Paylaş
Emniyet sarsıldı, çünkü çok ciddi bir suçlamayla karşı karşıya polis. Ş.Ş. adlı müşteki Sultanbeyli Fatih Polis Merkezi’nde işkence gördüğünü iddia etti. Mahkemenin kanaatine göre işkence gördüğünü iddia eden Ş.Ş. kadar, polisleri de rencide edecek türden bir suçlama var ortada; “Cinsel yönden taciz şeklinde işkence yapma”.
Soruşturmanın ilk raundu ‘bir ilk’le, çok sayıda tutuklamayla noktalandı. Mahkeme tam 6 polisi tutukladı. Tutuklama gerekçesinde ‘kuvvetli suç şüphesi’nin varlığına dikkat çekildi. Gerçektende de bilirkişi 26 kamerayla izlenen polis merkezinin sadece tek bir odasında kamera olmadığını belirledi. Müşteki de işte o odada işkence gördüğünü iddia etti. 26 kameralı karakolda kamerasız tek bir oda tuhaflığı, tutuklamaya yol açan ‘kuvvetli suç şüphesi’ni uyandıran nedenlerden biri oldu.
Soruşturmada ikinci raunt tutuklu polislerin ‘tutuklama kararına’ itirazıyla başladı. Dosyayı inceleyen bir başka hâkim, tutuklama kararını tek bir sayfaya sığdıran ilk hâkimin tersine, gerekçelerini
7 sayfada sıraladı, ardından polislerin serbest bırakılmasını kararlaştırdı. Serbest bırakma kararı yargıda sık kullanılan bir gerekçeye dayandırıldı; hayatın doğal akışına uygun değil. “Uzun süre dayak yediğini iddia eden kişinin kelepçeli ayağında sadece kızarıklık olması, eylemin (suçun) sebebi sayılabilecek, müşteki ile şüpheli polislerin arasında gizlenen bir çıkar çatışması, husumet bulunması ve çok kısa bir zaman dilimi içerisinde kameralı bir odadan kamerasız bir odaya geçilerek hemen iddia edilen fiil ve eylemlere başlanması”nın hayatın doğal akışına uygun olmadığı belirtildi. Gerçekten öyle mi? Yargılama sürecinde işte bu sorunun yanıtı aranacak.
Personelinden 6’sı ciddi bir suçlamayla karşı karşıya kalan İstanbul Emniyeti ilk tepkisini verdi. Sultanbeyli Emniyet Müdürü’nün görev yeri değiştirildi. Başka bir tepki ya da önlem gelir mi bilinmez.
Ancak soruşturmanın ortaya çıkardığı bir gerçek var. Bir polis merkezi... Onlarca kamerayla denetlenen bir polis merkezi. Nasıl olduysa bu binada kamerasız, görmeyen/duymayan tek bir oda var. Bu odalardan ya da karakollardan başka var mı bilinmez. Ancak bir tanesinin varlığı bile İstanbul Emniyeti’ni sarsmaya yetti. Hiç olmaması da öncelikle polisin elini rahatlatır.
TBMM, Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirebilir barajı sıfırlayabilir
AKP hani korkmazdı
ANAYASA Mahkemesi’nin seçim barajıyla ilgili bireysel başvuruları ele alacağını açıklamasıyla birlikte siyasi tansiyon yükseldi. Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç’ın incelemeyi ilk olarak usul yönünden yapacaklarını açıklaması da tansiyonu düşürmeye yetmedi. İktidar ve muhalefet kanadından; parlamento içinde olsun parlamento dışında olsun siyasi partiler ‘topa girdi’. DSP ve BBP gibi partilerin bireysel başvuruları da bulunuyor ve kulislerde bu iki partinin bireysel başvurularının Anayasa Mahkemesi’ndeki ilgili bölümlerin önüne gittiği değerlendiriliyor. Hatta yine kulislerde Anayasa Mahkemesi’ndeki iki bölümün barajla ilgili bireysel başvuruları bölümler genel kuruluna götürdüğü belirtiliyor. Kimi görüşe göre, Anayasa Mahkemesi iptal başvurusuna olanak tanıyan Anayasa’nın 152. maddesine dayanarak seçim barajının düşürülmesini görüşebilir. Kimi görüşler ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Tabii, baraj bir yana, hükümet kanadı Anayasa Mahkemesi’nin kendisini tartışmaya başladı! Mahkemenin siyasete müdahale yaptığını öne sürüyor. Daha da ileri giderek Anayasa Mahkemesi’nin tek parti iktidarına karşı bir koalisyon iklimi oluşturmak dürtüsüyle hareket ettiğini iddia ediyor.
