Paylaş
Hrant Dink cinayeti, Türkiye'ye karşı oynanan oyun ve yapılan tertiplerin yeni bir parçasıdır.
Utanç verici hainliğin Türkiye'ye dönük husumet boyutları daha da artacaktır
Türkiye'nin, bu coğrafyanın insanıydı, inandığını özgürce söyleyebiliyor,
gerektiğinde diasporayı karşısına alabilecek kadar yürekli davranıyordu.
Hakkında TCK 301'den dava açılınca bunu bir 'leke' olarak nitelendirerek gücenmiş ve kararın bozulması için AİHM'e gitmişti.
Her ne kadar o "Türklüğü aşağılama iddiasıyla bana ceza verilirse, bu ülkeden çekip gideceğim" demişse de ardından "Gitmemek için AİHM'de hakkımı arıyorum" diye eklemişti.
"Birlikte yaşamak' mesajını sık sık vurguluyordu.
Cesur ve samimi tavırlarından ötürü sevildiği kadar, 'sivri dili'nden dolayı da belirli çevrelerin hedefi haline gelmişti.
Yazdıkları ve söyledikleri zaman zaman Ermeni cemaati tarafından da
eleştirilmiyor değildi; bir mücadele adamı olarak 'tehlikeyi' seviyordu.
Ama gazeteciydi Dink.
24 OCAK'I UNUTMA
Türkiye, siyasi cinayetlerden, tertiplerden ve oyunlardan çok acılar çekti.
Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter, Necip Hablemitoğlu, Ümit Kaftancıoğlu, Cavit Orhan Tütengil ve Onat Kutlar'ın öldürülmelerini hangi ülkenin istihbaratı veya örgütlerin işiydi acaba?
M. Ali Ağca'nın ve Alparslan Arslan'ın arkalarında kimler vardıysa, Dink cinayetinin arkasında da benzerleri vardır.
Ne yazık ki bu oyunların arkasındaki 'güçler' tam anlamıyla aydınlatılamadı.
İktidarlar, Türkiye'ye karşı oynanan oyunların farkında değildi ya da çoğu duyarsızdı.
Ve bunun sonucunda Türkiye boyutları tahmin edilemeyecek kadar tehlikeli bir sürece hızla sürükleniyor.
MİT Müsteşarı'nın sözlerini bu noktada önem kazanıyor.
Daha yeni provokasyon ve komplolarla karşı karşıya kalacağımızı kestirmek için bugün kahin olmak gerekmiyor.
Türkiye kavgalar içine sürüklenerek güçsüz kılınmak, itibarsızlaştırmak isteniyor.
Kıbrıs, Irak/Kerkük, PKK; ASALA ve sözde Ermeni soykırımı iddialarına dönük çeşitli ülkelerde çıkan karar tasarıları...
Uyan Türkiye; uyan AKP iktidarı!
Tetikçinin kim olduğu hiç önemli değil; olayın arkasındaki güçler ortaya çıkarılamazsa Türkiye'nin bileği daha da bükülecek.
Dün en anlamlı sözü şair ve yazar Ataol Behramoğlu söyledi:
"Hrant, Türk ve Ermenilerin ortak şehididir."
Hrant Dink cinayetine tepkiler:
-------------------------------------------
Habertürk'de, Kemal Kerinçsiz ile söyleşi
HABERTÜRK'te Melih Meriç ve Murat Ongun ile Büyük Hukukçular Derneği Başkanı avukat Kemal Kerinçsiz arasında dün akşam Hırant Dink arasında ilginç diyaloglar yaşandı.
Habertürk: Davalara müdahil olarak bir takım yerlere işaret vererek gençleri kışkırtınız. Kemal Bey, siz hiç vicdan azabı çekiyor musunuz?
Kerinçsiz: Siz yargısız infaz yapıyorsunuz. Türklüğe hakaret etmiştir. Yargı kararı ile suçu sabit olmuş bir kişidir. Ama biz cinayeti şiddetle kınadık.
Canlı yayında gelişen diyalog özetle şöyle:
Habertürk (Belih Meriç-Murat Ongun)- Vicdanınız rahat mı?
Kerinçsiz- Türk insanını rahatsız eden beyanları sürekli işlemek sizce doğru mu? Amaç Türk kimliği ile oynamak. Siz de çanak tutuyorsunuz, bu doğru bir hareket tarzı mıdır? Bu Türklere yapılan bir hakaret değil mi? İç savaş kışkırtmacılığı yapılmıştır.
