Bunun ekonomiye olumlu yansımaları olacaktır. Ülkemizde demokrasinin yerleşmesi ve kurumsallaşması yolunda daha birçok adım atılacaktır. ‘Medeniyetler Çatışması’ teorisi görünüşte de olsa şu an için çökmüştür. Hıristiyan bir blokun Müslüman bir ülkeyi içine almak üzere müzakerelere başlaması teoriyi pratikte çürütmüş görünüyor. Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz tabii ki.
Asıl iş bugünden sonra...
Uyum yasalarının yaşama geçirilmesinde büyük mücadele verilecek. Zihniyet değişimi geçirecek Türkiye...Türkiye’nin elbirliğiyle tüm kurumlarıyla bu dönüşümü gerçekleştirmesi lazım. Milli geliri artmış, refah düzeyi yükselmiş, daha güçlü bir Türkiye’yi dünya üzerindeki diğer bloklar da içlerine almak isteyeceklerdir. Tüm bunları gerçekleştirirken bölgesel ekonomik işbirlikleri unutulmamalı!
Artık dünya tek merkezli değildir. Geniş çerçevede uygulayacağımız aktif dış politika, dahil olabilmemiz için büyük gayret gösterdiğimiz AB’ye girebilmemiz için çok önemlidir.
Genç Türkiye olarak hepimize büyük ‘transformasyon’u gerçekleştirmede büyük görev düşüyor.
Yolumuz açık olsun...
Şule KILIÇARSLAN
Dar kafa
MARMARA Üniversitesi’nin 2005-06 akademik yılı açılış töreninde Rektör Prof. Tunç Erem öğrencilere ‘Çarpık ideolojilere ve tarikatlara asla teslim olmayınız’ uyarısında bulundu. Erem, Başbakan’ın üniversitelere yönelik eleştirilerini yanıtlarken de ‘Acaba üniversitelerimiz kurumsal özerklikte dünya sıralamasında kaçıncı sırada?’ diye sordu ve kaynak sıkıntılarını gündeme getirdi. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel açılış konuşmasında bu konuya değinerek
‘Dünya üniversiteleri içinde Türk üniversitelerini görmek istiyor musunuz? ‘diye sorarak şöyle konuştu:
‘Bizim görevimiz gençleri en iyi şekilde yetiştirmek ama elimiz kolumuz bağlı, diyen rektörü dinleyin o zaman. Size getirdiği teklife sadece dar gözlükle, kafayla değil, geniş bakın. Daha fazla para isteyen yok. Ayırdığınız parayı kullandırın ki, Türkiye üniversiteleri daha başarılı olsun. Bilim adamı bir lafı iki kere söylemez. Üniversitelere verilen kamu parasıdır. Kadro veriyorsun, tayin yapmıyorsun, benim öğretim üyem, tayin yapmak için kamu dairelerinde bekliyor.’
58 üniversiteden 58’inde imzası bulunan Demirel’in bu sözleri söylemek hakkı var galiba.
Bedeli var
AB’nin ‘Olsun da ne koşulda olursa olsun’cuları nihayet muratlarına erdiler ve müzakerelerin başlamasına karar verildi. Elbette her şeyin bir bedeli var. Türkiye’nin önüne Kıbrıs’ı tanıma, Ermeni soykırımı iddiasını kabul etme, serbest dolaşımın süresiz ertelenmesi başta olmak üzere bir yığın koşul konuldu.
Her biri tek tek toplumsal tepkiye neden olabilecek talepler, medyanın da desteğiyle hükümet tarafından kabul edildi. Ne için? Müzakereler yeter ki başlasın diye. Üstelik, ucu açık bir müzakere süreci ve bunun da üstüne hazım sorunu eklendi.
Türk halkı, AB’nin yarattığı tarih sendromuna sokularak ya da tarih mitleriyle oyalanarak ve de yeterince bilgilendirilmeden müzakerelerin başlatılması yönündeki mutabakatın imzalanması törenini izledi. 3 Ekim de, 17 Aralık gibi tarih saplantısı içine sokulmuş bir anlaşma olarak tarihe geçecek. Halkın değişik kesimlerinin sözcüsü durumundaki sivil toplum örgütlerini bir yana bırakın, parlamentoda temsil edilen siyasi partiler ve hatta ana muhalefet partisi dahi bilgilendirilmeden oldu bittiye getirilen bir süreç izledik. Dışişleri Bakanı Gül ‘trenin kaçırılması söz konusuydu’ diyerek anlaşmayı savunmaya çalışıyor. Oysa ‘bu tren, bizi istemediğimiz yere götürecekse, kaçarsa kaçsın’ deme cesaretini bulamadılar.