Avrupa’da seçim barajı Rusya Federasyonu’nda yüzde 7 en fazla... Moldova’da yüzde 6. Kara Avrupası’nda ise yüzde 3 ila 5 arasında genelde... Daha düşük olan da var. Bazı ülkelerde ise federalde daha düşük, bölgeselde daha yüksek... Ülkemizdeki seçim barajı maalesef Avrupa’nın en yüksek yüzdesi...
Siyasi Partiler Yasası’na göre genel seçimlerde yüzde 7 oy alan partiler de hazine yardımından yararlanabiliyor. Peki o zaman baraj neden yüzde 10?
Bir de şuna değinmemek olmazdı herhalde baraj ve koalisyon konusunda kritik yaparken... Peki, Anayasa Mahkemesi ne karar verecek? Ben bu soruya şöyle yanıt vermek isterdim; “TBMM derhal Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’nı değiştirmeli, seçim barajını da sıfırlamalıdır!”
Muzaffer Ayhan KARA
GÜNÜN SÖZÜ
-“Türkiye’de hâlâ ne geçmişin ne günümüzün ne de geleceğin doğru değerlendirilmesi yer alıyor. Televizyonlarda içi boş hamasi programlardan geçilmiyor. Bilim ve teknoloji neredeyse yok. Sanat yerine sadece yüzeysel eğlence. Tarihlerde yazılı gerçekleri, milliyetçiliği, Müslümanlığı sorgulamak günün sorunu değil. Müslümanlığın kendisini değil, bugünkü durumunu sorgulayan ve sorgulatanlar Hıristiyanlar. Osmanlı’nın Etrak-i bi-idrak’ini hâlâ doğru buluyorlar. Bu yoz düşünceler emperyalizmin ve eskimiş bir sömürü düzeninin bulandırdığı sularla besleniyor.”
Doğan KUBAN
BİLİYOR MUSUNUZ?
-CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 17 Aralık Meclis Soruşturması’na yayın yasağı getiren kararına karşı Ankara 8. Sulh Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulunduğunu, mahkemenin itirazı reddetmesi üzerine, itirazın reddi kararına karşı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne kanun yararına bozma başvurusunda bulunduğunu...
-CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın İstanbul’daki 3. havalimanının faaliyete girmesiyle birlikte Atatürk Havalimanı’nın tarifeli uçuşlara kapatılacak olmasını Meclis gündemine taşıyarak Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan’a, “Bugünkü değeri yaklaşık olarak 12 milyar dolar olarak tahmin edilen Atatürk Havalimanı’nın tarifeli uçuşlara kapatılacağı doğru mudur, kapatılması durumunda ortaya çıkacak milyarlarca dolarlık zarar için ne gibi önlemler alınacaktır?” diye sorduğunu...
İnce: "Bu kararlar şura kararı olarak nitelendirilemez'
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, sözde 19. Milli Şurası Ve Karma Eğitim tartışmasını değerlendiriyor: “Milli Eğitim Bakanlığı, AKP döneminde 3. kez toplanan Milli Eğitim Şurasını, Bakanlığın Ankara’da bu toplantıların gerçekleştirildiği Şura Salonu varken, bir önceki Şura’da olduğu gibi Antalya’da bir otelde toplamayı tercih etmiştir. Bu tutum ve davranış AKP Hükümetinin Milli Eğitim Bakanlığının 12 yıldır eğitim alanında gerçekleştirdiği değişikliklerle nasıl bir eğitim istediği ile tam anlamıyla uyumludur. Geleneksel olarak Milli Eğitim Şuraları, Talim Terbiye Kurulu tarafından gerçekleştirilir. Talim Terbiye Kurulu, AKP Hükümetinin gerçekleştirdiği yasal değişikliklerle artık Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim ve öğretim konusunda ‘beyni’ olma özelliğini yitirmiştir. Eğitim ve Öğretimin içeriğine, kullanılacak materyallere, müfredatlarına ilişkin doğrudan karar alamayan bir kurul haline getirilmiştir. Kurumsal yapısı Bakanlığın sahip olduğu her hangi bir genel müdürlük ile aynı düzeye indirilmiştir. O nedenle bu kurumun düzenlemiş olduğu son iki Şura, milli eğitim tarihimizde yer alan Şuralarla aynı kategoride değerlendirilemez. Olsa olsa Talim Terbiye Genel Müdürlüğü’nün düzenlemiş olduğu bir sempozyumdan başka bir şey değildir. Bu iki toplantıyı Şura olarak adlandırmak, geçmişte yapılan Şuralara saygısızlıktır.
