliyiz ki, dünyada uygulanan özelleştirme modelleri bir sır değildir ve ilgili ilgisiz herkes tarafından çok iyi biliniyor olmasına karşın zihinler bulandırılmaya çalışılmaktadır.
Özce, özelleştirme sadece ve sadece mülkiyetin ya da yönetimin el değiştirmesi değildir. Özelleştirme, ‘‘ver kurtul, sat kurtul’’ hiç değildir.
Özelleştirme gerekirse bedelsiz yapılabilir. Özelleştirme gerekirse rehabilite edilerek yapılabilir. Ancak, özelleştirmede yatırım sermayesi, işletme sermayesi güvencesi alınmalı, istihdam garantisi sağlanmalı, özgün teknoloji üretme ya da ileri teknoloji transferi öngörülmeli, doğaya saygı, sosyal tarafların yaşama hakkı gözetilmelidir. Ürün geliştirme ve ürün çeşitlendirme sistemin argümanlarıdır. Koşullar zorunlu kılıyorsa işyerini kapatma da sistemin gereklerindendir. Sadece bedel tartışması yapmak kör dövüşünden öte anlam ifade etmez.
Karanlıkta 'fil'i tanıma örneğinde olduğu gibi herkes işine geldiği yana dokunarak özelleştirmeyi yorumlamaya kalkarsa ne kendileri ve ne de başkaları 'fil'i hiçbir zaman tanıyamazlar.
Kararlılık göstermeliyiz
‘DOĞRUSU ağrıma gitti’ (13.9.2000) başlıklı yazısında Ercan Dolapçı adlı okurunuza sormak isterim: Bir savaş mı kaybettik ki Cotarelli Türkiye'de? IMF ile anlaşma yapmak için adamların peşinde koşuşan bizler değil miydik?
Böyle afaki söylemlerle nereye varacağımızı sanıyoruz? Tamam, IMF'yi ve temsilcisini kovalım, milli gururumuzu kurtaralım. Çiftçiye taban fiyat olarak dünya fiyatlarının çok üstünde fiyatlar verelim; insanca yaşayabilsin. Faiz ile geçinen kesim çok sıkıntıda, bankalar faizleri arttırsın ki biraz nefes alsınlar. Devlet ürünlerine zam yapmasın; bütçe açık verirse para basar kapatırız. Vergiler çok yüksek, oranlar düşürülsün. Bu ortamda işin içinden nasıl çıkacağız? Kuvayi Milliye ruhu ile mi?
Sıkı para politkası bir yılını bulmadı; kıvırıp kurtulmak için manevralara başladık. Dünyada hiçbir memleket bu kadar kısa süreli sıkıntılarla düzlüğe çıkamadı. Bizim çıkabilmemiz mümkün mü? Hepimiz üzgünüz. Ama bu kararlılık göstermemizi engellememeli. Reştan ARAS
Maliye'nin internet sitesi şok ediyor
MALİYE Bakanlığı'nın internet sayfasında araba vergi borçları bölümüne babamın uyarısıyla ilk defa baktım. Çünkü düzenli olarak araba taşıt pulu vergisini yatırdığım için böyle bir sorunla karşılaşacağımı düşünmemiştim.
İlgili sitede arabanızın ilk trafiğe çıkış tarihini girdiğinizde cezalarınız ve borçlarınız dökümante ediliyor. Buradan kontrol ettiğimde arabamın trafiğe çıkış tarihinden itibaren 5-6 dönemde ödenmemiş taşıt pulu vergisi ortaya çıktı.
İşim nedeniyle çoğu zaman farklı illerdeki Ziraat Bankaları'ndan işlem yaptırmıştım. Anlaşıldığı kadarıyla bunların hiçbiri araba vergi dairem olan Yeğenbey Vergi Dairesi'ne ulaşmamış..
Konuyu araştırıncı çoğu insanın bundan mustarip olduğunu gördüm.
Ağustos 1999 depremini oturduğum Derince'de yaşadım. Ev içerisi tam bir savaş alanı olduğu için muhtemelen temizlik esnasında bu vergi cezalarının iptali için istenen makbuzları attığım için bulamıyorum. Sonuçta bu yatırdığım vergiler cezasıyla benden tekrar isteniyor.
Bankalara yatırdığım para, vergi dairemin kayıtlarına girmemişse nereye girdi? Bankalar bir havale işlemini bile beceremeyecekse ne işe yarar?