- Vicdan azabı hissetmiyor musunuz?
- Bizi neredeyse yargısız infaz olayına getiriyorsunuz.
- Siz bir mücadele veriyorsunuz. Bu davalara müdahil olarak bir takım yerlere işaret, gençleri kışkırttığınızı biliyor musunuz? Vicdan azabı çekmiyor musunuz?
- Bu cümleleri size yakıştırmıyorum. Bir suç atfetmeniz doğru değil. Tarafsız bir yayın yapmanız lazım. Yargısız infaza gidiyorsunuz.
Şunu yine vurgulamak istiyorum. Bu cinayeti savunmak asla mümkün değildir. Hiç bir zaman da tasvip etmeyiz. Yönlendirilmiş sorularla gerçeklerin önünü kapatmanız doğru değil. Basın ahlak yasasına uyalım, sonra soralım.
- 'Siz vatan hainisiniz, biz olmazsak memleket batacak anlayışı içindesiniz. Yani siz olmazsanız, bizler bu ülkeyi koruyamayacak mışız demek ki...301'in kalkması için kampanyalar açmadınız mı?
- Ölçüsünü kaçırdınız.
- Müdahalelerde bir suç unsuru var ise...siz Türklüğe yönelik saldırılarda bulunulduğunu sürekli olarak ısrar ediyorsunuz. MİT eski Müsteşarı Sönmez Köksal, 'Ben Hrant'ı yurtsever' olarak değerlendirirken, siz 'hain' ilan ediyorsunuz?
- Yargı kararı ile suçu sabit olmuş... Görüşlerine katıldığım bir kişi değildir. Yine söylüyorum bizler, şiddet kullanılmasına kesinlikle karşıyız. Biz hukukçu olarak şiddetle kınadık olayı, her zaman da karşıyız. Ama sizlerin, şikayet haklarımızı kullanmamızı bir suç gibi gösterme anlayışınız doğru değildir. Melih Beyin davranışını kınıyorum.
- Vicdanınız rahat mı diye soruyoruz, ama siz samimi yanıt vermiyorsunuz. Kemal Bey sizi kınıyoruz. Olayın bir tarafı olarak beklerdik ki, samimi yanıtlar vermeliydiniz.
- Ben olayın taraftarı değilim. Ortada duruşmalar ve davalar var..
- Bir insanın yurtsever veya vatan haini olup olmadığını, MİT'in eskiden başındaki bir insan bilir. Hem de sizin veya bizim gibi sıradan insanlardan daha iyi bilir. Sayın Sönmez Köksal, yurtsever bir insandı diyor. Ama siz hayır diyorsunuz.
- Kimse burada size sen sorumlusun demiyor ama vicdanen şöyle bir soru elzem oluyor. Hrant Dink, son bir yazısında diyor ki, 'Beni suçlayan Kemal Bey, çok heveslenmesin, bu davadan bir ceza yemeyeceğimi, bir ceza alırsam da ülkeyi terketmeyeceğim... Beni savunmasız bırakamazlar...'
- Bu kadar, fazla abartmış olmuyor musunuz?
- Tamam; milliyetçilik, din, mezhep, etnik kimlikler fevkalede hassas konulardır. Bunlardan en hassas olanına biraz fütursuzca ve abartılı olarak yüklenmediniz mi? Onun için Hrant Bey, güvercin ürkekliği ile dolaşıyorum demedi mi? Kemal Bey'in vicdanı hiç sızlamaz mı?
- Yani... Öncelikle ben rahmetlinin şunu düşünmesini isterdim. Bu ülkenin hassasiyetleri var. Türk milleti kendine küfretmez. İstiklal Marşı'na laf söylettirmez. Türklük, bu vatan için, bu marş için binlerce şehit vermiştir.
- Türk milletinin değerleri için sizden başka 70 milyon da mücadele verir. Hep siz mi hissediyorsunuz bu hassasiyeti?
- Herkesin hissetmesi gerekiyor. Hakkında açılan bir dava değil, üç dört dava açıldı. Bu davalar hep Türklüğe hakareti içeriyor. Ben hakaret edeni şikayet ediyorum, davasına müdahil oluyor, her Türk vatandaşının göstermesi gereken bir tepki... Ne yazık ki, ülkemiz kuşatılmış, buna karşı çıkan yok. Zaten biz bu mücadeleyi bir avukatlar grubu olarak yapıyoruz, sadece ben müdahil olmuyorum.
