Paylaş
Ben ikincisinden bahsedeceğim ama neticede birinci durumun da doğru olduğunu göreceksiniz.
Meteoroloji balonları nedir?
Bu sistemler, kütlesi hafif gazlarla doldurulan meteoroloji balonlarının altına takılarak atmosfere bırakılan ve yükselişi sırasında bulunduğu seviyedeki basınç, sıcaklık, nem, rüzgâr yön ve şiddetini bildiren sistemlerdir. Dünya üzerinde yaklaşık 1000 noktadan bu gözlemler yapılmaktadır. Ülkemizde ise Ankara, İstanbul, İzmir, Isparta, Adana, Samsun, Diyarbakır ve Erzurum’da rawindzonde gözlemleri tüm dünyada olduğu gibi günde iki kez yapılmaktadır (Ya da yapılırdı mı desek!).
Bu gözlemler, öncelikle tahmincilerin mevcut atmosfer şartlarını görmesi, daha sonra da sayısal tahmin yapılması için hayati önem taşımaktadır. Bir noktada rawindzonde gözleminin yapılıyor olması, o nokta için yapılacak hava tahmininin tutarlılığını doğrudan artırmaktadır. Bu gözlemler genellikle 500x500 km ye kadar olan alanları temsil edebilmektedir. Bu gözlemlerin yapılmadığı noktalar için değişik yöntemler kullanılarak başlangıç değerleri atanmaktadır ama bu değerlerdeki %10-20’lik hatalar tahmindeki hata payını çok belirgin şekilde artırmaktadır.
STOKLAR KRİTİK NOKTADA
Bu gözlemler son 10 günden beri ülkemizde Ankara, İstanbul ve İzmir’de günde bir kez yapılmaktadır. Gündüz gözlemleri 8 noktada da yapılamamaktadır. Bunun nedeni stoktaki rawindzonde sistemlerinin bitmesi ve yeni alımın yapılamamasıdır. Normalde, her bütçe yılında bu sistemler için para ayrılır ve ihale ile satın alınır. Satın alınacak sayı (gözlem istasyonu sayısı *2 * 365+emniyet payı ilavesi) şeklinde hesaplanır. Buradaki 2 günlük gözlem sayısı, 365 yıldaki gün sayısıdır. Bu her yıl yaklaşık 7000 sayısına denk gelmektedir. Emniyet sayısına yaklaşmadan ihaleler yapılarak gözlem yapılmasında sıkıntılara neden olunmaz (dı).
Bu yıl eldeki stoklar çok kritik noktaya gelmesine rağmen hâlâ ihale yapılamamıştır. Daha bir süre de yapılamayacaktır. Bunun sorumluları doğal olarak işlerini bilmeyen baştaki yöneticilerdir. Durumun kritikliği anlaşılmayarak, acil durumlarda hayati önemdeki malzemenin satın alınmasına imkân veren yöntemler de kullanılmamıştır.
Asli görevleri, olumsuz hava şartlarında vatandaşın korunmasını sağlamak; Ulaştırma ve Milli Savunma’ya yardımcı olmak olan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nde, durum gerçekten çok vahimdir. Nasıl ki, bir ordu komutanının birliklerinin cephane ihtiyacını hiç dikkate almayacağı düşünülemezse, Meteoroloji’de yönetici olan kişilerin de kurumun yüksek atmosfer gözlemleri için gerekli malzemenin yeterliliğini kontrol ettirmemesi ve böyle bir duruma yol açılması düşünülemez.
Yüksek atmosfer haritası yerden yaklaşık 5500 metre yükseklikteki durumu göstermektedir. Haritada Türkiye üzeri boştur, hiç gözlem yoktur, Türkiye’de gözlem yapılmamıştır. Bunun neticesinde hem insan kaynaklı hem de sayısal hesaplamalara 1-0 yenik başlanmaktadır. Yapılan bu gözlemler tüm dünya tarafından da kullanıldığından, Türkiye Dünya Meteoroloji Teşkilatı’na taahhüt ettiği işleri de yapamamış duruma düşmektedir. Bu ise teşkilatı Afrika ve Uzakdoğu ülkelerindeki teşkilatlar durumuna indirmektedir.
