Paylaş
"Bir adağım için kurban kestirmek istedim, ama kurban aramak için de vaktim yoktu. Halbuki online sistemi olsaydı, internetten bağış yapacaktım. Siz Kızılay olarak neden böyle bir örgütlenmeyi düşünmüyorsunuz? Kızılay zaten diğer kurum ve tarikatlarla rekabet edemiyor; böyle bir ortam oluşturulursa bağışlarınızı katlayabilirsiniz."
İlginç öneri üzerine Küçükali, bu sistemin bir ay içinde yapılacağı sözünü verdi.
Kızılay'ın basın müşaviri Selahattin Kınalı arayarak, Başkan Küçükali'nin şu notunu iletti.
"Türk insanının geleneksel yardım ve merhamet duygusunun 139 yıllık temsilcisi Kızılay, teknolojideki baş döndürücü gelişimi bağışçıların hizmetine sunuyor. Türk Kızılayı’nın resmi internet sitesi www.kizilay.org.tr adresini ziyaret eden yardımseverler; online olarak ayni ve nakdi bağış yapabilecekleri gibi kurban, fitre, zekat ve adak gibi dini vecibelerini de online olarak yerine getirebilecekler.
Yardımseverler ve dini vecibelerini yerine getirmek isteyenler, bağış, adak veya kurbanlarının nerelerde ve nasıl kullanıldığını da sanal ortamdan adım adım takip edebilecekler. Bağışının istediği yerde kullanılmadığını tespit eden yardımseverlerin, Kızılay’dan bağışını geri isteyebilmelerinin de yolu açık olacak."
KURBAN KESİMİ
Kızılay Genel Müdürü Ömer Taşlı ise, kurban bayramına kadar hazır hale getirecekleri sistemle, özellikle metropollerde yaşanan 'kurban kesim yeri' kaosunun da önüne geçecekleri müjdesini verdi.
Bu yöntemin daha önce uygulamaya sokulması gerekmiyordu.
Buna göre; isteyen Müslümanlar adına kurban kesimini yapacak olan Kızılay, kuracağı otomasyon sistemiyle dini vecibe ve ritüellere bağlı olarak noter huzurunda kesimini yapacağı kurbanları, paketlenmiş halde kurban kesenin adresine teslim edecek. Projenin en önemli noktası olarak; kurban kesim işleminin özellikle Doğu illerimizde tespiti yapılan belli başlı merkezlerde yapılacak olması ve büyük şehirlerin açık hayvan pazarı olmasının önüne geçilmesi olarak öne çıkıyor.
Tarikat ve cemaatlerin deri toplamalarına karşı THK'den sonra Kızılay da öne çıkıyor.
GÜNÜN SÖZÜ
"Bir kedinin dostluğunu kazanmak kolay iş değildir... Çünkü ilgi ve saygısını olur olmaz dağıtmaz, yoldaşınız olmayı kabul etse de asla köleniz olmayacaktır."
(Teopaile Gautler)
Milli eğitime kaynak
ÇOK uzun yıllar doktorluk ve öğretmenlik yaptım. Ülke sorunlarıyla da yakından ilgilenmekteyim. İran'dan yeni geldim. Her yönden İran'ı inceledim. O tutucu, dinci dediğimiz ülkede zorunlu eğitim 12 yıldır. Üç çocuktan sonra her aile, her çocuk için devlete 50 dolar ödüyor.
Ülkemizi çok iyi tanıyan İngiliz sosyologun önerisi, çok çocuktan vergi alınmasıdır. Bu şekilde milli eğitim sorunu çözülür kanısındayım.
Saygın, çağdaş bir ülke olabilmek için zorunlu eğitim 12 yıl, din ve ahlak dersi konulup; ahlak mecburi, din dersi seçmeli olmalıdır.
Daha fazla bekleyip zaman kaybetmeyelim.
Dr. Lale YILMAZ
Fatih-Çarşamba
İSTANBUL'un Fatih Çarşamba'sında sarıklı cüppeli dolaşanları "görmediğini” söyleyen Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, “Varsa, insanlarımız bu konuda uyarıldığı takdirde buna uyarlar. Uyarılmaları lazım ‘bu kılıkta dolaşamazsınız’ diye söylenmesi gerekir” demiş.
Buna kim cesaret edebilir.
Buraya girip uyarı yapmak isteyen Çarşamba girer, perşembe cenazesi çıkar.
Hakkı BAŞMAN-ADANA
Afyon arka kapıya
İÇ Anadolu, Meram ve Mavi Tren'lerde Konya ve ilçelerine (Akşehir, Ilgın, Kadınhanı, Sarayönü) vagonların en iyi yerlerinden kontenjan verilirken Afyon'un ilçelerine kontenjan verilmiyor. Afyon merkeze de vagonların kapı önlerinden ve kapı arkalarından kontenjan veriliyor.