İdris ADİL
Türkiye’nin önü açıldı
BİZİ kimse tutamaz artık, biz hariç! Türkiye açısından en önemli mesele görüşmelere başlanılması idi. Olmayan engeller çıkarılması planı tutmadı. Hükümet, taviz vermeden Türkiye’nin alabileceği her ne ise onu almayı başardı.
Bundan sonrasının sanıldığı kadar zor olacağını sanmıyorum. Bundan sonrasında bizi zorlayacak en büyük şey sanıldığı gibi AB değil, bazı Avrupa ülkelerinin de desteklediği PKK terörü ve kim ne derse desin başımıza sarılmaya çalışılan ‘Kürt Sorunu’dur.
Eğer terörden de kurtulabilirsek ve siyasi istikrardan ve ekonomik disiplinden uzaklaşmadan, vergilerin zamanla indirilerek yatırım ortamlarının cazipleştirildiği bir ülke olabilirsek emin olun Türkiye 10 yıldan daha bir zaman içinde Avrupa’nın devleri arasında olacaktır.
Ben Allah’ın izni ile Türkiye’nin önünün açıldığına inanıyorum. Bundan sonrası bize kalmış. Çok çalışacak hem ülkemiz hem de dünya barışına katkıda bulunacağız. Avrupa, basiretli davranarak ‘Medeniyetler Çatışması’nın bir süreliğine önüne geçmiş bulunuyor. Bundan sonraki süreçte de inşallah bu yöndeki düşünce ve gayretlerinden vazgeçerek dünyamızı kana bulamak isteyenlere fırsat vermezler. Hayırlı olsun!
sezaisen2000@hotmail.com
Pastanın hangi dilimi verilecek
MÜZAKERELER başladı ve merak edilen bir sürece girildi! Bilirkişiler olarak beklentileriniz nedir? Bize sunulan pastanın hangi dilimi verilecek merak ediyorum. İçimde bir kuşku var, biz sadece pastadaki mumları söndürdük. Birileri bu pastayı kesecek, dağıtacak ve kalırsa biz de tadına bakacağız.
Bundan sonraki 10 yıla bir hedef konursa, ne olacak şimdi nasıl geçecek bu 10 yıl?
Alp Arslan ÇAKICI
AB’yi başlarına çalsınlar
AB’ye girebilmek için başlayacak olan görüşme sürecinde bize kan kusturacaklarından hiç şüpheniz olmasın. Türkiye’de yaşayanlar bunu daha az hissedecekler. Asıl kan kusan, Avrupa’da yaşayan bizler olacağız. Biz dünden söyledik bile: Bırakın, alsınlar AB’lerini başlarına çalsınlar.
Türkiyemiz bize yeter de artar bile!
İlhan KARAÇAY/ HOLLANDA
GÜNÜN SÖZÜ
‘Türkiye’nin tam üyeliği bakımından ‘AB’nin hazmetme kapasitesi’ koşul olarak yer almıştır. Adı konmasa da, öteki verilerle birlikte dikkate alındığında halen gösterilen hedef ‘imtiyazlı ortaklık’tan başka bir şey değildir.
(DSP Genel Başkanı Zeki Sezer)
Biliyor musunuz
AB Komisyonu Türkiye Seksiyonu (Bölümü) üyelerinin görüşme talebi üzerine CEM Vakfı Genel Başkanı Prof. İzzettin Doğan’ın kendilerini yarın Cem Vakfı Genel Merkezi’nde kabul edeceğini...
Bizler yetim mahallesi miyiz
GÖLBAŞI’nda oturuyorum. Burası gün geçtikçe güzelleşiyor. Mogan Parkı, İncek, Haymana yolu gibi. Acaba zenginler burada da o yüzden mi bilmem... Fakat Konya tarafına giderken solda kalan yerler bakımsız. Yurtbeyi, Örencik, Gerdel köyleri. Burada insanlar yol, su, elektrik, ulaşım bekliyorlar. Su için kuyu suyu lazım, şehir suyu yok. Bir kuyu açtırmak 12-13 milyara mal oluyor. En son asfalt 12 yıl önce yapılmış. Belediye Başkanı ‘stabilize yol yaptık’ diyormuş, daha ne istiyorsunuz der gibi... Bir belediye otobüsü vermekten bile acizler bu insanlara.
Buraya hafta sonu piknik yapmaya gelenlerden hiç kimse kafasını çevirip bu sorunları görmez mi?
Sadece doğaya çöplerini bırakıp, mutluluklarını alıp gidiyorlar.
Ankara’ya 25 km, Çankaya Köşkü’ne 13 km uzaklığa biraz ilgi gösterelim.