Paylaş
ERUH’ta ilk şehit asker olan Süleyman Aydın, Erzincan Mertekli Köyü’nde mezarı başında sadece ailesi tarafından anıldı. Aynı gün Eruh baskınına katıldığı söylenen bir terörist -belki de Süleyman Aydın’ı öldüren- Eruh’ta 13.08.1984 baskınını şenlik olarak kutlayanlarca sahneye çıkarıldı ve askerlerimizi nasıl öldürdüklerini anlattı, “Biz askerleri öldürmeseydik demokrasi gelmezdi” mealinde bir şeyler söyledi ve kahraman muamelesi gördü!
Erzincan’ın Mertekli Köyü’nde şehidini yalnız bırakan zihniyet ile aynı gün şehidinin katili Eruh’ta sahneye çıkarken sessiz kalan zihniyet aynı zihniyettir ve tarihin sahnesinde ne olarak yer alacakları açıktır.
Sorulması gereken soru şudur:
15 Ağustos 2009 tarihinde -ölüm yıldönümünde şehidini terk eden, buna karşı şehidinin katili sahnede olan- Türkiye, demokratikleşen bir Türkiye midir, yoksa kaybeden Türkiye midir?
KİMLERE KALDI
ESKİ Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Milliyet’ten Fikrat Bila ile konuşmuş.
Demokratik açılım paketinin içinde Türkiye’nin adının üzerinde de konuşulabileceğini ileri sürmüş. (Selçuklu, Osmanlı vs. gibi.)
Askerlerinin başına çuval geçirilirken ve sonrasında günlerce hiçbir şey yap(a)mamış, askerlerini, lejyonerler ile peşmergelerin merhametine terk etmiş bir komutan, ülkesinin değerleri üzerinde bu kadar sorumsuzca nasıl konuşur?
Böyle bir kimsenin, şanlı Türk Ordusu’na kumanda etmiş olması nasıl izah edilebilir?
‘Muhafazakâr Apo’
ABDULLAH Öcalan’ın önerilerini dikkatlice okuyunca, bizim liberaller ve ‘açılımcı’lardan daha muhafazakâr kaldığını görüyoruz...
Türk bayrağı diyor, Türkçe diyor. Kürt açılımı konusunda Öcalan, geri kalmış!..
Bizimkiler ise daha hızlı gitmişler, ayarı kaçırmışlar.
Adalar’dan bir Başbakan geçti
BAŞBAKAN cumartesi günü Büyükada’ya gitti. Kürt konusunda ‘açılım’ ve ‘diyalog’un gündeme getirildiği bir sırada, bu ziyaretin yapılması önemliydi. Çünkü, Adalar’da çok sayıda gayrimüslim azınlık yaşıyordu. Ayrıca, Adalar belediye olduğundan beri ilk kez CHP’ye geçmişti. Böylece bir muhalefet partisinin başkanını ziyaret edebilirdi.
Hafta sonu olduğundan günübirlik ziyaretçilerin yanında çok sayıda yerli ve yabancı (özellikle de Arap) turist kalabalığı vardı Adalar’da...
Ancak Başbakan ne Kaymakamlığa (Mevlut Kurban), ne de Belediye’ye (Mustafa Farsakoğlu) uğramadı. Bunun nedeni, Rum Patrikhanesi’nin resmi avukatı Kezban Hatemi ve Büyükada Anadolu Kulübü’nün ‘özel daveti’ olamaz. Yoksa esas neden, Belediye Başkanı’nın CHP’li, Kaymakam’ın da Danıştay kararıyla görevine dönmesi mi?
Sonuçta Başbakan, ziyareti doğrudan Rum Patriği Bartolomeos’a yapmış oldu.
Adalar’ın sorunları ile ilgili olarak hazırlanan bilgi brifingini ‘vakit olmadığı için’ dinleme fırsatı bulamadı. Ama Hatemilerin restore ettirdikleri yeni köşküne gitti.