- Apo davasında da avukatlar müdahil oluyor. Kemal Bey, her vicdan sahibi insan gibi, siz normal bir müdahillik çerçevesinde kalmadınız, bunu toplumsal bir olay haline dönüştürdünüz. Yargısız infazlarınıza toplum karar veremez.
- Siz bunu cepheleşmeye götürüyorsunuz... Bu durumu oraya kendi işlediği suçlar getirdi, bizler değil.
- MHP eylem yapmıyor, siz yapıyorsunuz. Fanatik bir uçtasınız.
- MHP'nin adını anmayın. Biz sivil toplum örgütü olarak...
- MHP sorumluluk sahibi bir parti, sorumlu davranıyor.
- Hukuk açısından girişimlerimiz sizin bu değerlendirmenize tabi tutulamaz.
- Bir Türk hukukçusu olarak...
- İyi akşamlar, çok teşekkürler...
(Ve telefon kapanıyor.)
Hrant sözünü sakınmazdı
ŞAİR, eski Agos çalışanı, Turkish Daily News ve Referans Gazeteleri muhabiri Vercihan Ziflioğlu, duygularını köşemize şöyle yazıyor:
"Hrant Dink, çok küçük yaşta bana gazetecilik mesleğinin kapılarını araladı. İnce bir insandı. Bu ülkede bin yıllardır yaşayan içine kapalı bir toplum olan Ermenilerin sesini duyurdu, kültürünü tanıttı. Görüşleri keskindi, sözünü sakınmadı, bu olmamalıydı sonucu. Can almak Tanrı'ya aittir, biz insanoğlu bu hakkı kendimizde nasıl görüyoruz. Ermeni toplumu Hrant'sız kaldı bu çok acı bir durum. Tarifi mümkün değil anlatmanın.
Cinayet, Türkiye'yi bölme projesinin bir parçası
İŞÇİ Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek "Hırant Dink’in alçakça bir suikast sonucu öldürülmesini üzüntüyle karşıladığını" belirterek şöyle dedi:
"Ülkemiz adına kaygılarımız derinleşmiş bulunmaktadır. Kim 'Ermeni Soykırımını Tanıma Karar Tasarısı'nı ABD Temsilciler Meclisi’nin gündemine getirdiyse, işte Hırant Dink’i de onlar vurmuşlardır. Uğur Mumcuları, Muammer Aksoyları, Ahmet Taner Kışlalıları kim öldürdüyse, Hrant Dink’i katleden de aynı merkezdir. Bu suikastla, Batı kamuoyuna 'İşte görüyor musunuz Türkler Ermenileri öldürmeye devam ediyor ve bu Türklerin Ortadoğu’ya karşı, Kuzey Irak’a karşı bir takım emelleri vardır, bunlar durdurulmalıdır, bunların önü kesilmelidir' mesajı verilmek istenmiştir. Türkiye’ye yönelik Kerkük merkezli ve 'Ermeni soykırımı' merkezli bir operasyon yürütülmektedir. Bunlar aynı operasyondur, tek operasyondur: Adı, Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Dink’in öldürülmesiyle bu kapsamda bir görev yerine getirilmiştir.
Demek ki BOP yalnız 650 bin Iraklıyı ve on binlerce Afganlıyı katletmedi. Hrant Dink’i de katletmiştir.
TÜRKİYE'Yİ BÖLME
Bu cinayet bir ABD cinayetidir. Türkiye’yi bölme operasyonunun bir parçasıdır. Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak, Türkiye’nin milli kuvvetlerini suçlu duruma düşürmek ve Türkiye’yi kendi toprak bütünlüğünü savunma kararından caydırmaya çalışmak amaçlanmıştır. Bu suikastta, Türkiye’yi Büyük Ortadoğu Projesi’nin içine itmek isteyen ABD’nin kokusu buram buram tütmektedir.
Yapılan iş Türk’e ait bir iş değildir. Türk sıfatı taşıyan hiçbir kurum, hiçbir örgüt böyle alçakça, Türk’ün gururuna onuruna gölge düşüren bir cinayet işlemez. Bu, Türkün yaptığı, Türklük adına yapılabilecek bir iş değildir. Onun üzerine atılacaktır, zaten bu amaçla yapılmıştır. Arkasının geleceği de düşünülmelidir. Büyük tertiplerle Irak bölündü. Benzer tertiplerle Türkiye’nin bölünmesi operasyonu başlatılmıştır.