TCDD, Afyon'u vilayetten saymıyor mu?
Gülsen AYTEKİN
Yedikule müze olsun
YEDİKULE Hisarı'nın Swiss&Türk Uluslararası Organizasyon tarafından
30 yıllığına kiralanması İstanbul 1. İdare Mahkemesi'nce iptal edildi.
Şehristanbul Derneği hisarı iki yıl önce yıllık 142 bin YTL'ye kiralayan firmayı "Ağaç kesip, yerleri mıcırla dolduruyorlar" iddiasıyla suçlayarak, kiralanmanın iptali için Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurmuştu.
İki sene süren dava sonrası mahkeme, Yedikule Hisarı'nın özgün niteliğine zarar verildiğini ve Koruma Kurulu'nun gayri ayni hak tesisine izin vermediğini gerekçe göstererek tahsis işlemini iptal etti.
Karardan duydukları memnuniyeti ifade eden Şehristanbul Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Tuna da hisarın müze olması için girişimlerde bulunacaklarını bildirdi.
25 yıl sonra Haydar Saltık
‘BUGÜN, dünyanın yaşamakta olduğu gelişmeler, uluslararası konjonktür, bu tür bir müdahaleci stratejiye uygun değil. Sizin hatırlattığınız 12 eylül müdahalesinin yaşandığı günlerin dünyası ile bugünün dünyası arasında önemli farklar var. Kaldı ki, Türkiye de aynı Türkiye değil. Çok önemli gelişmeler yaşandı, yaşanacak da? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hassasiyetlerini herkes biliyor. Bunlar tehdit algılaması açıklamalarıdır. Fakat ben, şahsen, bugünün Genelkurmayı’nın bugünün şartlarında sizin kast ettiğiniz tarzda bir müdahalede bulunmayı üşündüğüne ve böyle bir müdahalenin olacağına da inanmıyorum.”
Bu sözleri okuduğumuzda neredeyse 20 yıl geriye gittik.
Ardan Zentürk, eski emekli orgeneral Haydar Saltık ile görüşmüş. Bir şans eseri sonucu mu karşılaşmış, yoksa karşılaştığında konuşturabilme becerisi mi göstermiş? Zentürk için ikincisi olabilir.
Haydar Saltık, 12 Eylül 1880 darbesinin perde gerisindeki en güçlü generali; Milli Güvenlik Konseyi’nin en kuvvetli orgenerali idi. Kenan Evren’in ‘akıl danesi’ denirdi kendisine.
Sert bir kişiliğe sahipti ama zeki bir askerdi. Bugüne kadar hiç konuşmadı; Başbakan Bülent Ulusu ve MGK üyeleri gibi hiç ortalığa çıkmadı.
Star’da yazarı Zentürk, geçen hafta Antalya’da yapılan Türk Atlantik Konseyi’nin düzenlediği 16. Uluslararası Antalya , Güvenlik ve İşbirliği Konferansı çerçevesinde bir araya gelmiş
1923 doğumlu olan Haydar Saltık ile?. Hayli dinç ve sağlıklı bulmuş. Türkiye’nin bugünlerine damgası vuran bir askeri müdahalenin en önemli ismi gibi değil de, ilerleyen yaşına rağmen uzmanlaştığı konulara olan ilgisi süren bir akademisyen gibi görmüş kendisini Zentürk?
Saltık, yukarıdaki yanıtı TSK’da eskiye benzer bir müdahale stratejisi bekleyip beklemediği sorusuna üzerine vermiş.
Kara Kuvvetleri Komutanlığından önce İstanbul’da 1. Ordu Komutanlığı sırasında, Sıkıyönetim tarafından en çok gazete onun döneminde kapatılmıştı.
Gazetelerin sorumluları, yanlış bir şey yapacağız diye çekiniyorlardı.
Çünkü askerin niye kızıp kızmayacağı belli olmuyordu.
Yasakların kalkmasıyla ilgili oylamada ‘hayır’ı ifade eden ‘mavi’ sözcüğünü bile gazete kapatma nedeni olabiliyordu.
BİR GEZİDEN GERİYE KALANLAR
Cumhuriyet'te iken Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren ve Komutanlar Trakya gezisine çıkmışlardı. Biz de Cengiz Çandar’la birlikte komutanları izlemeye çıktık. Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ’daki izlenimleri sırayla yazıyorduk. Son gün Tekirdağ’a gelinmişti. Yazı yazma sırası da Çandar’da idi.
