Paylaş
İstanbul, Türkiye coğrafyasının 0.75’ini oluşturuyor. Bursa, Sakarya, İzmit, Bolu da ‘şişe ağzı’ konumundaki İstanbul’un gövdesini oluşturuyor. Balıkesir ve Trakya bölgesini de katalım buna... 20 milyon nüfusuna bu bölgenin coğrafyası, bu kadar insana nasıl ‘damacana’ su temin eder? Uludağ, Bolu ve Istranca Dağları’nın aldığı kar belli; dolayısıyla su kaynakları global ısınmadan eskisi kadar zengin değil. Eski Büyükşehir Meclis üyesi Hüseyin Sağ, o zaman İSKİ’ye su havzalarının denetimini nasıl yapıyor, tahsis ve planlama var mıdır, diye soruyor, haklı olarak...
İSKİ’den, 2005 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik” gereğince, kaynak ve içme sularının işletilmesi ile ilgili Sağlık Bakanlığı ve İl Sağlık Müdürlükleri tarafından yapılmaktadır, yanıtını alıyor. Yani koca İSKİ “Yetkili olmadığımız konuda doğal olarak herhangi bir faaliyet yürütmemekteyiz” diyebiliyor. İşte, esas denetimsizlik buradan başlıyor.
Kuraklık oluyor firmalar etkilenmiyor. Ayrıca alabildiğine de ‘yeni markalar’ çıkıyor, kuyu bulan basıyor damacanaya ve pet şişeye bu suyu... Türkiye’de Su Tahsisi Komisyonu var mıdır? ‘Kaynak suyu’ ne demektir bilir misiniz? “Tabii şartlarda yeryüzüne çıkan sular.” Böyle zengin bir su kaynağımız var mı, yok. Biz bu damacana sularını bile bulamayacağız. İnşaat sektörü hiç bulamayacak! Su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde korunması, sürdürülmesi, iyileştirilmesi ve su ile bilgilerin toplanması, izlenmesi ve tahsislerin tek elden yapılmasının önemini biliyor muyuz?
‘Su sektörü’de göz ardı edilen en büyük zararın ormanlarımıza olduğunu da yarın yazalım.
Hazar Gölü’ne yazık!
SAAT 23:00 gibiydi. Diyarbakır’da çekimleri yapılan ‘Sultan’ dizisi Hazar Gölü’nü pazarladı acımasızca. Oysa Hazar Gölü yıllardır can çekişiyor. Dünyanın en büyük çevre katliamı yaşanıyor bu güzeller güzeli gölde. Kıyı boyunca oluşan ve açıkça görüntülere de yansıyan sazlıklar zaten bu öldürücü kirliliğin alameti. Peki sanatçı bu duruma sessiz mi kalacak? Yoksa (özür ama) durum tam da Orhan Kemal’in dediği gibi mi?.. İsteyen Orhan Kemal’in, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal’e ne yazdığını bulabilir. Bir de ‘biliyor musunuz’um var:
Yapım sorumluluğu DSİ Genel Müdürü Süleyman Demirel ve DSİ IX. (Elazığ) Bölge Müdürü Korkut Özal’a ait olan Bermaz Çevirme Kanalı’nda zaruri olmasına rağmen tersip bendi yapılmadığını, bu yüzden Hazar Gölü’ne yarım asırdır sürekli ve yoğunlukla mil aktığını, ekolojik dengesi tahrip olan göldeki balıkların haliyle Demirel ve Özal’dan davacı olduklarını...