Bu cinayetlerin elbet hesabı görülecek ve ABD bozguna uğrayacaktır."
Rumelililer: Yönetim zafiyetinin sonucu
TÜRKİYE Cumhuriyeti vatandaşı bir Ermeni’nin öldürülmesi olayının arkasında yatan sebep hiçbir zaman o kişiye duyulan öfke ile geçiştirilemez. Bu, yeni dünya düzeninde Türkiye’yi bir takım farklı problemler ile karşı karşıya bırakarak, oluşacak yeni tehlikelerin kucağına atmak isteyenlerin bir oyunudur. Bu, Türkiye’de uzunca bir süredir baş gösteren yönetim zafiyetinden yola çıkarak Türkiye’yi yeni bir maceraya sürüklemeye çalışanların oyunudur.
Kim mi bunlar?
Gelişen süreçte Türkiye’nin başına Kürt sorunu, BOP, Ermeni katliamı diye sorunları dayatma haline getirmeye kalkacak ve bundan dolayı Türkiye’yi dizinin üstüne çökertmeye çalışacak olan kim ise, onlardan bahsediyorum.
Bunların Türkiye’de uzantıları olan Türkiye Devleti’ne biçilmeye çalışılan bu elbisenin terzileri tuttukları tetikçiler ile Devletimizi böyle bir sıkıntının içine düşürdükleri için ne kadar da mutludurlar şimdi.
Ancak, hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, bu elbisenin terzileri, son biçtikleri elbiseyi kendileri giymek zorunda kalacaklardır.
Lütfü TÜRKKAN- Rumeli Eğitim Vakfı Başkanı
Mülkiyelilerin tepkisi
BU topraklar, yiğit bir düşünenini daha kahpece kaybetti. Ama susmayacağız. Hainlere bu keyfi asla yaşatmayacağız. Düşündüklerimizden geri durmayacağız.
Kimselere hayallerimizin imha edilmesi için fırsat vermeyeceğiz.
Ve linç edilemeyecek Türkiye'de farklılıklarımızla birlikte bir
arada kardeşçe yaşama arzumuz. (...) Artık uluslararası ilişkilerimiz, Hrant'tan sonra başka şekilde tecelli edecektir maalesef. Bir Hrant'ı koruyamadık kahpelere karşı. Göstere göstere geldi ölümü, defalarca tehditlerin ardından.Bu acı hepimizindir.
A. Müfit ERKARAKAŞ-Mülkiyeliler Birliği İstanbul Şubesi Başkanı
10 Aralık Hareketi
10 Aralık Hareketi adına Erol Katırcıoğlu ve Burhan Şenatalar'dan: Hran Dink barışçı, bilinçli demokrat ve çok değerli bir Türkiye yurttaşıydı. Bu saldırı Türkiye’nin demokratikleşme sürecine ve toplumsal barışı güçlendirme çabalarına yapılmış bir saldırıdır.
Katiller aramızda dolaşıyor
SADECE silahları ile değil, küçük siyasal çıkarları, seçim propagandalarına içselleştirdikleri hastalıklı 'milliyetçilikleri', gerçekte kendi kastlarının ekonomik çıkarlarından ibaret olan 'ulusal menfaat konseptleri' ile katilleri ve azmettiricileri aramızda dolaşıyor. (...) Başta "seçim havası" adı altında el birliğiyle ülkenin bütün birikimlerini hastalıklı bir milliyetçilik duygusuna kurban eden iktidar ve ana muhalefet partisi olmak üzere herkes sorumluluğunu fark etmeli ve bu ilkel tutumlarına son vermelidir. Şu anda iş başında olan kadroların; ne Dink'in katillerini yakalayabileceğine, ne de yeni cinayetleri engelleyebileceğine inanıyoruz. Bugüne kadar faili meçhul kalmış siyasal cinayetler bunun ölçüsü ve habercisidir.
Selçuk KOZAĞAÇLI
Karanlık güçler
TÜRKİYE’de yaşayan tüm insanların barış içinde 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı' olarak yaşamlarını sürdürmeleri karanlık güçleri rahatsız etmiş olmalı ki, bu hain saldırıyı gerçekleştirmişlerdir.