Komutanların valiliği ziyaretleri sırasında, bahçede duran makam araçlarına bir takım paketler yükleniyordu.
Çandar, valilik bahçesinde komutanları görmek için bekleyen o kadar kalabalık arasında
paketler bagajlara konulurken, merakından gitti eliyle kontrol etmeye başladı; sonra da ben?
Asker olan şoförler buna nasıl izin verdiler, korumaları nasıl müdahale etmedi bugün hala şaşarız.
Cengiz, kontrol sonucunda ‘içlerinde ne olduğunu anladım’ dedi.
Tekel’in Tekirdağ Rakı ve Şarap Fabrikası’nın ürettiği içkiler vardı.
‘Bir kulüp rakı, bir Buzbağ şarap, galiba üçüncü şişe konyak olabilir.’
Bundan birkaç gün önce Bilecik’te bir mermer sanayicisi, MGK komutanlarına mermer şömine hediye etmesi gazetelere haber olmuştu; komutanlar da buna tepki göstermişti.
Komutanların bu gibi konularda ne kadar hassas oldukları bilinir.
Tekirdağ’da gazeteci ağabeyimiz Fahir Taner’in yazlığında ben haberi, Çandar ‘Ben bu içki hikayesini notlara yazıyorum’ dedi.
Fahir Bey ile ben biraz irkilmedik değil.
‘Yahu başımıza sorun çıkartma’ dedik.
‘Cumhuriyet’i üçüncü kez kapatırlar?’
‘Yahu’ diye ekledi Çandar: ‘Lan ne var bunda, biraz renk oldu notlara” dedi.
Ama ben yarın ne olacağı endişesini yaşıyordum.
Yine sorgu sual başlayacak, Hasan Cemal ve Okay Gönensin askerden yine fırça yiyecekler; bunun ucu da bize dokunacak.
Ertesi gün (sanıyorum pazartesi idi) sabah 11.00 de 1. Ordu.Komutanlığı’ndan telefon geliyor.
‘O haberi yazan Selimiye’ye gelsin’ diye? Ben Cengiz’le beraber Kadıköy’e, oradan da Selimiye’ye geçtik. Nizamiyeden sadece notlarda imzası olduğu için Cengiz’i içeri aldılar.
dışarıda heyecanla bekliyorum. Cengiz tutuklanacak mı, yoksa salıverilecek mi?
Peki neden bu kadar uzun sürdü ‘sorgusu’?Ben de o arada bir lokantadan sık sık gazeteye telefon ediyorum.
‘Bekliyorum hala?’
1.5 saat gibi bir aralıktan sonra Selimiye’nin girişteki merdivenlerinden inerken gördüm Cengiz’i?
Peki o kolunun altındaki paket, dünkü içki paketleri değil mi?
- Ne oldu Cengiz?
- Paşam hediye etti.
Hikayesi heyecanlı ve uzun?
Cengiz’i boş olan komutanların toplantı odasına alıyorlar.
Bir komutan ‘bekleyeceksiniz’ diyor.
Aradan bir saatten fazla geçiyor; Cengiz’in o andaki durumunu düşünebiliyor musunuz?
.’Tutuklandım ben’ diyor içinden.
Sonra kapı bir anda açılıyor, Haydar Saltık yaveriyle içeri giriyor.
‘Bu yaptığınızdan utanmıyor musunuz?’ diyor ve masa üzerinde duran paketi işaret ederek:
“Buyurun, alınız.’
Cengiz o 5 saniyelik anı şöyle anlatıyor:
“Paşam teşekkür ederim, Tekirdağ’dan gelirken biz de rakı ve şarap aldım mı desem, yok paşam ben içki içmiyorum mu desem? Aklıma bir sürü şey geliyor ama? Emir yüksek yerden ve burası 1. Ordu, bir çok kişi burada yattı diye geçiyor.
Paşadan sert bir komut daha:
‘Buyurun alınız?’
Mecburen alıyor ve ikinci bir buyurunla kapı gösteriliyor.
Cengiz’in koltuğunda getirdiği paket,Tekel’in paşalara verdiği bu içki paketi.
Neyse gazeteye kapatma anlamında bir işlem yapılmadı.
Ben bu içki paketini gazeteye getirdim ve uzun süre sakladım.
Bu arada Haydar Saltık emekli olduktan sonra İsviçre Büyükelçiliğine tayin edildi.
Biz bu içki paketini aynen Cengiz Çandar imzasıyla THY kargosu ile kendisine hediye olarak gönderdik.
Yıl sanıyorum 1986 idi?
Epeyce de kargo parası da verdik; 85’li bir rakamdı, eski para ile milyon muydu ne?
