Paylaş
Çatlı'nın kardeşi politikacı oldu
MHP Nevşehir İl Kongresi pazar günü yapıldı. Daha önce köşemizden Nevşehir'de verilen ihaleler konusunda adını duyurduğumuz müteahhit M. Akif Ölmez yeniden il başkanı seçildi.
Listesinde iki isim var:
Zeki Çatlı ve Hasan Dağaslan...
Zeki Çatlı, Abdullah Çatlı'nın kardeşi... Muhtemelen yönetimde ikinci başkan olacak. Nevşehir'de oto alım-satım işi yapıyordu. Bugünlerde ise evini Ankara'ya taşırken, neden il yönetim kuruluna girdiği bir soru olarak ortaya çıktı.
Hasan Dağaslan da kamuoyunda daha çok bilinen bir isim.
Abdullah Çatlı, 12 Eylül'den sonra şimdi sarraflık yapan Dağaslan'ın kimliğini kullanarak polis marifetiyle sahte pasaport almış ve yurtdışına kaçmıştı.
Bu nedenle Dağaslan, 11 ay hapis yatmıştı.
Bilindiği gibi Mehmet Ali Ağca da, Faruk Özgün adıyla yine Nevşehir'den sağlanan pasaportla yurtdışına kaçmıştı.
Dağaslan'ın il yönetiminde görev alması Siyasi Partiler Yasası'na aykırı mıdır?
Acaba, MHP Teşkilatından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin'in bu isimlerden haberi var mıdır; il yönetimine asil ve yedek üye seçilenler arasında kaç müteahhit olduğunu biliyor mu? Örneğin İl Başkanı M. Akif Ölmez, kimlerin üzerinden müteahhitlik işi almıştır? Kimler, Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un dostudur?
Nevşehir'in 12 Eylül öncesinde 'ülkücü terör' nedeniyle ne acılar çektiğini anımsadık. Bir de geçen martta Nevşehir'deki ihalelerle ilgili yazdıklarımız karşısında İl Başkanı M. Akif Ölmez'in ‘‘Bazı çevreler, geçmiş tezgáhın devam etmeyeceği endişesiyle karalama kampanyası yürütmektedir’’ demesini...
Diyanet Vakfı kimin elinde
‘DİYANET Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan kopmuş gitmiş, büyük bir ekonomik güç haline gelmiş. Bütün kontrol bir azınlığın elinde, onlar bile bu ekonomik gücü hesap edemez durumda...’’
Saraybosna'da geçen haftaki Avrasya Din Şûrası ile ilgili izlenimlerimizi aktarırken bunları yazmış, Diyanet İşleri ile Vakıf arasındaki çelişkiye dikkat çekmiştik.
Diyanet Vakfı ile Diyanet İşleri Başkanlığı ilişkilerinin yıllardır iyi olmadığı biliniyor. Aralarında gizli bir rant çekişmesi sürüyor. Diyanet, vakfın parasal kaynaklarından yararlanamadığını öne sürüyor. Örneğin, hac gelirleri vakfa bırakılıyor. Diyanet'e bağlı müftülerin öncülüğünde, halkın katkısıyla yapılan bir müftülük binası vakfa devredilmek zorunda. Çünkü vakıf senedi böyle... Anayasal bir kuruluş olan Diyanet İşleri kurumunun başkanı, vakıfta sadece 'onursal başkan' olarak gözüküyor. Ancak tavsiyede bulunabiliyor, karar sürecinde hiçbir yetkisi yok. Her şey, mütevelli heyetinin elinde... Mütevelli heyeti de, eski başkan Tayyar Altıkulaç ve dar çevresinden oluşuyor. Bugüne kadar vakıf bünyesinde oluşturulan şirketlerin sayısı 30'u bulmuş, trilyonlarca liralık menkul ve gayrimenkul sahibi olmuş vakıf... Şirketlerin ortakları olarak da yandaşlar gösterilmiş. Din ile ticaret birbirine karışmış...
