Paylaş
Hürriyet’i, ‘Fatih İlçe Milli Eğitim Müdürü Şeref Çalışır’ın bir taciz iddiasıyla tutuklanması haberini 1. sayfadan gösterdiği için tebrik ederiz. Daha önce Beşiktaş’ta aynı görevde bulunan Çalışır’ın ismini, Google’dan bir tarayınca neler okudum neler... Hakkında ne kadar çok olumsuz haber yapılmış. Bir eğitimci bunları nasıl yapabilir? Fatih’teki öğretmen arkadaşlarımızın anlattığına göre karısı, yetiştirme yurdundan ilçe müdürlüğünde görevli olarak verilen üç kızın şikâyetlerini geri alması için onlara yalvarmış ve hatta para dahi teklif etmiş... ‘Kocam, çocukları çok sever, yaptıkları kötü amaçlı değildir’ demiş... Torun sahibi bir Milli Eğitim Müdürü hakkındaki öteki iddiaları buradan yazmaya utanırım. Fatih Adliyesi görevini yapmış ama Milli Eğitim idari soruşturmayı nasıl sonuçlandıracak acaba? Bizim adımızı yazmayınız lütfen.”
8 Haziran 2012 tarihinde köşemizde ‘Okuyunca utandım’ başlığını atmıştık.
Şeref Çalışır üç gece cezaevinde kaldıktan sonra itiraz üzerine bir gün sonra tahliye edilmişti.
Bu süre içinde birçok kişi tarafından tehdit edildik; aralarında oğlu/oğulları ve
bacanağı da vardı sanırız...
İstanbul Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız tarafından görevden alınamadı; bir anlamda Şeref Çalışır bir bakanın anne tarafından yakın akrabası olduğu için korundu.
O tarihlerde bu bakanın, olayı duyunca kendisinden uzak durmasını istediği biliyoruz. Ne yazık ki, Milli Eğitim Müdürü Yıldız ise Çalışır’a bakan korkusundan bir işlem yapamadı. Bugüne kadar demek daha doğru...
Kararla Çalışır cinsel istismar suçundan 8 yıl hapis cezasına çarptırıldı; kamuda görev yapması yasaklandı.
Radikal’e göre Müdür Çalışır “Henüz ceza kesinleşmedi” sözleriyle kendini savunmaya devam ediyor. Milli Eğitim Müdürü ise “Gerekçeli karar elimize ulaştıktan sonra tutumumuzu belirleyeceğiz” diyor. Türkiye’de yargı gene kararını veriyor.
‘Din tacirliğinden’ uzak duran gariban bir öğretmen buna benzer bir durumla karşılaşsaydı, başına kim bilir neler gelirdi? Açığa alınır ve cezaevine konulurdu.
Suçlu bulunan bir öğretmen, Milli Eğitim İstanbul Müdürü tarafından görevde tutulamaz; hiç olmazsa davanın Yargıtay’ın kararına kadar...
Bizim merak ettiğimiz Fatih İlçe Milli Eğitim Müdürü Çalışır bugün öğretmenlerin karşısına hangi yüzle çıkacak ve neler
söyleyebilecek?
Kadıköy’de eğlence mekanlarına baskı
Sıra Bağdat Caddesi’ne geldi
EĞLENCE sektörüne yönelik baskıcı tutumunun son örneği Bağdat Caddesi’nde ortaya çıktı. Kadıköy Kaymakamlığı, sigara yasağını gerekçe göstererek, eğlence mekanlarına yönelik baskıya başladı. Özellikle 2007 yılından sonra alkol kullanımına yönelik başlayan baskı, giderek ağırlaşıyor. İstiklal Caddesi’ndeki Asmalımescit’te bulunan mekanlar, belediye eliyle baskı altına alınmaya çalışılmıştı. Beyoğlu Belediyesi, Asmalımescit’teki mekanların masa ve sandalyelerinin kaldırımı kapattığı gerekçesiyle, mekanlara yönelik operasyon yapmıştı.
Son olarak baskı; Kadıköy Çarşı, Bağdat Caddesi ve Caddebostan’daki Barlar Sokağı’na ulaştı. Sigara yasağını gerekçe gösteren Kadıköy Kaymakamlığı ile Sağlık Bakanlığı görevlileri, mekanlardaki camekanlı bölümlerin sökülmesi yönünde baskıya başladı ve hatta birçok işletmenin camları söktürüldü.
İşyeri sahiplerinden Erdal Keskin, ”Hükümete düşen, kış aylarında sigara yasağı dolayısıyla insanları mekanlardan uzaklaştırmak yerine, sigara içmeyen yurttaşlarımızı ve mekan sahiplerini mağdur etmeyen bir uzlaşma sağlamaktır. Yoksa birçok insanın ekmek kapısı olan bu mekanlar teker teker kapanacaktır” dedi. Bu konu, hükümet açısından da yaşam alanlarına müdahale edip etmediği yönünde bir samimiyet sınavı olacak.