Aradan iki üç ay geçti, kargodan bir makbuz geldi:
‘Alıcı paketi iade kabul etmemişti.’
Yine bir sürü işlem gerektiğinden biz bu paketi almadık; havaalanı kargosuna terk ettik
GAZETEİLERLE HİÇ GÖRÜŞMEDİ
Haydar Saltık ile böyle ilginç bir anımız vardır. Sanıyorum Hasan Cemal bu olayın bir tarafını kitabında yazdı.
Büyükelçilik görevinden sonra Saltık’ın , Fenerbahçe Orduevi civarında bir yerde oturduğu söyleniyordu.
Yoğun tehditler alıyordu ve ortalığa çıkmıyordu.
12 eylül dönemindeki gözaltılar ve atamalarda etkin bir isim olan Saltık’dan en çok gazeteciler çekiniyordu.
Ardan Zentürk’e söylediklerinden anlaşıldığına göre, bugün ‘müdahaleci’ yanı kalmamış Paşa’nın; 20 yıl içinde dersler çıkartmış. Yaşar Büyükanıt için ‘genç bir komutanken de hepimizin dikkatini çekmiş, çok değerli bir komutandır’ diyor. Zentürk, Saltık’ın yukarda 10 saniye düşündükten sonra söylediği sözlere şunları ekleme gereğini de duyduğunu ekliyor:
‘Bakınız, bugünün koşullarında Genelkurmay hareketsiz kalabilir ama bu ülkede herkesin ordunun genel eğitimlerine özellikle de genç subayların düşüncelerine önem vermesi gerekir. Genç subaylar, bazen ülkeyi ağır tehdit altında bulabilir, görev yapması gerekenlerin yavaş davrandığını düşünebilirler. Bu ülke ne yazık ki, 27 Mayıs gibi olaylar da yaşamıştır. Allah korusun. Böyle bir şey olmasını kimse istemez. Ama bunu durdurmak için herkesin üzerine düşen sorumluluğu çok iyi hissetmesi gerekir.
Haritalar ve ulusal duruş
NATO toplantısına, ABD’li emekli bir albayın Türkiye’yi bölünmüş gösteren bir harita ile gelmesi, ulusal duruşun ne anlama geldiğini de ortaya koydu. Toplantıya giren Türk subayları derhal salonu terk ettiler. Başta Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt olmak üzere tüm kuvvet komutanları ABD’li eş değerdeki makamları arayarak protesto ettiler. Bu ulusal duruş, Türkiye’den özür dilenmesini sağladı.
Buna benzer duruşların bir örneği de 1998’de Almanya’da yaşanmıştı.
Kısa adı TŞOF olan Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu Genel Başkanı Derviş Günday başkanlığındaki Türk heyeti, Alman Otomobil Kurumu (ADAC) Başkanı Otto Flimm ve arkadaşları ile zirve toplantısına katılacaklardı. Günday, duvarda asılı büyük bir haritayı görünce yerinden kalkarak incelemeye başladı. Haritada, Türkiye’nin doğu bölgesi 'Kürdistan' ve 'Ermenistan' olarak gösteriliyordu. TESK ve TŞOF Genel Başkanı Günday, Türk heyeti üyelerine işaret vererek dışarıya çıkardı.
Ev sahiplerine hitaben de şunları söyledi:
"Burada işbirliği arayışları için bulunuyoruz. Ancak bu haritayı görünce şok olduk. Biz hukukun üstünlüğüne dayanan laik bir Cumhuriyetiz. Devletimizin sınırlarını dünyanın takdir ettiği büyük önderimiz Atatürk çizmiştir. Haritada Türkiye’den koparılmış gibi gösterilen ve 'Kürdistan' ve 'Ermenistan' diye gösterilen yerler, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne üç Cumhurbaşkanı vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkes kardeştir. Biz laik ve demokratik bir ülkeyiz. Bu haritanın olduğu yerde bulunamayız..."
Bu konuşmadan sonra salondan çıkan Türk heyetini durduran ADAC yöneticileri özür üstüne özür dilediler ve 1997 yılında İtalya’da bastırılan yol atlaslarının tümünü toplatacaklarını söylediler. Günday, "Bu hayati konu sözle garanti altına alınamaz, bunu bir protokole bağlarsanız ve haritayı derhal duvardan indirirseniz görüşmelerimiz başlar" deyince, bu öneriyi de kabul ettiler. İki heyet arasında yazılı protokol imzalandı. Bu gelişmelerin tüm ayrıntıları ise 15.3.1998 tarihli Hürriyet’in Avrupa baskısında tam sayfa olarak yer aldı.
Paylaş