Japonya, nasıl balık tutuyor

JAPONLAR balıkçı millet...

Haberin Devamı

Okyanusta avlanmayı seviyorlar. Uzak denizlerde avlandıkları için yolculukları çok uzun sürüyor. İlk zamanlar tuttukları balıkları istifleyip taşımışlar. Ancak yolculuk uzun sürünce balıklar hem ezilmiş, hem de kokmuş. Daha sonra balıkçı gemilerinin içine dev havuzlar yapıp balıkları bu havuzlarda canlı taşımayı düşünmüşler. Başarmışlar da... Ancak bu sefer de balıklarda hareketsizlikten aşırı yağlanma olmuş. Aşırı yağlı balık lezzetsiz oluyormuş. Daha sonra bu havuzun içine avlananlardan daha büyük ve onları yiyen balıklar koymuşlar. Yani büyük balık, avlanan küçükleri kovalayacak, avlanan balıklar hareketsiz kalmayacak. Taşınırken de canlı kalacak. Böylece avlanan balıkların çok az bir miktarı büyük balıklar tarafından yeniyormuş. Sonuç olarak bu katlanılabilir bir oranmış.

İşletme mantığını ve işletmecilik kurallarını doğru kullandığınız zaman başarı mutlaka gelecektir. Japonlar çok mu zeki, bilemem. Bildiğim tek şey var, adamlar oyunun kurallarını biliyor ve ona göre oynuyorlar. Balıkçılık olayında olduğu gibi, işlerinde klasik yöntemden başlayıp gerekli gördükleri gelişmeleri, işlerinin aksayan yönlerine göre düzenleyip sonuca gitmişler. İşletmecilik, ekonomi biliminin belkemiğini oluşturur. Japonlar bunu iyi biliyor ve bilmekle kalmayıp uygulamada da başarı sağlıyorlar. Ekonomik gelişme zor iştir; lafla olmaz. Adamların göstergeleri, doneleri, rakamları her konuda geliştiklerini gösteriyor. Bizde birileri çıkıyor ve 2050 Türkiye’nin yılı olacak, 2050 yılında Türkiye’de şunlar şunlar olacak şeklinde konuşuyor. Ortada ne bir veri, ne bir proje ve ne bir kadro var. Yani bir sürü yok yok yok. O zaman sonuç da yok olur.

Örnek alalım. Amerika’yı tekrar keşfetmeye gerek yok. Her şeyin örneği elimizde.

Ozan CAMCI

Aşkı uğruna 1 milyon balon salacak

EKREM Batur, Didim’de CD, kaset satan bir genç. Didim’de bir mobilyacı dükkánında çalışan ‘Hacer’e áşık. Kendisini ‘dünya vatandaşı’ olarak kabul ediyor; sevgisiz yaşayamayacağını söylüyor.

Geçen gün ATV’de Esra Ceyhan’ın programında konuşuyordu. Sıkıntılı, keyifsiz bir hali vardı; sonra bizi ziyarete geldi, üzgündü, kafasının karışık olduğunu söylüyordu.

‘Ah be abi, 20 Kasım geliyor. Hacer’le tanışmamın yıldönümü. Bir etkinlik yapmak istiyorum’ diyor ve devam ediyor:

‘Ben bu kızla tanıştım; ama babası inat edip vermiyor. Geçen ay 19. kez dayımla istemeye gittik, babası boşuna isteme, vermem, dedi. Ne yapayım? Hacer, feminist kimliğini kazanmadığı için bana kaçamıyor; böyle bir yapıda olsaydı kaçardı. Ama ben onu seviyorum, o da beni seviyor. Evine her gün 10 gül gönderiyordum; ama babası inatçı. Dövdüğü çiçekçi 18 gün rapor aldı. Şimdi çiçekçiler de Hacer’in evine gitmeye korkuyorlar. Yani böyle bir çıkmaz içindeyim. Böyle giderse ikimiz de kanser olacağız. Üzerine ‘Seni seviyorum Hacer’ yazan 1 milyon balon aldım, 20 Kasım’da havaya salacağım. Hacer’le evleninceye kadar www.seniseviyorumhacer.com adlı sitemde aşk yazılarım devam edecektir.’

