INTERNET sitelerinden birinde bir vatandaşımız yorum yazmış:
"Böyle bir diva ismini ilk defa duydum. Ben diva denince Bülent Ersoy aklıma geliyor."
Yazıklar olsun; opera tarihinin gelmiş geçmiş en büyük ’diva’larından biri olan Leyla Gençer’i tanımayan ve bilmeye ve de öğretmeyene..
Sizler hep İbrahim Tatlıses’i, Müslim Gürses’i ve Bülent Ersoy’u mu bileceksiniz?
Ankara’daki belediye başkanları arabesk sanatçılara yüzlerce bin YTL verirken, bu isimleri hiç merak etmediler mi?
Kaybettiğimiz Leyla Gençer, bir dünya sanatçısıydı, dünya opera tarihinin en büyük sopranolarından biriydi.
Ülkemizin yoksulluğuna rağmen Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nun zamanında parlak öğrenci olarak İtalya’ya gönderilmiş ve uluslararası alanda ülkemizin gururu olmuştu.
Bir Cumhuriyet kadınıydı.
Türkiye’nin dışardaki sesiydi.
Türklerin aşağılık duygusunu sildi
ESKİ parlamenter ve şair Şinasi Özdenoğlu bundan üç yıl önce yazdığı bir yazıda Gençer’i şöyle anlatıyordu:
"Uzaktaki meçhuller ülkesi Türkiye’yi gerektiği gibi tanıtmaya savaşan ’aşağılık duygusundan kurtulmuş’ iyi niyetli diplomatlarımız yanında ’ünvansız’ ve ’payesiz’ çetin mücadeleler veren ’sanat elçilerimizin’ emeklerini ve hizmetlerini ne kadar övsek azdır.
Gencer’in buradaki büyük mücadelesi, Türkiye’den izlendiği ve görülebildiği kadar kolay olmamıştır. Sayısız engelleri hiç kimseden yardım görmeden, hele insan ve sanatçı olarak haysiyetinden hiçbir şey kaybetmeden aşmış, 1957’den bu yana ’Scala’da bu dünya ölçüsündeki devlerin çarpıştığı ’Arena’da kendisini, ihtirasların o her ülkede var olan sinsi ve iğrenç entrikalarına ve ’Türk’ olmasının yarattığı büyük direnmelere rağmen kabul ettirmiştir. Bu mücadeleyle dolu hayat hikáyesi üzerinde, bir gün bu kavgayı göze alarak Türk çocuklarına ibret verici bir ders olacağı için önemle durmak istiyorum.
Gencer, kendi deyimiyle önce ’aşağılık duygusu’nu yenmiştir. Gencer, Atatürk’ün felsefesine inanan bir Türk sanatçısının, ne yazık ki hala dindarlık ve taassup gibi bize çok garip görünen komplekslerden kendini kurtaramamış bir batı ortamı içinde bile, çok şeyler başarabileceğine peşinen inanmıştır.
Gerçekten Leyla Gencer’in üstün sanat kabiliyetleri yanında, bizi ona daha çok bağlayan özelliği şudur: Gencer inançlı bir Atatürkçüdür ve yoksulluğuna, geriliğine rağmen, milletini bir aşk gibi duymakta, onunla iftihar etmektedir. Gencer, bunun yanında, Avrupa insanını gerçek vasıflarıyla tanımakta, birçoklarımızın zıddına onu yarı iláh gibi görmemekte, kuvvetli ve zayıf taraflarıyla Avrupalıyı ve Avrupalının meselelerini ve gerçeklerini bilmektedir."
Yaşanan açlık dünyayı güvensizliğe itiyor
BAKLAVA ve Tatlı Üreticileri Derneği (BAKTAD) Yönetim Kurulu üyeleri hafta içinde Tarım Bakanı Mehdi Eker’i ziyaret ediyorlar. Son günlerde gıda fiyatlarındaki artışın ekonomiye yansımaları üzerinde görüş alış-verişinde bulunuyorlar.