Kesinlikle gününde gecikme olmadan ödediğim vergi makbuzlarını bulamadığım için ödemek zorunda olduğum yaklaşık 256 milyon lirayı niye tekrar ödemek zorunda bırakılıdığımı anlatacak birinin olmasını çok isterdim.
Dr. Serhal BÜLBÜL- Kocaeli Tıp Fakültesi öğretim üyesi
‘Tarlalarımızı koruyalım’
ÇEVRE, orman, erozyon ve ağaçlandırma konularına ilginin az çok artmasına karşılık, tarım arazilerinin korunması konusunda ciddi bir ilgi ve çabanın gösterilmediğini görmekteyiz.
Bir yandan dağların ağaçlandırılmasına çalışılırken diğer yandan da tarlalarımız akla gelmedik türlü yapılaşmalarla adeta sorumsuzca kıyıma uğramaktadır. Her yerde dağlık taşlık tarım dışı araziler dururken, tarlalarımızın başına çöreklenen bu tipik ‘Yağma Hasan’ın böreği' zihniyetiyle bu kıyım daha ne zamana kadar sürüp gidecektir?
Ovalarımızın sınırsız olmadığı bir gerçektir. Bugün ülkemize turist her şeyden önce el değmemiş doğayı görmek umuduyla ve ucuzluğu nedeniyle gelmektedir. Günümüz dünyasında suyun önemi nasıl anlaşılmışsa, yakın bir gelecekte tarlaların da değeri anlaşılacaktır. Dişe dokunur yalnızca tarım arazilerimiz var; bari bunları elden geldiğince koruyalım.
Sonuç olarak, üzerinden ekmeğimizi elde ettiğimiz ve giderek artan nüfusumuzu göz önünde bulundurarak daha az ürün ithalatıyla besleyebilmek ve yarınları müjdeleyen altın başaklı tarlalarımız için ‘‘tarlalarımızı koruyalım kampanyası’’nın başlatılması yararlı olacaktır.
Sabit ERİLCEN-İZMİR
İlgilenenlere...
(Devlet Bakanı Dr. Yüksel Yalova'nın 'Türkiye-Avrupa İlişkileri Işığında Özelleştirme' adlı kitabı çıktı. Yalova, özelleştirmenin tarihi, dünyadaki uygulamaları, Avrupa ülkeleri özelleştirmede neler yaptı, özelleştirme teorisi ve AB bağlantısı; özelleştirmenin kuramsal temelleri ve demokrasi ile bağlantısı konularını işliyor. Kitabın sonuç bölümünde,‘‘Türkiye artık aydınlık bir yola girmiştir. Siyasetçisinden memuruna, işçisinden çiftçisine kadar disiplin içinde daha çok çalışmalıyız. Bu sürecin sonunda mutlu sona ulaşabilmek; Türkiye'yi üç beş yıl içinde daha yaşanabilir bir ülke haline getirmek hedefimizdir. Aslında önemli olan budur. Türkiye'nin yaşanabilir bir ülke olması AB ile entegrasyonu kendiliğinden getirecektir’’ diyor.)
NOTERLER Odası'na Antalya'dan bir genç soruyor. Nüfus cüzdanı onayı için bir noter 2 milyon alırken, bir başka kentteki noter de 1 milyon 278 bin liralık makbuz nasıl kesiyor? Ayrıca noterler, aldıkları paranın karşılığında makbuz vermek zorunda değiller mi?
ANKARA'dan bir nişan törenine katılan davetli Ankara Emniyet Müdürü'ne diyor ki: 19.9.2000 akşamı yapılan kına gecesi için Yenimahalle'ye bağlı Karşıyaka Polis Karakolu'ndan gerekli izin alınmıştır. Buna rağmen, devriye gezen polisler, site bahçesini adeta basarak, böyle bir törenin yasak olduğunu belirtmişlerdir. Kendilerine 'bahşiş' verilmesinden sonra izin verilmiştir. Daha sonra bir başka polis ekibi gelerek aynı talepte bulunmuştur, ancak düğün sahibi buna karşı çıkmıştır. Devriye geceyi büyük bir kızgınlık içinde iptal ettirmiştir. Polis ne zaman bu astığım astık kestiğim kestik anlayışından kurtulacaktır?
Paylaş