Derneğimizin temel politikası hiçbir politik düşünce, inanç, din, dil, cins ve ırk farkı gözetmeksizin, tüm tüketicilerin üyeliğine açık olan derneğimiz, aynı şekilde hangi politik düşünceden, inançtan, dinden, dilden, ırktan ve cinsten olursa olsun sırf düşüncelerinden dolayı ülkemizin değerli aydınlarına yapılan saldırıları lanetliyoruz.
Av. Ali ER-Tüko-Der Genel Başkanı
Bulsan ne olur tetiği çekeni!
HRANT Dink'in avukatı Erdal Doğan, "Şişli Cumhuriyet Savcılı'ğına çok önceden verdiği tehditlerle başvuru ve bir şey çıkmayan soruşturmadan yakınmıştı. Hatta Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde gerginlikler yaşanacağını, kendisinin öldürülebileceğini de söylemişti" demiş. Kimler bu gerginliğin tarafları? Bu vahim saldırının siyasi faturası kime kesilmeli? Adam aylar önce savcılığa başvurup tehdit edildiğini bildirmiş, 'Bursa'dan gelen tehdit çok vahim' demiş. Bursa savcılığına evrak gitmemiş bile. Çünkü evrak Şişli'de savcılık raflarında beklemede hala; mağdurun cenazesi morgun o buz gibi rafına kaldırılıp soğumaya bırakılırken. Sonra da Uğur Mumcu'da olduğu gibi hep 'koruma istememiş' teranesi... Bu kadar hassas bir isim illa talep olunca mı koruma altına alınmalıydı? Daha ne yapsın, en yetkili yargı makamına şikayetini aktarmış. Bu ülkede siyasetçiler işlerini iyi yapmıyor kardeşim.
Aslına bakarsan tepedeki bu başıboşluk, basiretsizlik ve rantiyeliğin farkında olup, umutsuzluğa kapılan halkımızın büyük bölümü de işini iyi yapmıyor. Halbuki ne demişti Atatürk? TEM yolunda kocaman harflerle yazılıdır; "Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır." Tüm halk kilitlenmiş faili bulunsun diye. Bulsan ne olur tetiği çekeni. Trabzon'da bulundu da ne oldu? Irak cangılı, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve tedirginliği derken, hiç eksik olmayan memleketimin orta yerine bir dehşet tohumu daha atıldı işte. Fikirlerine katılsanız da katılmasanız da, Türkiye donanımlı bir aydınını, kalemi kıvrak bir gazetecisini, bir insan hakları savunucusunu yitirdi. Çekinmeyelim dostlar; en azından, gazetecilik okulu mezunları olarak, bir şefaat dileyelim meslektaşımız Hrant Dink'in ardından. Üstelik hemşehrim olduğunu da yeni öğrendim. Toprağı bol olsun...
A.D.
Bizi de yargılayın
HEPİMİZ Hrant Dink’iz, aynı suç(!?)tan bizi de yargılayın!
Abdurrahman Dilipak (Gazeteci, yazar), Cevat Özkaya (Mazlumder Gen. Bşk.) Doğan Özgüden (Gazeteci), Ece Temelkuran (Gazeteci), Fikret Başkaya (Doç Dr.), Gülden Sönmez (İnsan Hakları savunucusu), Kazım Genç (Pir Sultan Abdal Der. Bşk.), Mahir Günşiray (Oyuncu, rejisör), Mehmet Bekaroğlu (Prof. Dr., Psikiyatrist), Mustafa Sütlaş (Hasta Hakları Aktivisti)
Noyan Özkan (İzmir Barosu eski Bşk.), Oya Baydar (Sosyolog, yazar) Perihan Mağden (Gazeteci, yazar), Pınar Selek (Sosyolog, yazar, gazeteci) Ragıp Zarakolu (Yazar, yayıncı, gazeteci), Sema Kaygusuz (Yazar), Şanar Yurdatapan (Müzisyen), Şeyhmus Diken (Yazar), Tolga Yarman (Prof. Dr.), Yusuf Alataş (İHD Gen. Bşk.)
