BİZLER; Almanca, Fransızca, Rusça eğitim almış ikinci yabancı dil öğretmenliği mezunlarıyız. Binlerceyiz.
Okuduk, okutamıyoruz! Bir dil bilen; bir değil, artık bin insandır... Yoksa bin insan çocuklarımız olsun istenmiyor mu? Yoksa kör cehaletin ağından kurtulamamış ‘itaatkar kullar’ çoğalsın mı isteniyor? Bilmek seçmektir! 1997 yılında, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitime geçilmesiyle birlikte yabancı dil dersinin başlangıcı, ilköğretim 4. ve 5. sınıfa indirilmiştir. Ayrıca en az iki yabancı dil uygulamasına da başlanmıştır. Bunlar; çağı anlamak, çağı yakalamak ve çağa ayak uydurmak içindi. Süreç durduruldu. Süreç, tersine çevrilmek isteniyor! Türkiye, dil öğretiminde Avrupa’nın çok gerisindedir. Bunun temel nedeni; ikinci yabancı dil öğretebilecek kadroların yokluğundan değil, kamu okullarında ikinci yabancı dil eğitiminin yaygınlaşmasının istenmemesidir. İlköğretimin birinci kademesinden itibaren çocuklara sunulan diller, mutlaka çeşitlendirilmelidir. AB ülkelerinde olduğu gibi ikinci yabancı dil öğretimi, ilköğretim dördüncü sınıftan itibaren zorunlu hale getirilmelidir. Dil, sonradan öğrenilmez. Dil; ‘enerjimizi doğru ve yaratıcı olarak kullanmamızı sağlar’. Biz, bunun için eğitildik. Dilimiz var elimiz yok, ikisi var yerimiz yok! Okuduk, okutamiyoruz! Kaybeden, yalnız biz miyiz?! Okutamayan ikinci yabancı dil öğretmen adayları
TOKİ’den açıklama
TOKİ Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı’nın “TOKİ’nin müteahhitleri hep böyle sorunlumudur” (21.5.2010) başlıklı yazıya şu açıklamayı yaptı: “Hak sahibi Meryem Gül’ün konutunun kendisine 7 ay geç teslim edilmiş olduğu ve su aboneliklerinin yapılamadığı şikayeti üzerine yapılan inceleme sonucunda; Meryem Gül’ün satış sözleşmesini 17.8.2009’da imzalamış olduğu, söz konusu sözleşmede teslim süresinin sözleşme imzalanmasını müteakip 24 ay içerisinde yapılacağı (17.8.2011 son teslim tarihi) belirtilmiş olmasına rağmen, adı geçen şahsa ait olan konutun bulunduğu C7 bloğun teslimine 11.5.2010 tarihinde başlanıldığı tespit edilmiştir. Dolayısı ile hak sahibine konut sözleşmesinde yazılı olan süreden yaklaşık 15 ay önce teslime başlanılmştır. Konut adaları ile ilgili şantiye abonelikleri 18.5.2010’da kapatılarak, sayaçlar ASKİ tarafından sökülmüş olup, yüklenici tarafından bu abonelikler ile ilgili tüm borçlar ödenmiştir. Yüklenicinin su veya katılım payı olarak ASKİ’ye borcu bulunmadığı bilgisine varılmıştır. İşletme projeleri 17.5.2010’da ASKİ’ye verilmiş olup, hatların kontrolü ASKİ tarafından 20.5.2010’da yapılmıştır. ASKİ tarafından oluşturulacak Kabul Heyetinin kabul işlemeni tamamlamasından sonra bireysel aboneliklerin yapılmasına geçilebilecektir. Proje kapsamında yapılan ve ilgili Kurumlara devir işleri gerçekleştirilen, Karakol, Sağlık Ocağı ve İlköğretim Okulu su abonelikleri kurumlar tarafından yapılmıştır.”
Minibüsler güzergahlarını kafalarına göre belirliyor
KEÇİÖREN’de oturuyorum. Sokağımdan (Çığ ve Dal sokak) güzergahları olmamasına rağmen Keçiören-Ostim hattı minibüsleri geçiyor. Amaçları sıkışıklıkta fazla beklememek. Sabah 6’dan itibaren korna ve motor sesini dinliyoruz. Çocuklarımızı huzurla 5 dakika bile dışarıya çıkaramıyoruz. Sanki şehirler arası yol; hız, ani fren ve manevralar. Park halindeki araçlarımıza sayısını hatırlamadığım kadar maddi hasar verdiler. Gereksiz gürültü kirliliği ve yol tozu... Bu sorunu çözme amaçlı: Minibüsçüler Odası Başkanı, Büyükşehir Ulaştırma Koordinasyon Merkezi Müdürlüğü, Büyükşehir ve Keçiören Zabıtaları, 153 Mavi Masa hattına gidip bizzat görüştüm. Şikayet dilekçelerimi ibra ettim. Neredeyse 100 minibüs plakası verdim, geçtikleri saat kayıtları ile birlikte. Yılmadım ama sonuç sıfır. Görüştüğüm şahıslar bana alaycı bir gülümseme ile sanki ‘bu mafya ile uğraşma sen bir karınca onlar dağ’ dercesine; “biz gerekeni yaparız ama...” deyip kalıyorlar. Ben ülkemde kanunlara riayet etmeyenlerle başedemeyeceksem ve gerekli mercilerde baş edemeyeceklerini ima ediyorsa yazık! S.Z.