Biliyor musunuz
Sarıgül ve Erzen barıştı
CHP’nin 2005’de Sarıgül’ün, Baykal’a karşı adaylık koyduğu olaganüstü kurultay sırasında tartışma sırasında Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen’e yumruk atan Sarıgül’ün önce Ertuğrul Akbay’ın daha sonra da işadamı İnan Kıraç’ın girişimiyle bir araya getirilerek barıştırıldıklarını... CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in, Başbakan’a yönelttiği soru önergesinde AKP’li Sadık Yakut ve İbrahim Korkmaz’ın ‘garip’ açıklamalarının partinin ortak görüşü olup olmadığını sorarak “Aslında bunlar pedagojik olmaktan çok ideolojik olduğunu” belirtti ve “Son açılamalarla kadınlara ve erkeklere hakaret edilmiştir. Adalet duygusu kalmış herkesin bu açıklamayı yapan Sadık Yakut’u istifaya çağırması gerekir” dediğini...
Çerkes, Boşnak ve Lazlar da geliyor
YENİ oluşturulan www.cogulcudemokrasihareketi.org isimli sitelerinde bir manifesto yayınlayarak ‘Çoğulcu Demokrasi Hareketi’ (ÇDH) adıyla önümüzdeki yıl partileşeceklerini ifade eden Çerkeslerin “Başlatılan demokratikleşme sürecinin ‘sadece Türklerle Kürtler arasında halledilecek bir sorunmuş gibi’ ortaya konulmasına karşı olunduğu” belirtilen manifestoda, “ÇDH, süreçten fiilen dışlanan, Çerkesler, Lazlar, Boşnaklar, Gürcüler, Arnavutlar ve diğer etnik gruplar ile inanç gruplarının haklarının kazanılması için özellikle mücadele eder. Etnik kimlik meselesi demokratik mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır, pazarlık konusu edilemez” deniliyor. (Odatv.com)
OKUYUNUZ
Aday adayları ‘Ankara’yı malzeme yapıyorlar
CHP’de hoş şeyler olmuyor
CHP’de, Sarıgül’ün partiye geçmesinin ardından belediye başkan adaylıkları için kulisler kızıştı. CHP İstanbul örgütünde 31 ilçeden 17’sinde 1 Aralık Pazar günü eğilim yoklaması yapılacak. CHP’den yeri ‘garanti’ hiçbir aday henüz yok. İstanbul il örgütünün ‘eğilim’ yoklamasının düzenli geçmesi için geniş bir çalışma yürüttüğü öğrenildi.
Aday yarışında Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun tüm ikaz ve uyarılarına rağmen bazı etkin MYK üyelerinin ‘faaliyetleri’ rahatsızlık yaratmaya başladı.
CHP’de asıl kavga mevcut belediye başkanlıkları üzerinde yaşanıyor.
Kulislerde dolaşan bir söylenti il örgütünü rahatsız etti.
Bize anlatılanlar şöyle:
“Geçenlerde partinin önemli isimlerinden biri, illerin birinde başkan aday adaylarından birini yanına çağırıyor. Ona Ankara’da CHP MYK’sından hiçbir zaman alınmayan “Uydurma MYK kararı var” diyor ve ekliyor: ‘Biz MYK’da toplanıp karar aldık. Mevcut belediye başkanıyla yürüyeceğiz. Sen değerli bir arkadaşımızsın sana başka bir yer bulalım.’
Buna karşı çıkan aday adayı ise ‘Benim bildiğim MYK’nın böyle bir kararı yok. Genel Başkanımızın tavrı da belli. Nasıl dilerseniz öyle yapın!’ diyerek görüşmeden ayrılıyor.”
İddialar bununla da kalmıyor. Söz konusu ilçenin belediye başkanının, bir işadamının makam aracıyla Ankara’ya bir süre önce gittiği, orda önemli isimlerle ‘özel’ görüşmeler yaptığı zaten ilçesinde partili partisiz herkesin dilinde dolaşıyor.
KULAK ÇEKİLECEK OLAYLAR
Olayın devamında, belediye başkanının arasının pek iyi olmadığı ilçe başkanının ‘örgüt toplantısı’ çağrısına da “Ne gerek var, boşuna ortalığı karıştırmayın. MYK kararı var. Gereken yapılmış. Bu işleri bırak” demesi hoş karşılanmıyor.
Yani bir anlamda “Benim yeniden aday olmam konusunda iş bitti” diyor.
Bırakın bunları, belediye başkanını destekleyen bir işadamının bu sözlerine ne demek gerekiyor:
“Biz Ankara’da işi bitirdik!”
Bu durum aylar önce CHP İstanbul il Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nın bir örgüt toplantısında söylediği ve MYK üyelerini sinirlendiren şu açıklamasını yeniden gündeme getiriyor.
“Ankara’daki ağabeylerinize güvenmeyin. Ankara’daki ağabeylerine kapora yatıranların kaporaları yandı. Bol sıfırlı çekleri verenler çeklerini geri alsın. Eskiden bu işler bu partide böyle yapılıyordu. O devir kapandı. Çeklerini geri alamayanlar soğuk su içsin! Su bulamayan bol buzlu rakı içsin.”