Hrant Dink'i 'iyi çocuklar' katletti
Hrant Dink’i katledenlerin failleri bellidir. Musa Anter’i kimler katlettiyse, Turan Dursun, Abdi İpekçi, Bahriye Üçok’u... kimler katlettiyse, Özgür Ülke ve Cumhuriyet gazetelerini, Umut Kitabevini kimler bombaladıysa, Akın Birdal’a kimler saldırdıysa Hrant Dink’i de onlar, yani 'iyi çocuklar' katletmiştir. Failleri bellidir. Katiller, karanlıkta falan değildir. Faili meçhul bir cinayetle yüzyüze değiliz.
Necati ABAY- Tutuklu Gazeteciler Dayanışma Platformu (TGDP) Sözcüsü
Basın Konseyi'nin ziyareti
BASIN Konseyi Genel Sekreteri Gökalp Yazır, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve yazarı Hrant Dink’in öldürülmesi üzerine gazetenin Osmanbey’deki merkezine taziye ziyaretinde bulunarak üzüntülerini ifade etti.
Genel Sekreter Gökalp Yazır, Agos Gazetesi Editörü Sarkis Seropyan ile görüşerek, Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi ve Basın Konseyi Yüksek Kurulu üyelerinin baş sağlığı dileklerini iletti.
Menemen olayları (2)
MENEMEN olaylarının geçmişini anlatan Yesevi dergisinin Yazı İşleri Müdürü Erdoğan Aslıyüce ile konuşmamızı sürdürüyoruz:
Aslıyüce'ye soruyoruz:
- İsyanın elebaşısı olarak bilinen Derviş Memet'e gelelim.
- Derviş Memet olarak temayüz eden kişi de, 1847 isyanında Girit'e sürülen Bedirhaniler'dendir. Benim araştırmalarıma göre, Memet ilginç bir kişiliğe sahiptir. Bir kere yukarda anlattığımız Manisa Mutasarrıfı Hüsnüyadis'in akrabasıdır. 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgal edilmesinden bir gün sonra Dürzi Şeyh Sukuti, Menemen eşrafından Hacı Mehmet Efendi ve Efes Metropoliti Yuvakim Efendi ile beraber Yunan Komutanını ziyarete ederek, kendisini Manisa'ya davet ederler. Bu 'ihaneti' öğrenen Manisa Cezaevi'nin başgardiyanı 'Parti Pehlivan' Mehmet, cezaevinde bulunan 14'ü idam mahkumu olmak üzere 37 kişiyi silahlandırarak yollara düşer. İzmir'de işgal günü verilen 5.284 şehidin akıbetine Menemen'in de uğramaması için köylülerden adam toplamak ister. Köylüler 'Sümbüller köyünde şeyhimiz var, onunla görüşün" derler.
37 kişilik grup, Sümbüller köyüne giderler. Parti Pehlivan Mehmet'in daha önce tanıdığı ve Nakşibendi olarak geçinen Giritli Derviş Memet'e giderler.
Parti Pehlivan, Yunan haçlılarının İzmir'deki vahşet ve katliamı tek tek anlatır. Anlatır anlatmasına da Derviş Memet, Parti Pehlivan'ı dinledikten sonra gururla ayağa kalkarak 'Ben Yunt dağına kadar bu Türkmen ve Yörük köylerinin şeyhiyim. Bizim tarikatımız kurşun atmayacak, mehdi gelmeden
caiz değildir der'... Der ya, Giritli Nakşiben geçinen Derviş Memet, vatan işgal edilmiş, Yunan İzmir'i yakmış, ezanlar susturulmuş, camiler yakılıyor. Ve Derviş Mehmet, Yunan gavuruna kurşun atmayacağını ilan ediyor. Bunun üzerine Parti Pehlivan, 'Sizin tarikatınız gavur tarikatı mıdır ki, gavura kurşun atmaz. Ne biçim laf edersiniz' der. Ancak gün gelir 15 Haziran 1930'da Elefsis'te hazırlanan hain plan devreye sokulur. Ancak Türkiye sükun içindedir; düşman yoktur. Artık camiler yıkılmıyor; enaz okunuyor, genç Türkiye Cumhuriyeti kalkınma hamlesi içindedir. Atatürk, ülkenin gelişmesi için gecesini-gündüze katarken, dıştan destekli hainler ise Türkiye'ye karşı çeşitli hesaplar içindedir. Ve Menemen olayı bunun en önemli parçasıdır.
- Peki uyuşturucu işi nedir?
