Paylaş
Rapora göre tekstil, hazır giyim, inşaat, turizm gibi sektörlerde bu oran yüzde 30’lara kadar çıkıyor. Kâğıt üzerinde varlıklarını sürdüren bu şirketler kimi zaman gerçekten faaliyetlerini sürdüremeyecek duruma gelmiş ve terk edilmiş şirketler oluyor. Ancak genel trendin aksine Türkiye’de çok sayıda şirket zaten zombi olmak için kuruluyor. Hileli finansal yöntemlerle krediye erişim için kullanılan bu şirketler, bankalara ve piyasaya borçlandıktan sonra ortadan kayboluyor. Zombi şirketlerin diğer bir varoluş motivasyonu ise devlet teşviği ve vergi istisnalarından yararlanmak.
TESPİTİ HALİNDE CEZASI ÇOK AĞIR
Hile Denetimi ve Adli Muhasebe Uzmanı Fikriye Aslan, bu işin Türkiye’de ticari bir yönteme dönüştüğünü, boyutları itibariyle ciddi bir piyasa bozucu etki yarattığını söylüyor. Suiistimal için en sık kullanılan yol ise hileli finansal raporlama.
2011 yılından bu yana hile denetimi alanında çalışan Fikriye Aslan’a göre, Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran temel faktör hileli finansal yöntemlerle zombi şirketlerin bilerek yaratılıyor olması. Bu durum ekonomik gerekçelerle dara düşmüş şirketlerle kötü niyetli şirketlerin birbirine karışmasına sebep oluyor. Aslan’a göre zombi şirketleri de kendi içinde kategorize etmek gerekiyor. Çeşitli hacizler sebebiyle fatura kesemeyecek duruma gelmiş ve terk edilmiş şirketleri ayıklamak lazım. Aslan, “Bunların varlığı piyasa için ciddi bir risk oluşturmuyor” diyor.
Hile ve suiistimal maksatlı kurulmuş bu zombi şirketlerin tespit edilmesi durumunda çok ağır cezalar veriliyor. TCK’nın 158’inci maddesi bu işin organize olarak yapılması durumunu nitelikli dolandırıcılık olarak tanımlıyor ve para cezası ile birlikte hapis cezası da veriyor. Yine Vergi Usul Kanunu’nun 359’uncu maddesi de vergi kanununa muhalefetten hapis cezası öngörüyor ve elde edilen haksız kazancın en az iki katı kadar para cezası içeriyor.
GÜNÜN SÖZÜ
İNSAN OLMANIN TADI
“KARANLIK olmayın, kin tutmayın, güzel bir insan olun, kalbinize ferahlık verin, düşüncelerinizi serin tutun, aklınıza ilk geleni söylemeyin, vicdanınızı sevin ve rahat olmasına özen gösterin. Dünü unutmayın ama dünde takılıp kalmayın. İnsan olmanın tadını çıkarın.”
YÜKSEK ÖĞRENİMDE ÜCRETLEME
TÜRKİYE’de iki tür yükseköğretim kurumu vardır. Biri devlet tarafından, yasa ile kurulan, kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip ‘üniversiteler’. Öteki de kazanç amacına yönelik olmamak koşulu ile yasada gösterilen usullere göre, vakıflar tarafından devletin gözetim ve denetimine bağlı kurulabilen ‘yükseköğretim kurumları’dır.
Anayasaya göre vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları; ‘kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe’ sahip kurumlardan olmadıklarından üniversite olarak adlandırılamazlar.
ÖNERİ
Vakıf yükseköğretim kurumlarının kazanç amacı güdemeyeceği Anayasa madde 130’da ve 2547 sayılı yasada yer almış bulunmaktadır. Vakıf, Türk Uygarlık Yasası’na göre, gerçek ya da tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleri ile oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır. Ve vakıf yükseköğretim kurumları, dolaylı biçimde ‘kamu tüzel kişiliğe’ terfi ettirilmişler, resmi plaka taşır kılınmışlardır. Bu nedenle, ücret tarifelerinin, üniversitelerdeki ‘cari hizmet maliyeti’ne eşdeğer kılınması ve bunun öğrenci ile vakıf tüzel kişiliği arasında paylaşılması gerekir.
Örneğin 2024-2025 öğretim yılı için fakültelerin cari hizmet maliyetleri 67 bin 288 TL ile tıp ilk sıradadır. Buna öğrencinin katkısı, 2 bin 557 TL’dir. Aradaki farkı devlet ödemektedir. Aynı tarife, vakıf yükseköğretim kurumları tarafından da uygulanmalı, cari hizmet maliyetinin devlete düşen kısmı ise vakıfça karşılanmalıdır. Anayasada yazdığı gibi, sosyal hukuk devleti ise yükseköğretim alanındaki kurumlaşma ve kurallaştırmalarını yeniden kurgulaması gerekmektedir. Prof. Dr. Mustafa ALTINTAŞ
MESAJ PANOSU
- Belediyelerin SGK’ya olan borçları tahsil edilecek mi, ertelenecek mi? Türker ABBAS
- SİYASİ ahlak yasasının bir an önce çıkması şart. Böyle saçmalık olmaz! T. GER
SDD, TÜZÜK KURULTAYI’NA HAZIRLANIYOR
CHP TÜZÜĞÜ DEMOKRATİK ZEMİNDE İNŞA EDİLMELİDİR
SOSYAL Demokrasi Derneği, kuruluş amacı doğrultusunda, sosyal demokrasi ve evrensel sol değerlerin, toplum yaşamında düzenleyici bir rol edinmesi konusunda çalışmalarını sürdürdüklerini açıkladı. Bugüne kadarki ortak birikimi de ele alarak, ‘neler olmalı’ diye bakılacak olunursa, üye, delege ve delege seçimi güvenliği konusundaki söylemleri şöyle:
NE YAPILMALI
Özetle... Tüzüğün genel ilkelerine göre sağlıklı bir üye yapılanması sağlanmalı; hukuk tabanlı olmalı; kurultay delegeleri il delegeleri arasından seçilmeli; ilçe ve il yönetim kurullarına eşlerin de katılmasına izin verilmeli; kadınların siyasete katılmaları ve ilerleyişleri kolaylaştırılmalı; önseçim mekanizması hayata geçirilmelidir; PM’de çarşaf liste esas olmalı; blok liste ile seçim zorlaştırılmalı; PM üyeleri, genel başkana tanınacak yüzde 15 oranında bir kontenjan dışında kurultay delegeleri arasından seçilmeli; MYK üyeleri (15 artı 5) kişiyi geçmemek kaydıyla PM içinden seçimle ve MYK üye sayısının salt çoğunluğu ile seçilmeli, genel başkana 5 kontenjan ayrılmalı; genel sekreter PM içinden aday olacaklar arasından üçte iki çoğunlukla seçilmeli ve güçlendirilmeli; milletvekillerine dönem sıralaması getirilmelidir.
Paylaş