İşte gerçekler

(Sayın Bakanımız Ertuğrul Günay’a...)

AVRUPA baskınızda seneler önce Avrupa turizm fuarlarında da devamlı yazmış olduğunuz gibi yine bu seneki kitap fuarında da aynı olayların yaşandığını konu ettiğiniz için teşekkürler.

Ben Düsseldorf’ta yerleşik fuar standları inşa ve dekorasyonu yapan firmam ile 13 senedir yalnız Türk ihracatçılarına başarıyla hizmet vermekteyim... Ve kitap fuarlarını da Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB) ile birlikte 2000’den bu yana özel dizayn 2 renk ahşap olarak yaptık...

İki sene öncesine kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı, TYB üzerinden ödemelerimizi yaptı.

Geçen sene aynı bakanlık modüler sistem standart bir malzeme ile kendi standını yaptırdı, TYB için biz ayrıca aynı standı son kez yaptık ve bu sene bakanlık konu ettiğiniz şekilde tek stand ile katıldı.

Bu göreve talip olmak için yetkili olduğu bildirilen Frankfurt Konsolosluğumuzu defalarca aradım. Fakat hiç kimseye ulaşamadım. Ulaştığımda bir pazartesi günüydü ve kendisi "Geçtiğimiz perşembe ihale açılmış. Ben yoktum. Sizin haberiniz olmadı mı? Araştırayım, size döneyim" dedi. Bir saat sonra aradığında "Maalesef bugün son günmüş. Yetiştiremezsiniz. İlginize teşekkürler" diyerek telefonu kapadı.

Yani perşembe günü ihale açılıyor; 4 gün süre veriliyor. Ve bu süre içine hafta sonu tatili sokuluyor. Pazartesi günü sona eriyor. İki günde proje hazırlamanın, teklif yapmanın mümkün olamayacağı herkesce malum...

Ben yine de TYB’nin ülkemize yakışır bir katılımı gerçekleştirme tercihiyle ve onların aracılığıyla

özel dizayn iki renk ahsap projemizi müsteşarlığa ilettim.

Bu kalitede bir stand için de Euro 200/m2’nin altında bir fiyat teklif ettim ve sonuç alamadım.

Siz herhalde o beğenmediğiniz stand için ne paralar harcandığını biliyorsunuzdur. Bir karşılaştırınız ödenen parayı ve yapılan standın kalitesini...

Yıllar önce Sn. Erkan Mumcu bakandı.

Düsseldorf Boot Fuarı için de yine Frankfurt Konsoloslugumuz’a DM 250/m2 teklif vermiştim. Ve sonra bakanlığın yazılı resmi raporunda aynı fuardaki milli stand için DM560/m2 ödendiği açıklandı.

Sizin ve hepimizin bildiği bu gerçekleri yazmak halkmızla paylaşmak tabii ki hepimizin görevi... Fakat hükümetler değişse de bu işler değişmiyor. Değişmeyecek... Bu da bir gerçek. Yine de elinize sağlık.

Dr. Mehmet S. SUNDER-

Mess & Service Spezial e.k.

Grafenberger Allee 340, 40235 DÜSSELDORF


Kral Abdullah’a var Necdet Sezer’e yok

İLGİLİ yasaya göre şeref madalyası, Bakanlar Kurulu’nun teklifi, Cumhurbaşkanının tevcihi ile "Türkiye Cumhuriyetinin bekası, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, toplumun huzuru, birlik ve beraberliği için yurt içinde veya yurt dışında üstün feragat, fedakarlık, başarı ve yararlık gösteren Türk ve yabancı uyruklu kişilere" veriliyor.

Bugüne kadar ödül alan yabancı liderler Haydar Aliyev, Alia İzzet Begoviç, Hüsnü Mübarek, Franjo Tudjman (Hırvatistan), Eduard Şevardnadze, Bill Clinton, Rauf Denktaş ve son olarak da

Abdullah Bin Abdülaziz El Suud... İçerden Genelkurmay Başkanları İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hilmi Özkök ve Cumhurbaşkanı olarak Süleyman Demirel... Görevi süresini tamamlayan Ahmet Necdet Sezer’e ise bugüne kadar şeref madalyası verilmedi.

Sormak gerekiyor, ödül alma kriterlerine uygun olarak S.Arabistan Kralı ne yaptı da ödüle layık görüldü?

Bu konuda Kekevi diyor ki:

"Çünkü benim bildiğim Suudi’ler tutarlı ve ilkeli insanlardır.

Tutarlı bir insan düşüncelerinin, yaşam tarzının, tutumunun zıttı olan bir insanın adıyla da olsa verilen o madalyayı almaz. Ola ki niyetler başka ola!

Mandela gibi..."

Ama aldı!

EL KADI VEYA MAKDUM

NE
ayıp yahu, bu hükümet nasıl olur da Başkan Bush’tan önce Bin Abdülaziz’e ’Devlet şeref’ madalyası verir? Yok ille de yel yepelek entarili bir erkeğe verilecektiyse bu neden hükümet başı Tayyip Erdoğan’ın kefil olduğu El Kadı veya Şeyh Makdum değil? Kınıyorum! Melike F.K.

GÜNÜN SÖZÜ

Sabah insanların gözünü açar açmaz ’piyasalarla’ uyanır hale geldiği, hatta ’askeri muhtıraların’ bile borsanın kapanış saatine denk gelsin diye gece yarısından sonra verildiği bir ülkede hükümet hálá ’ucuz enerji’ yutturmacası içinde. ’Nükleer yalanlar’ işte böyle bir şey demek ki... Nükleer santralların tehlike boyutlarını ise bilmem tekrarlamaya gerek var mı..."

(Yalçın ERGÜNDOĞAN)
Yazarın Tüm Yazıları