KORUMA RÜZGÂRI
Adalılar, faytonlu, bisikletli yollarda, çıkarma gemisiyle getirilen iki zırhlı araca da ilk kez tanık oldular. Onlarca koruma, koruma alışkanlıklarını Büyükada’da da sürdürdüler ve anayollarını tutarak Başbakan’ın iki aracına yol açtılar. ‘Koruma rüzgârı’nda, o korumaların araçlarının ‘etkinliği’ni de unutmayın.
Halbuki adada motorlu taşıt araçlarının gezmesi yasaktı. Bu yasağa riayet edilmesine yabancılar bile şaşırıyorlardı.
Büyük Kulüp’te veya evlerinde çok sayıda eski ve yeni milletvekili de ikamet ediyordu. Bunların bir kısmı, Başbakan’ın da seçildiği 1. bölge milletvekilleriydi. Oral Çalışlar dışında öteki Adalı gazeteciler de çağrılmamıştı. Başbakan, kendileriyle diyaloğa gerek duymamıştı.
Özetle, Başbakan Adalar’ı CHP’ye kaptırmaktan dolayı buruktu. Demek ki, Başbakan’ın açılım anlayışı bu?
‘Yabancı sermaye’ bizi nasıl enayi yaptı
YABANCI yatırımcı gelsin diye elimizden geleni yapıyoruz. Bunlardan biri geçen yıl geldi. Avrupa’da 130 mağazası bulunan Columbus Cafe... Şirket unvanı ICSPS Gıda Ürünleri Satış ve Paz. AŞ... Bu şirketin isim hakkını Lübnanlı George Salti diye biri aldı. Sultan Alessa diye Kuveytli epeyce parası olan bir işadamı ile Türkiye’den Kara Gıda diye bir şirkete %10 hisse vererek bu işe başladılar. İki mağaza açtılar; Nuruosmaniye ve Metroport AVM’de. Bir sene gibi kısa bir zamanda 5 milyon TL’lik yatırım yaptılar. Yani bu parayı Türkiye’de harcadılar. Sonra iki mağazada iş yapmayınca Kuveytli ortak krizi bahane ederek çekildi. Lübnanlı ortak da, bizde para yok, dedi. Şirket piyasada 30’a yakın firmaya borcunu ödemedi, 10’a yakın elemanını işten çıkardı, maaşlarını ve tazminatlarını ödemedi. Metroport mağazasının 8 aylık kirasını ödemedi, yönetim kurulu üyeleri eşyalarını topladılar, Lübnan’a gittiler. Yani iflas etmek mi dersiniz buna, dolandırıcılık mı yoksa yabancı yatırımın Türkiye’ye yatırımı mı? Yoksa hukuk sistemindeki eksiklik mi? İflas isteseler en azından personel maaşını İş-Kur’dan alabiliyor ama o işe de girmek istemiyorlar. Yani yabancı yatırımcıyı çekelim, ülkemizde sermaye birikimi sorunu var ama bir şekilde de denetleyelim, pardon deyip yastığını alıp gidemezsin. Hukuksal olarak bir şeyler yapabilir miyiz?
Şahap GÜVEN - Şirketin eski Mali İşler Müdürü
Fazla gaza gerek yok
BM’den sonra en büyük örgüt Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, yani kısa adıyla AGİT... 56 ülke üzerinde siyasi yaptırım gücü var. AKP İstanbul Milletvekili Canan Kalsın’la ilgili olarak Zaman’da ‘AKP’nin Avrupa’daki yüzü’ başlıklı bir yazı yayınlandı. Gazete, Kalsın’ın Siyasi İşler ve Güvenlik Komitesi’nin başkan yardımcılığına bir Türk’ün seçilmesini ‘önemli’ bir başarı olarak belirtiliyor. Bu da bir başarı ama Türkiye, AGİT’te daha da başarılı görevlerde temsil edildi.
DSP’den Ahmet Tan (1999-2003) ve AKP’den Nevzat Yalçıntaş (2003-2007) AGİT Parlamentosu Başkanvekilli olarak seçilmişlerdi. Kalsın’ın seçildiği ise birçok komiteden birinin Başkan Yardımcılığı... Seçim bu komite üyeleri arasında yapılıyor. Kalsın’ın bunları bilmemesi mümkün olmadığına göre, bu gerçeği de vurgulasaydı, daha iyi olmaz mıydı?
Paylaş