Berlin’de Sony’nin başına gelenler

BERLİN’den Mehmet Kızılkaya, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a bir not göndermiş. Diyor ki:

‘Berlin Eyalet Hükümeti, Berlin’in ortasındaki bir arsayı, ‘yeter ki sen gel, istihdam yarat’ diye bedava Sony şirketine verdi. Sony buraya alışveriş merkezi, sinema, konut ve büro yaptı. Bu arada AB Rekabet Kurulu, bu rekabet kurallarına aykırı diye müdahale edip Sony’yi, arsanın değeri olan 30 milyon markı Berlin Eyaleti’ne ödemeye mahkûm etti. Bu olay 10-12 sene önceydi. İstanbul’daki gökdelen tartışmaları sırasında bunu Sayın Kadir Topbaş’a hatırlatırım.’

Herkese bir psikiyatr gerekebilir

CHP Grup Başkan Vekili Haluk Koç’un, Başbakan için ‘Sizin bir psikiyatriste ihtiyacınız var’ demesi neden ayıp ve cezayı gerektiriyor, anlayamadım.

Her yorgun ve stresli insanın psikiyatra ihtiyacı olabilir.

‘Sizin bir dahiliyeciye ihtiyacınız var’ demek ne kadar doğalsa bu da o kadar doğaldır.

‘Deli=psikiyatr’ kavramından artık vazgeçelim. Ağır yorgunluğu, stresi (bir mide kanaması, bir kalp krizi olmadan) ehil ellerde tedavi ettirmeyi Avrupa vatandaşları gibi öğrenelim.

Canan Elti Psikiyatr FRANKFURT

Karanlık İstanbul

B İR süredir İstanbul’da sokak, cadde, alt geçit ve kavşak gibi önemli yerlerde gece lambaları yanmıyor. Örnek vermek gerekirse; TEM’den Kozyatağı E-5’e bağlanan yol, İnönü Caddesi, Ümraniye ve TEM’e bağlantı yolları; Avrupa yakasında Dolapdere’den Mecidiyeköy ve Boğaziçi Köprüsü’ne bağlantı yolları...

Bu sorun hem araç trafiği ve yol güvenliğini riske sokuyor hem de yayaları kapkaç ve gasp tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.

İstanbul yollarını aydınlatmak Büyükşehir Belediyesi’nin mi yoksa Karayolları’nın mı görevi? Birinin bu görevi kısa zamanda üstlenmesi gerek.

Devrim PEKYALÇIN

GÜNÜN SÖZÜ

‘Hızlı ve uzun yol almak istiyorsanız, üstünüzdekileri çıkarıp hafifleyin. Tüm hınçlarınızı, kıskançlıklarınızı, hoşgörüsüzlüklerinizi, bencilliklerinizi ve korkularınızı atın üstünüzden!’

(Cesare Pavese)

Biliyor musunuz

PROF. Hakkı Keskin’in Sol Parti’den Almanya Federal Meclisi’ne milletvekili seçilmesinden sonra bıraktığı Almanya Türk Toplumu (TGD) başkanlığına, şimdiye kadar başkan yardımcılığını üstlenmiş olan Kenan Kolat’ın getirildiğini...

DÜNYADA dakikada 1 kişi AIDS’ten ölüyor... AIDS’li hastaların sadece yüzde 12’si tedavi görebiliyor. Önümüzdeki 5 yıl içinde AIDS’li sayısının yüzde 150 aratacağı öngörülüyor. ‘Bana bir şey olmaz’ demeyin, www.aidsdernegi.org.tr sitesini ziyaret edin.

MESAJ PANOSU

MANAVGAT’ta oturuyorum. Posta İşletmeleri Teşkilatı’nın temposundan şikáyetçiyim. Antalya’dan gönderilen mektup tam 9 günde Manavgat’ta şehrin en merkezi yerindeki evimize ulaştı. Antalya-Manavgat arası 75 km, ortalama bir araçla en fazla bir saat sürer. Mühendisler Odası’ndan gelen etkinlik davetlerinin tamamını bu gecikme nedeniyle kaçırıyorum.

Enis ERDOĞAN

Yazarın Tüm Yazıları