Yalçın Bayer: ‘Kan konuşmaz mürekkep yazar’

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

Orhan Taşanlar, Bursa Valiliği'nden merkeze alınırken; gazetecilere söylemediğini bırakmadı:

‘‘Vampir misali hálá ağızlarındaki kan akıyor.’’

Basına 'en büyük çete' yakıştırmasını getiriyor.

O zaman adama sormazlar mı?

‘‘Basına bu sözleri yakıştıran bir vali önce Nazire Dedeman ve ailesinin gazetelere verdiği 'Kamuoyuna' başlıklı ilanını (28.9.1999) iyice okumalı, sonra da bu medya beni neden çok eleştiriyordu diye düşünmelidir.’’

Nazire Dedeman, oğlu Umut Dedeman'ın Ankara'da öldürülmesi üzerine ne diyordu?

‘‘Olay, savcılık ve emniyetçe tutanaklara 'kaza' diye geçiştirilmiştir. Toplanması zorunlu deliller toplanmamıştır. Olayın geçtiği ev keşif yapılmadan, sanığın ailesine teslim edilmiştir. Olayın oluş nedenine ilişkin ciddi iddialar ve ihmaller hiç soruşturulmamıştır...’’

Taşanlar'ın Ankara ve İstanbul Emniyet Müdürlükleri ile Bursa Valiliği dönemlerinde çok şeyler yazıldı hakkında...

'Baba'nın bile bazı anlatılanlar karşısında görevden alınmasına itiraz edemediğini söylüyor Ankara'daki meslektaşlarımız.

Taşanlar'ın bilmediği bir şey var anlaşılan:

Gazetecilerden damlasa damlasa mürekkep damlar...

Gazetecilerin parmak izlerinde bazıları gibi kan izi yoktur.

Gazeteci Metin Göktepe'nin alnındaki kan hálá damlıyor.

Göktepe'nin öldürülmesinde görevini kimler ihmal etti? Kamuoyunu kim yanılttı? Suçluları uzun süre kim sakladı?

Taşanlar herhalde mürekkeple kanı karıştırıyor.

Mürekkep silinir, fakat kan leke gibi kalır insanların alınlarında.

Taşanlar, başından geçenleri, devlet içindeki çeteleri bir gün kitaplaştıracağını söylüyor.

Merkeze alındığı haberini yazan BRT muhabiri Soner Arıkanoğlu ile Haber Müdürü Gürkan Zengin'in onurlarını ortaya koyarak neden istifa ettiklerini, Bursa'da kendisini eleştiren bazı medya mensuplarının sonradan nasıl ve neden yağcılık yaptıklarını da yazacak mı acaba?

Dediği gibi ülkede 'çeteler' varsa şimdiye kadar niye sustu Taşanlar? Çuvaldız kendisine battığı için mi?

Kitabını bekliyoruz.

Nazım Hikmet ne demiş: ‘‘Kan konuşmaz, mürekkep yazar.’’

Toplumsal Parkinson

SAYIN Başbakan'ın Parkinson mu, Alzheimer mi olduğu yerine, Türk toplumunun beyinsel felce uğrayıp uğramadığı, bunun nedenleri üzerine tartışılmalıdır.

200 yıllık Batılılaşma serüveninin sonunda gelinen yer neresidir?

Toplum neden bu denli, unutkan, şaşkın ve çaresizdir?

Toplumsal Parkinson'un son durağı neresi olacaktır?

Türkiye'de konuların özüyle, derinlenmesine uğraşacak bilim yok mu?

Kim bilir belki de her şey olup-bittikten sonra bazıları hayal meyal hatırlayacaklardır; depremi, çeteleri, ahmaklığı ve duyarsızlığı...

Nazmi KAVASOĞLU-BERLİN

Kaç fay var?

BU konudaki tartışma çok yersiz. Dr. Fercan E. Kalkan'ın Teksas A&B Üniversitesi'nde Marmara Denizi ile ilgili doktora tezi, 'Structue and stratigraphy of Marmara Sea, Offshore Turkey' çok net bir şekilde, kesinlikle tartışma bırakmayacak şekilde Marmara'da üç veya daha fazla ana fay hattının olduğunu gösteriyor. Tez ortadadır; herkes inceleyebilir. İstanbul asla ve asla İzmit gibi bir tek fayın kontrol ettiği bir deprem bölgesi değildir.

F. KALKAN

Durmuş'tan 'ödül' dağıtmaya devam

SAĞLIK Bakanı Osman Durmuş, Kayseri Erciyes Tıp Fakültesi'ndeki eylemlerinden ötürü 'çete' oluşturmaktan yargılanan Doç. Dr. Nusret Akyürek'i, Ankara Hastanesi'ne başhekim olarak atadıktan sonra, genel cerrahi bölümünden Prof. Abdullah Sağlam'ı da, geçen yıl girdiği şeflik sınavını kaybetmesine karşın Beyoğlu Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Şefliği'ne getirdi ya...