Ne var ki Salıcı’nın tüm iyi niyetine karşın, kaporaların da şu an itibarıyla pek ‘yanmadığı’ anlaşılıyor.
Şimdi gözler Kılıçdaroğlu’nda; sürecin başından beri “Parti içi yarışta adaylar birbirlerine kırıcı, yaralayıcı sözler söylemesinler anında çizerim” sözlerinin gereğini yapıp yapmayacağı merakla bekleniyor.
Bir de ‘baba’ başkanlar var; bunların çevresine göre bazıları “Baba, ben işi bağladım” diyenler olduğunu söylersek, rahatsız olan var mıdır?
(1 Aralıkta 17 ilçede 117 aday adayı eğilim yoklamasında yarışacak.)
Doğa’ya yakışmıyor
“ACIBADEM’deki Doğa Koleji’nin ana okulunda önceki gün meydana gelen bir vakayı o anda okulda bulunan bir ilköğretim öğrencisinin velisi anlatıyor:”
“Miniklerin resim sergisi vardı; ben de gezdim; o anda bir çığlıkla birileri yere düştü; bir anne-baba... Etkinliğin yapıldığı yerde yaklaşık 3 metre çapında bir çukur vardı; ‘tuzak’ mı desem? Gören bu neye yarar diye düşünür. Çevresinde bir korunak da yok. Neyse kadıncağızı kocası hastaneye kaldırdı; kaşı patlamış... Beyin de pantolonu boydan boya yırtılmıştı. Çocuklarına bir şey oldu mu öğrenemedik. Bu okula bu kadar para veriyoruz. Okulu Hollandalıların aldığı söylenirken, bu özensizlik bu markaya hiç yakışmadı. Avrupa’da olsa, böyle bir kazada can güvenliği olmadığı için adamın canına okurlar. Müdürleri savcılığa ve Milli Eğitim Müdürlüğü’ne şikayet etmişlerdir.”
Başbakan’ın 100 yıl önce çizilen sınırların gerçekte nasıl geçildiğini yazıyor
BAŞBAKAN Erdoğan’ın Türkiye’nin sınırlarını tartışmaya açan sözlerine sert eleştiri geldi. Halk TV’de Gürkan Hacir’in “Nereye gidiyoruz?” adlı tartışma programında konuşan gazeteci-yazar Nevval Sevindi, Başbakan’ın “100 yıl önce cetvelle çizilen sınırlar” sözünü ‘cehalet’ olarak niteledi. Bir Başbakan’ın kendi ülkesinin sınırlarının nasıl çizildiğini bilmemesinin affedilemez olduğunu belirten Sevindi, Erdoğan’ın bu konuda kendisini yanıltan cahil danışmanlarını da derhal işten atmasını istedi. Sevindi, Türkiye’nin söz konusu olan Suriye ve Irak sınırlarının Erdoğan’ın iddia ettiği gibi “100 yıl önce cetvelle çizilmediğini” açıkladı. Bu sınırların Kurtuluş Savaşı sırasında verilen mücadele sonucunda 1923’te Lozan’da, Erdoğan’ın sık sık hücum ettiği İsmet İnönü ve M. Kemal tarafından çizildiğini belirtti.
Sevindi 300 yıllık ulus devlet tarihinde ilk kez bir Başbakan’ın ülkesinin sınırlarını tartışmaya açtığını belirtti: “Eğer 1917’de yapılan ve daha sonra Sovyetler tarafından açıklanan Sykes-Picot Anlaşması’nı söylüyorlarsa, o da yanlış. O da cetvelle çizilmedi. Tam aksi o anlaşma Adana ve tüm geri bölgesini Fransızlara veriyordu. Nitekim 1918’de Mondros Anlaşması sonrası bu bölgeye Fransızlar ve Ermeni çeteleri geldiler. Antep, Urfa, Maraş’ta halk, Fransızlarla ve Ermeni çetelerle savaştı. Bu savaşlarda kahramanlık destanları yazıldı, şehit kanları aktı. Kahraman Maraş, Şanlıurfa ve Gaziantep adlarını böyle aldılar. Bu mücadelenin sonunda Fransızlar 1921 Ankara Anlaşması ile çekilmeyi kabul ettiler. Suriye sınırı prensipte bu anlaşma ile belirlendi. Sonra 1923’te, 90 yıl önce Lozan’da bu sınırlar tescil edildi. Irak sınırı ise yine Lozan’da İngilizlerle yapılan görüşmelerde belirlendi. Yeni Türkiye Cumhuriyeti, tekrar savaşa girmemek için Musul’u İngilizlere bıraktı. Yani Erdoğan’ın iddia ettiği gibi 100 yıl önce cetvelle çizilmiş sınırlar değil onlar. Cetvelle değil Türk halkının kanı ve silahıyla çizilmiş ve 90 yıl önce Lozan’da alınmış sınırlar. Daha kendi ülkesinin sınırlarını bilmeyen bir Başbakan neyi bilecek?”
Paylaş