KARMA EĞİTİM
Kendi eğitimcilerine ‘karma eğitimi’ tartıştıran bir kurum Türkiye Cumhuriyeti’nin milli eğitim kurumu olamaz. Milli Eğitim Bakanlığı kendi etkinliğinde ‘karma eğitim’in zararlı olduğu ve kaldırılması gerektiği gibi bir saçmalığa ev sahipliği yapamaz, böyle bir akıl dışılığı kendi bünyesinde tartıştıramaz. Çünkü ‘karma eğitim’ bizim okul ve çocuğa bakışımızın en önemli göstergesidir. Biz okullarımızı sadece bir öğretim kurumu değil çocuklarımızın toplumsallaşmasında en önemli katkıyı sağlayan eğitim kurumu olarak görmekteyiz. Biz çocuklarımıza onların cinsiyetleri üzerinden bir eğitim hizmeti sunmayı, onları cinsel kimlikleri üzerinden ayrıştırmayı kabul edemeyiz. Geleceğin toplumunu oluşturacak olan bu çocukların, ileriki yaşamlarında toplumda erkek ve kadın olarak birlikte ve eşit koşullarda yer alacakları gerçeğinden hareketle eğitim ortamlarında bu yaşama hazırlamayı ilke olarak benimsemiş bir ülkeyiz. Kadın erkek eşitliğine inanmayanlar, eşitliği fıtrata aykırı bulanlar ve onların uzantıları bu gerçeği değiştiremez.
İstanbul Film Festivali başladı
17.Randevu İstanbul Uluslararası Film Festivali önceki akşam Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki açılış töreni ile başladı. TURSAK Başkanı Yiğitgil, “Sinema sanatının sansür kabul etmez, en özgür ve en akılcı sanat disiplini olduğunu” söyledi.
TURSAK vakfı tarafından düzenlenen festivalde vakıf başkanı Engin Yiğitgil’in açılış konuşması dikkat çekiciydi. Kültür ve sanatın bir bakıma “uzlaşma”, “birlikte, mutlu bir yaşamın temeli” olduğunu belirten Yiğitgil, İbn-I Sina’yı anımsatarak “aklın cesaretle kullanılması” gerektiğini de sözlerine ekledi. Başkan Yiğitgil, Tursak’ın yıllardır stk, özel sektör ve devlet üçgenini kurmaya çalışarak sanatı, sanatçıyı koruduğunu ve sivil toplum kuruluşlarının, 100. Yılını kutlayan Türk Sineması adına ne denli önemli olduğunu vurguladı. Sinema-tarih buluşması adıyla da bilinen festivale ve vakfa danışmanlığıyla katkıda bulunan Prof.Dr.İlber Ortaylı konuşmasında, ülkemizde müzeciliğin ileri toplumlardaki gibi hakettiği itibara sahip olması gerekliliğine dikkat çekti. Demir Karahan, Selda Alkor, İsmail Kalkan’a verilen emek ödüllerinin yanı sıra ulusal ve uluslararası arenada tanınan Sabancı Müzesi müdürü Sayın Nazan Ölçer’e verilen ‘onur ödülü’, tarih-kültür-sanat dayanışması adına oldukça anlamlıydı. Gecede ödül alan genç yönetmen Onur Ünlü ise samimi, insancıl konuşmasıyla bol alkış topladı. Açılış filmi Andrea di Stefano’nun yönettiği 'Kayıp Cennet' olan ve 11 Aralık’a kadar sürecek festivali, İstanbullu sinemaseverlerin kaçırmamaları önerildi.Pınar MERTERKEK
Paylaş