Şimdi kendisine soralım:

1983 yılında Kayseri Tıp Fakültesi Anatomi ve Genel Cerrahi öğretim üyeliği için yaptığınız başvurunun, dönemin genel cerrahi bölüm başkanı Prof. Dr. Yaşar Yeşilkaya tarafından reddedildiğini... Yeşilkaya'nın 1996'da özel otomobili ve evinin camlarının kırıldığını... Bu olayla ilgili olarak polise ifade veren eski yandaşınız Mustafa Pusmaz'ın bu saldırıyı Doç. Dr. Nusret Akyürek ile Musa Serdar Çelebi'nin teyzesinin oğlu Yrd. Doç. Ömer Şakrak'ın azmettirdiğini iddia ettiğini... unuttunuz mu!

Sanmıyoruz. Peki, bu ödüllendirme neden?

Çevre cezaları artırılıyor

OKURUMUZ Nurettin Kaptan'ın aradığı, ANAP Milletvekili Ediz Hun ‘‘Ankara'dayım; Çevre Komisyonu Başkanı olarak yoğun bir çalışma içindeyim’’ diyor. Çevre Kanunu'nun güncel koşullar ve çağdaş gelişmeler nedeniyle yeniden düzenlendiğini, bakanlık teşkilat yasasını hazırladıklarını, Hayvan Hakları Kanunu'nun görüşülmek üzere Meclis gündeminin 33. sırada yer aldığını, petrol kirliliği ile ilgili tazminat ve fon konularındaki iki kanun tasarısının komisyondan geçtiğini belirterek, depremle ilgili çalışmaları konusunda şöyle konuşuyor:

‘‘TÜPRAŞ, AKSA, İZAYDAŞ molozların çevreye duyarlı olarak bertarafı ve yeniden kazanılması gibi konuları komisyonumuz takip etmektedir. Komisyon olarak bakanlık Kriz Merkezi ile karşılıklı bilgi alışverişi içinde, gerekse arazide bizzat incelemelerde bulunarak ve TBMM Deprem Araştırma Komisyonu'nun çalışmalarında yaşanan ve gelecekte olması muhtemel çevre sorunlarına dikkat çekerek, deprem bölgesindeki çevre sorunlarını değerlendirmeye devam etmektedir. Gelecek hafta görevlerini ihmal edenlerle ilgili olarak Çevre Kanunu'nda yer alan idari nitelikteki cezaların arttırılması ve hürriyeti bağlayıcı cezaların konulması hakkındaki kanun teklifi komisyonumuzda görüşülecektir.’’

2 dersten kal tam taksit öde

ÖZEL Bilgi Üniversitesi 2. sınıfından bir öğrenci yazıyor:

‘‘4 dersten bütünlemeye kaldım, iki dersten geçemedim. Not ortalamam iyi olmasına rağmen 3. sınıfa geçemedim, sınıfta kaldım. Hiçbir üniversite iki dersten geçemedi diye öğrencisini sınıfta bırakmıyor. Sorduğumda 'Alttan ders alınmıyor’’ diyorlar. Eğitim sistemlerinin İngiliz sistemi olduğunu ve bir dersten kalınca bile sınıfta kalınacağını savunuyorlar. Burası Türkiye! Neden İngilizler'in sistemi ile eğitim veriliyor, anlamıyorum. Alttan ders alıp bir üst sınıfa geçmek istiyorum, fakat bunun mümkün olmadığını sadece iki ders için tüm yılın parasının ödeneceğini söylüyorlar. Bilgi Üniversitesi'nin yıllığı 6.500 dolar. Tüm yıl boyunca iki ders okuyarak bu ödemenin ne kadar ağır bir cezalandırma olduğu herkesin kabul edeceği bir gerçek. Bu gerçeklerin altında başka maksatların yattığını herkes anlayabilir.''

TEŞEKKÜR... Kızım Esra Başar'ın, İÜ Çapa Tıp Fakültesi 'Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı'ndaki tedavisi süresince yakın ilgi ve alakalarını gördüğümüz dost ve şefkatli insanlar başta Başkan Prof. Gündüz Gedikoğlu olmak üzere Dr. Tuba Güven'e, Dr. Semra Cankardeş'e, öteki uzmanlara, yardımcılarına, hemşireler ve laborant görevlilerine candan teşekkürü bir borç bilirim. Allah sizden razı olsun.

Mustafa BAŞAR-İSTANBUL

ESKİŞEHİR Akademi Mensupları Derneği, 3.10.1999 Pazar günü saat 14.05'de Mithatpaşa Caddesi, 19/3, Kızılay-Ankara adresinde yapılacak 4. Olağan Genel Kurulu'na mezunlarını bekliyor.



Yazarın Tüm Yazıları