Kuru üzüme ‘atık yağ’ cilası vurmak ihanet
EDREMİT’ten zeytinyağı üreticisi Ümit Bildirici, “Defalarca kulanılmış ve kaçak yollardan toplanmış atık yağların, üzümlerin kurutullması işleminden sonra yağa bandırma aşamasında kullanıldığını” biliyor musunuz diye sordu. “Nasıl” dedik. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın atık yağların toplanması ve bertarafı ile ilgili tebliğde, açık olarak ifade edilmesine karşın... Atık yağları toplama lisansı olan firmaların kontrolü dışında toplanan yağlar, kuru üzümün parlatılmasında kullanılıyormuş... Yöresel adıyla ‘bandırmalık yağ’. Bunlar Ege üzüm üreticilerine merdiven altından 2-2.5 TL’ye satılıyormuş... Piyasada ayçiçek, mısır ve kanola yağlarının kilosu ise 3.5 TL dolayında. Bildirici “İnsan sağlığı 1 TL için tehliye atılır mı? Tehlikenin boyutu biraz araştırılırsa asidi yüksek bu atık yağların kanser yaptığı bilinmiyor mu?” diye soruyor. Pazarlayan da alan da insan sağlığı ile oynuyor demek ki... Tarım ürünleri içinde en değerli ihraç ürünümüz kuru üzüm... Manisa, İzmir, Balıkesir ve Aydın yöresinde rekolte yüksek. Peki ‘bandırmalık yağlar’la kim mücadele eder; bilinmez. Ya ihraç edildiği ülkede bu durum öğrenilirse... Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Tarım Bakanlığı’na duyuralım buradan; il ve ilçe Çevre ve Tarım Müdürlüklerinin ‘bandırmalık’ atık yağlardan hiç haberleri var mıdır? Kiloda bir lira ucuz diye kuru üzümü ‘kanserleştiren’ üreticileri hiç uyarmaz mı? İnsan sağlığı bu kadar ucuz mu? Ha ‘bandırmalık yağ’ ha ünlü ‘10 numaralı mazot’... İkisi de aynı yola çıkar.
Biliyor musunuz
ANTALYA’da ‘İksara Veri Analiz-Araştırma’ tarafından yapılan son araştırmada, Büyükşehir seçiminde Antalya’da oyunuzu hangi parti adayına verirsiniz sorusuna (yüzde) CHP 39 (44), AKP 34 (39), kararsız 12, MHP 9 (10), BDP/bağımsız 5 (5) ve Diğer 1 (1) çıktığını (parentez içindekiler kararsızlar dağıtıldıktan sonradır); cinsiyete göre de aynı sorunun yanıtının CHP 40 (38), AKP 34 (35), MHP 9 (9), BDP/bağımsız 6 (4), diğer 0 (1), kararsız 10 (13) (ilk oran erkekler, parantez içindekiler de kadınlara aittir); eğitime göre de (ilkokul ve altı) AKP’nin 43, CHP’nin 27, (yüksekokul ve üniversitede) CHP’nin 59, AKP’nin 22 çıktığını...
Karacaahmet’teki cemevinin öyküsü
ALEVİLERİN Karacahmet’teki cemevinin yapımına 1994’lerde başlandı.
Başbakan, Büyükşehir Belediye Başkanı iken yıkmak istedi ama başarılı olunamadı; 05.00’te beton dökümü için hazırlanan tahta kalıplar indirildi. Dönemin Valisi Hayri Kozakçıoğlu, yıkım kararını kaldırdı. Ancak Alevi grupları, beton dökümü bitinceye kadar birkaç ay binayı koruma altında tuttular. Aleviler, cemevlerine sahip çıktılar.
Bugün de Başbakan’ın gözünde ‘ucube’ olarak kabul ediliyor. Sanatçı Arif Sağ dün aradı; gayet üzüntülüydü: “Karacaahmet Sultan Eğitim ve Kültür Vakfı ve derneğinin gayretiyle ayakta tutulmaya çalışılıyor burası. Aleviler fukara insanlardır; güzel camiler gibi cemevi yaptıramıyor. Çünkü devlet desteğimiz yok. İşadamları korkudan destek veremiyor. Yoksul insanlar toplayabildikleri paraya göre yapabiliyorlar; o da bazen 10 yıl sürüyor. Projeli değil ki... Kötü görüntüsünü gidermek için dış cephe onarım izni bile verilmiyor buraya. Arkadaşlara, belediyeden ‘1 numara izin vermiyor’ cevabı veriliyor. Asıl burada dikkat çekilmesi gereken bir durum var. Ülke giderek hukuk devleti olma niteliğini kaybetmiş durumda. Fetvalarla yönetilen bir ülke haline geldik. Diyanet çok öne çıkarıldı. Gizli bir şeriat uygulaması var.”
Büyükşehirdeki görüşmelerden biliniyor; her ay 5-6 cami projesi geçiyor; CHP’liler de olumlu oy veriyorlar. Eskiden, okul, sağlık tesisi ve benzin istasyonu projeleri öndeydi, cami öne çıktı. Planlarda ‘cami’ diye gösterilir; ‘çemevi’ hiç gösterilmezdi; ‘kültür tesisi’ denirdi. AİHM’nin bir kararına göre, ‘cami’ sözcüğü artık kaldırıldı; yerine ‘ibadethane’ ibaresi getirildi.
Paylaş