- Geleceğim... 15 haziran 1930'da kararı verilen ihanet planının uygulayacak olanlar korktukları için öncelikle örnek aldıkları Hasan Sabbah'tır.
Tarihte 'yalancı cennetler' vadetmekle ve kendilerine karşı gelenleri katletmekle bilinen Sabbah, 'Alamut Kalesi'nde (1256'da Hülagü Han'ın yıktığı kale) fedailerine esrar çektirip terör eylemleri yaptırdıkları bilinir ya...
Bundan ilham alan Menemen'deki hainler de, korkularını yenmek için tarikat adı altında topladığı insanlara esrar içirerek cesaret veriliyor. Şahit ifadelerinden anladığımıza göre, Menemen kenarındaki zeytinlikte buluşan grup, önce zikrederler, arkasından esrarlı sigaraları içerler ve sabah namazından itibaren eyleme geçerler. Emri veren Derviş Memet'tir. Önce esrarkeşler, müftü mescidinden 'yeşil bayrağı' dalgalandırmasıyla harekete başlanır.
Camide bulunan cemaate karşı 'mehdiliğini' ilan eder. Yanında bulunan köpeğin de 'Kıtmir' olduğunu, bunun da 'mehdiliğin' alameti olduğunu ifade eder. Halkı da, 70 bin silahlı adamımız buraya geliyorlar, diye korkutur.
Sabahın 07.20'sinde meydana 'yeşil bayrağı' dikerler. Ellerinde silahlarla,
bayrağın etrafında zikrederek dönerler. Ve yerden aldıkları toprakları da savururlar.
Bu arada gelişmeler üzerine görevlendirilen asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, -ki o da aslen Giritli'dir- başındaki komutanının, mermi almasını söylediği halde, göreve gerçek mermi almadan manevra mermisi ile olay yerine gider.
Açtığı ateş gerçek yerine manevra mermisi olduğundan, etkili olamaz isyancılara karşı...
Bunun üzerine Mehdi Memet, 'Bakın bana kurşun işlemiyor. Ben Mehdi'yim, Şeriatı ilan ediyorum, bana kimse mukavemet edemez' diye bağırır. Bu arada karşı bir ateşle Kubilay yaralanır. Yaralı olarak Kazez camiisinin bahçesine girer. Bunun üzerine Derviş Memet, halkın el çırparak teşvik etmesinden cesaret alarak 'Şamdan Mehmet' ile beraber Kubilay'ın peşinden gider ve yaralı durumdaki Kubilay'ın başını kör bağ testeresi ile keserek gövdesinden ayırarak yeşil bayrağın tepesine diker. Olaya müdahale eden iki yiğit bekçi Şevki ve Hasan da şehit edilir. Yani Zaman gazetesinin 'bir avuç esrarkeş' dediği olayın aslı kısaca budur.
- Yargılama...
- Yargılama sonunda 37 kişi idama mahkum edilmiş, bunlardan 28'inin idamı gerçekleşmiştir. Erbilli Şeyh Esat Efendi ve Mustafaoğlu Abdülkerim, yargılama sürecinde eceliyle hastanede ölmüşlerdir. Nalıncı Hasan ve Küçük Hasan'ın yaşları küçük; ayrıca Harputlu Mehmet ve Manisalı Hüseyin Çakıroğlu Ramazan da yaşları büyük olduğundan, idamdan kurtulmuşlardır. Kahyaoğlu İsmail ile Terzi Talat'ın idamları da TBMM kararıyla iki yıla indirilmiştir.
- Bunların yakınları...
- Menemen olayları sonrasında idam edilenlerin çocukları 'şehit çocukları' diye Manisa Kurşunlu Han'da özel eğitime tutularak devamlı olarak 'Kubilay murdar gitti. Asılanlar şehitti' diye çocuklarının beyinlerine 'Cumhuriyet düşmanlığı' kazınmıştır. Bu çocukları ölene kadar Manisa'da kalan Hüsniyadis'in kardeşi Zeber Çiçek, ondan sonra da Manisa'nın 'ileri gelenleri' tarafından himaye edilmiştir. Bu arada bir şeyi daha vurgulamak isterim. Manisa'da 1960'lara kadar Atatürk heykeli yoktu. Ayrıca, 8 Eylül 1922'de Manisa'yı Yunan işgalinden kurtaran Fahrettin Altay Paşa'nın adı da konulduğu caddeden kaldırılmıştır.