BAKTAD Genel Başkanı Mehmet Yıldırım şu çarpıcı konuşmayı yapıyor.
"Global kriz, ülkemizde de çok olumsuz etkilere yol açıyor. Küresel krizin etkilerini çok açık biçimde hissederken, tarım ülkesi olan ülkemizin bu noktada halkımızın bu olumsuzluklardan etkilenmemesi yönünde tedbirler almasını bekliyoruz. Maalesef, insiyatif dışı gelişen gıda fiyatlarındaki artış, enflasyonu da çok kötü şekilde etkilemiş ve hedeflerimizin şaşmasına neden olmuştur."
Tarım Bakanı Mehdi Eker, gıda fiyatlarındaki artışın nedeninin küresel ısınma ve kuraklık olmadığını belirtiyor, dünya ülkelerindeki yağlı tohumların ’bio yakıt’a yönelik kullanılmasının çok olumsuz bir etki oluşturduğunu belirtiyor ve diyor ki:
"Amaç dışı bu kullanıma kota getirilmesi gerekiyor. Bugün 1 milyon ton bio yakıt üretmek için 7 milyon ton gıda kullanılıyor. Böyle giderse, dünyada 800 milyon kişiye ulaşan aç sayısı, önümüzdeki dönemde 1.5 milyara ulaşır ve bu tabloda hiçbir ülkenin güvenliği söz konusu olmaz."
Eker amaçdışı kullanım ve bioyakıt dolayısıyla gıda fiyatlarında artış yaşandığını belirterek
"Dünyada 800 milyon insan aç, bu politika sürerse ve kota getirilmezse, 1.5 milyar insan açlığa mahkum olacak. Bu tabloda hiçbir ülkenin güvenliği söz konusu olmayacak" diyor.
Batıyor muyuz?
Aynı tas aynı hamam
’SAĞANAK’ta çim sulamak’ (8.5.2008) başlıklı Emek’te çekilmiş fotograflı haberle ilgili olarak Çankaya Belediyesi ilgilenmiş, okurumuz Cenk Akcan aranmış "Bu hangi parkta çekilmiş" diye sorulmuş
Akcan yanıtlamış:
"Söz konusu fotoğrafları 4 Mayıs Pazar sabahı Emek 8. Cadde başlangıcında (Gazi Hastanesi karşısı) Ankaray Bahçelievler İstasyonu arkasındaki parkta çektim. Bildiğiniz gibi 2 gündür Ankara’ya oldukça yoğun yağmur yağmaktaydı. O manzarayı sinirlenerek fotoğrafladığımı bilmenizi isterim."
Akcan hazır yazmışken bir sıkıntısını daha dile getiriyor:
"Belediyeniz adına çöp toplayan kamyonların sürücüleri Söğütözü Kavşağı ve civarını kendi oyun alanları olarak mı görüyorlar? Merak ediyorum. Daha önce telefonla size bildirdiğim bir tanesi kavşakta bana ’yeşil’ yanarken, kamyonunu aracımın üzerine ’bilerek’ sürdü. Bu gücü nereden bulduklarını merak ediyorum. Ara sokakta gecenin bir yarısı hızlı kullanmayla ilgili Sayın Başkan ile de görüşmüştük ama aradan zaman geçince, aynı tas aynı hamam. Görüntülersem Hürriyet Ankara’ya gönderirim yine. e- posta adresim cenkakcan@yahoo.co.uk)."
Ankara Bürosundaki arkadaşlarımız bu fotografları bekliyorlar.
GÜNÜN SÖZÜ
"ÖNÜMÜZDEKİ dönemde bir darbe ihtimali vardır; bunun için de tankın üzerine çıkmak gerekir. Ben tankın üzerine çıkacağım."
(Özal’ın bizim ’Tank Hasan’ diye tanımladığı Hasan Celal Güzel)