Konusunda yeterli olmayan kişilerin yönetime getirilmiş olması yukarıda anlatmaya çalıştığım hilkat garibesi durumlara yol açmakta, temel görevi gözlem ve tahminyapmak olan DMİ’nin görevini aksatmasına neden olmaktadır. Tabii ki ölenlerin tek sorumlusu DMİ değildir ama mevcut bir eksikliği zamanında çözemeyen yöneticilerin de bu felakette ciddi anlamda pay sahibi oldukları unutulmamalıdır. Ülkemizde her şey çok çabuk unutuluyor. Bu kez olsun sorumluların en azından kulaklarının çekilmesi umuduyla.
Mehmet ULUĞBAY-Mühendis
GÜNÜN SÖZÜ
“İnsanlarımızı yutan, ekonomimize darbe vuran sel, sadece bu felaketin yaşandığı bölgelerin değil tüm Türkiye’nin sorunudur, birkaç saat içinde yağacak yağmur yarın ya da bir sonraki gün bir başka yerde daha büyük zararlara da yol açabilir, çünkü ülkemizin ‘Sel Risk Haritası’ ve ‘Sel Eylem Planı’ yoktur.”
(TEMA Vakfı Genel Müdürü Prof. Dr. Orhan DOĞAN)
İstanbul’u çok ağlattınız
SAYIN Kadir Topbaş ne derse desin... İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak yıllardır ilimizin her metrekaresini neredeyse imara açtınız. Her yeri binalarla, asfaltlarla, beton ağlarla ördünüz. Yol kenarlarını bile bir müddet sonra su geçirgenliğini kaybeden çimlerle doldurdunuz. İstanbul ağlıyor, ne bina taşıyacak, ne de bu kadar göç alacak takati kalmadı artık... Ticari yönetim şeklini bırakın da artık, önce insana ve doğaya, hizmet şekli sunun, insanı bilmem fakat doğa alacağını alıyor, cezasını da masum insanlar çekiyor. Vebali de, halkın oylarıyla seçilen, vergileri ile yönetilen siz yerel yöneticilerimizin boynuna kalıyor. Suna DEMİR
İddia ediyoruz İstanbul toprak rantının kurbanıdır
İSTANBUL’da bir orman mühendisinden gelen mektubu aynen yayınlıyoruz. Faruk Çebi 2003-2008 yılları arasında İstanbul Orman Bölge Müdürü olarak 2003-2008 yıllarında görev yaptı. Bizler kendisiyle birlikte İstanbul’un en önemli çevre ve doğa sorunlarından biri olan madencilikle tahrip edilen ormanlık alanları harfiyat toprağı ile rehabilite ederek ağaçlandırmaya büyük bir önem verdik. Nitekim bu yolda büyük bir mücadele vererek tarihi rekorları yaşadık. Ancak inşaat sektörünün çok hızlı gelişmesiyle beraber harfiyat toprağının dökümünden haksız kazanç elde etmeyı meslek edinen bir grup rantcı, bu çalışmalardan rahatsız oldular ve çalışmaları durdurmak için çalmadıkları kapı, gitmedikleri makam bırakmadılar. Sonuçta rantçıların talepleri doğrultusunda bu çalışmalar tamamen durdurularak kaçak toprak dökümlerin önü açıldı. 2007 yılının son çeyreğinden bu güne kadar ormandaki rehabilitasyon çalışmaları tamamen durdurularak kaçak dökümlerle İstanbulumuzun coğrafyasının bozulmasına neden olundu. Bunun sonucunda bir taraftan kamu milyonlarca dolar zarara uğratıldı, diğer taraftan da coğrafya bozularak sel ve taşkınların önü açıldı. Bu gerçek durum, bu gün değil tam bir yıl önce dile getirildi,gerekli önlemlerin alınması yönünde resmen ilgili makamlar uyarıldı.
İlgili makamlar uyarıları dikkate alıp çözüm üreteceklerine kadroları dağıttılar.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Kadir Topbaş bu gerçeği falaket günü açıkca dile getirerek Bahçeşehir’deki kaçak dökümü örnek verdi. Ancak oradaki dökümüm kaçak olmadığı, ranta dayalı ve organizeli bir çok dökümden sadece biri olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bunu herkes bilir. İstanbul’da yaşanan bu felaketin esas nedeni aşırı yağış değil, ranta kurban edilen kişi ve projelerdir. Yaşanan felaketin dayanağı, emir erlerinin görev erlerine tercih edildiği bir yönetim anlayışıdır. Biz ormancılara göre felaketin bir cümle ile özeti şudur: “Toprak döküm rantı intikam aldı!”
Paylaş