- Evet Manisa bu bakımdan hayli ilginç... Bugün Hüsnüyadis'in akrabaları veya mal-mülk var mıdır?
- Sanıyorum, herkes birbirinin ne olduğunu biliyor. Hüsnüyadis'in, malı-mülkü elbette vardı. Bunlara kim el koydu, şimdilik bilemiyoruz.
Aslıyüce'ye son olarak soruyoruz, bunların kaynakları nedir diye... En önemli belgeler tabii ki Genelkurmay'ın elinde olduğunu söylüyor. Yararlandığı kaynaklar isteyenlerin (e_asliyuce@yahoo.com) adresine not atabileceklerini söylüyor.
Ömer Madra: Sorun enerji dengesinin bozulmasından kaynaklanıyor
--------------------
2015'i görebilir miyiz
AÇIK Radyo Genel Yayın Yönetmeni ve Bilgi Üniversitesi'nde küresel ısınma konulu dersleri veren Ömer Madra "Sorun enerji dengesinin bozulmasından kaynaklanıyor. Medeniyet büyük tehlike altında. Okyanuslar ısınıyor. Dünyanın akciğeri dediğimiz tropik yağmur ormanları, kuraklık yüzünden bir-iki yıl içinde yok olabilir, milyonlarca yıldır var olan 200 metrelik dev ağaçlar kökünden devrilebilir. (Yaşarken karbondioksit emen ağaçlar, öldükten sonra karbondioksiti geri bırakıyor" diyor ve korkutucu tablo karşısında bilim adamlarının şunları söylediklerini anlatıyor: "NASA'dan James Hanson'a gore gezegen 1 milyon yıldan beri en sıcak günlerini yaşıyor. Hanson ekliyor: `Bir şeyler yapmazsak "2015'i zor görürüz.' Bu ne karamsar tahmin demeyin. Beteri var. Tabiat ana teorisini ortaya atan bilim insanı James Lovelock ise 'Artık iş işten geçti, ne yapsak boş' görüşünü savunuyor ve o da ekliyor: 'Kuzey Kutbu’nda bir 500 milyon kişi kalırsa kalır, diğerleri için yapacak bir şey yok' Bu dehşet tablosu karşısında kuraklık ve su temini konusunda hükümetin
hala hazırlık yaptığı bir plan yok mudur?
Kadrolaşma sınavı
BİR öğretmen adayı olarak sesimize kulak vermeni istiyoruz. Nedense gazeteler MEB'nin yaptığı yönetmelikten hiç bahsetmiyor. Öğretmen atamalarında ÖSYM'nin yaptığı sınavla beraber MEB'de öğretmenler için alan yeterliliği sınavı uygulayacak bu sene. Sınava 5 ay kalmış, yönetmelik değiştiriyorlar ve diyorlar ki sınavla ilgili konular uzman görüşleri alınarak belirlenecek. Hazır değiller yani. Son yaptıkları Sağlık Bakanlığıyla ilgili sınav ortada tam bir rezalet. Soruların çoğu yanlış, doğru şık yok.
Bu sınavın kadrolaşma için yapılacağı ortada. Apar topar yönetmelik değiştiriyorlar. MEB'e güvenmiyoruz. Sayımız az değil, yüzbinlerce öğretmen adayından bahsediyorum.
Lütfen sesimize kulak veriniz lütfen.
Kerem BAKIRCI
Meclis'te cuma namazı
ESKİ bir milletvekili dün cuma namazı kılmak üzere TBMM mescidine gitmiş. "Bunu size anlatmalıyım, gördüğüm manzara bir şov mudur, yoksa benim münafıklığım mıdır, bilemem" diyor.
Anlatıyor:
"Mescitte yeni ve eski vekiller ile Meclis personeli vardı; tıklım tıklım da doluydu. Hoca da Kuran'dan sureler okuyor, bizler de huşu ile dinliyorduk. Bu arada önden arka sıralara doğru 5-6 kişi ayağa kalktı. Kalkanların kulaklarında dinleme cihazı vardı. Anlaşıldığına göre bunlar Meclis korumalarıydı. Baktık ki, TBMM Başkanı Bülent Arınç geliyor. Ona eşlik ederek Arınç'ı, en öndeki yere kadar götürdüler. Bunlar Hz. Peygamberimizin men ettiği şeyler değil midir?"
Paylaş