Bunları, Diyanet Vakfı'nın yayınladığı Kemal Güran'ın yazdığı ‘‘Müslümanın El Kitabı-Her Müslüman İçin Gerekli İlmihal Bilgileri’’ kitabında yer alan görüşler nedeniyle anımsatıyoruz.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, son günlerde kadın-erkek eşitliğinden söz edip, İslam'ın hurafelerden arındırılması gerektiğini söylerken, vakfın yayımladığı bu kitapta kadınlara dayağın ve çokeşliliğin savunulması, Diyanet ile vakıf çatışmasının sadece ranttan değil, 'Çağdaş İslam' konusundaki görüş ayrılıklarından da meydana geldiğini ortaya koyuyor.
Sormak gerekiyor; bu kitaba Diyanet'in Din İşleri Yüksek Kurulu görüş vermiş midir? İlahiyat Fakülteleri'nin görüşü var mıdır? Bu kitabın 8 ay önce yayımlanmasına rağmen neden kimsenin haberi olmamıştır, olmuşsa da neden susulmuştur?
Bakanlar Kurulu'nun, amacından kopup giden vakfın hac gelirlerine el koyarak, trilyonluk varlığının Diyanet'in kontrolüne verilmesi için harekete geçmesi gerekiyor galiba...
Devletin dini doğru öğretmesi gerekirken, böyle kenar köşeden çıkarılan çarpıklıklarla yobazlık ve irticanın önüne geçilebilir mi?
Talay sözlerinin arkasında durmalı
SON günlerde Kültür Bakanı İstemihan Talay ile İstanbul Kültür Sanat Vakfı Başkanı Şakir Eczacıbaşı ve İstanbul Devlet Opera Balesi Müdürü Yekta Kara arasındaki tartışmalar kamuoyunu çok meşgul ediyor.
Bakan, 'Lirik Tarih' tartışmaları nedeniyle Yekta Kara'yı bir iki gün içinde görevden alacağını söyledi.
İstanbul Kongre ve Kültür Merkezi'nin yapımı ile ilgili vakıfla yapılan protokolü de tek yanlı olarak feshedeceğini basına açıkladı.
Bu kararlara karşı medyadan koro halinde tepkiler yükseldi.
Ama Kara'ya verilen destek, Eczacıbaşı'na gösterilenden daha çoktu.
Bakan Talay'dan yana olanlar ise çok azdı. İstemihan Talay'ın siyaseten haksız olduğu yanlar bulunabilir. Ama her iki konuda da birtakım usulsüzlüklerin olduğu gerçeği de unutulmamalı.
Yanlışlar ve usulsüzlükler bugün olan şeyler değildi ve uzun süreden beri dilden dile sanat çevrelerinde konuşuluyordu.
Talay, elde müfettiş raporları varken, neden işlem yapılmadığı sorusuna ‘‘suyun kaynamasını beklediğini’’ söylemişti.
Eğer böyleyse su soğuyor ya da taşıp ateşi söndürüyor.
Vuralhan'ı unutma!
ERCAN Vuralhan'ın, çek kanununa muhalefet suçundan Ankara polisince gözaltına alındığını duyduğumuzda aklımıza Özal dönemi geldi.
Vuralhan kimdir?
Riyad Büyükelçisi iken Turgut Özal tarafından milletvekili yapıldı; sonra Milli Savunma Bakanı oldu.
Dışişleri Bakanlığı'na alınan zırhlı araç ve gereçlerle ilgili yolsuzluk olaylarını rahmetli Uğur Mumcu günlerce yazdı. İnanılmaz belgeler yayınladı, olayın araştırılmasını istedi. Baştan hiç kimse tınmadı.
Nihayet Dışişleri Bakanlığı'nda kurulan 'İnceleme Komisyonu'nun çalışmaları sonucunda Mumcu'nun yazdıkları doğrulandı. Bir sürü soruşturma sürecinden sonra Danıştay süresi içinde ceza kovuşturmasının başlatılmadığı gerekçesiyle 'zamanaşımı' nedeniyle yargılamanın gereksizliğine karar verildi. Olanlar yapanın yanına kár kaldı.
Özallar, yıllar sonra 'dedikodu' yaptığını öğrendiklerinde Vuralhan'ı yanlarınan uzaklaştırdılar.
Ve 13 yıl sonra Vuralhan karşımıza 'ticaret erbabı' olarak çıktı.
Nur içinde yat Uğur Mumcu...
Paylaş