Haberim olmadan vergi dairem değiştirilmiş

ŞU günlerde, Mart ayı yani vergi beyan ve ödeme ayı, olduğu için ben de bir vatandaş olarak, 25 marta kadar süre olmasına rağmen, önceden beyannamemi doldurarak, yıllardır yerini ve yolunu bildiğim Başkent Vergi Dairesi’ne gittim. İşimi erken tamamlar, sonra da günlük işlerime devam ederim diyordum.

Haberin Devamı

Ben Çayyolu’nda oturuyorum, Başkent Vergi Dairesi, Kavaklıdere’de, meclisin karşısındadır. Beyannamemin usule uygun doldurulduğu kontrol edildikten ve onaylandıktan sonra macera başladı.

Gelir İdaresi benim vergi dairemi değiştirerek, Doğanbey Vergi Dairesi yapmış, olur ya bir bildiği vardır... Hem de tam vergi ayında bu olunca ve koskoca Doğanbey Vergi Dairesi, Ulus Rüzgarlı Sokak’tan apar-topar Kavaklıdere’ye gelir ve üç vergi dairesinin olduğu binalara ite kaka yerleştirilince daha da acil durum vardır diye düşündüm.

Doğanbey Vergi Dairesi beyanı kabul etmedi, senin kaydın hala Başkent’te dedi. Gittik Başkent’e, dediler ver bir dilekçe kaydını sildir, yahu... Hepinizin önünde bilgisayar, bu nasıl bir iş... Dilekçe verildi; sicil elle kayda girdi. Gerekçe de komik. Benim adres değişmiş. Yok öyle birşey diyorum, sen bizden iyi mi bileceksin diyorlar.

Git Doğanbey’e dediler, dur bakalım ver orda da bir dilekçe, imzalat müdüre, havale kayda, ver sicile ve bekle, niye sistem durdu. Zaten benim muamelem babadan kalma usulle yürüyor, bilgisayar sistemi zaten devre dışı, olsun bilgisayar elektrikli daktilo oluyor. Uzun bir bekleyişten sonra sicil müjdeyi verdi, iş başladı, vergi no’su, vatandaşlık no’su, nüfus kağıdı seri ve no’su ayrı ayrı sorularak kayda girmek üzere dilekçem üç kere gitti, geldi.

Sonunda Doğanbey’e transfer olduk. Tahakkukumu elime aldığımda aradan 120 dakika geçmişti.

İşlerini son güne bırakanları uyarmanızı istiyorum.

Bu aralar vergi dairelerine uğrasın mükellefler.

Egemen TAYLAN-Y.Mimar

GÜNÜN SÖZÜ

"Tarikatcılık korsan bir peygamberliktir. ’Gecekondu İslamı’ yaratanlar artık aradan çıkmalıdırlar."

(Doç. Dr. Şahin Filiz)

Mantığını bulamıyorum

BAŞBAKAN Erdoğan "En az 3 çocuk doğurun.
Türk milletinin kökünü kazımak istiyorlar" demiş.

Sayısal çoğunluk sağlamakla dünyaya hakim olunsaydı, 1 milyar 200 milyon müslümana karşılık sadece 13.5 milyon Yahudi’nin dünyaya her alanda hakim olmasını açıklayamazdık.

ABD’nin üst yönetiminin Yahudiler’de olduğu, bilim alanında pek çok bilim adamı yetiştirdikleri(Einstein v.b), ülkemizin savunması için bile onlardan insansız uçak v.b. almak zorunda kaldığımızı, bilgisayar, genetik ve tarım alanında en ileride olduklarını görmezden gelemeyiz.

Müslümanlarınsa 1.2 milyarlık insan nüfusuna rağmen dünya siyasetinden, bilimine, ekonomisine, tarımına ne kadar katkı yaptığı sorgulanmalıdır.

İslamiyet maalesef Farabi, Fuzuliler’den sonra fikir dini olmaktan çıkmış, zikir dini halini almıştır.

Dinin bilimden daha ön plana çıktığında dünyanın, özgürlüğün sorgulanamaması ve her olaya dini açıdan bakılması nedeniyle insanlığa katkı bırakılamamaktadır.

İşte bu nedenle 13.5 milyonluk (İstanbul kadar) nüfus başarılı olup dünyada söz sahibi olurken, sayısal çoğunluğu başarı gibi gören müslüman nüfus tam tersine sayısal fazlalık nedeniyle her geçen gün daha sağlıksız yaşam, daha kötü eğitim, daha az gelirle karşı karşıya kalmakta ve dünyada sadece yaşayıp ölmekte, insanlığa katkı bırakamamaktadır.

Ersoy ÖNGÜN

TUİK’in açıklaması neyi ifade eder ki

Haberin Devamı

TELEVİZYON ana haber bültenlerinde, 77 yaşında, bir ton hurda kağıt toplayıp 50 YTL kazanabilmek için çabalayan teyzeyi, ağlayarak izledik. Şimdilik açlık sınırında değil ama yoksul emekliler olarak, kerhen halimize şükrettik!

AB’ye uyum için TÜİK’in yeni yöntemle kişi başına düşen milli geliri yüksek göstermesi ne ifade eder? Ailelere en az üç çocuk tavsiye edenlerin, sanki başka dünyanın insanıymış ve en yetkili değilmiş gibi hareket etmeleri şaşkınlığı arttırıyor. Gerçek, bütün çıplaklığıyla Beyoğlu’nun göbeğindeki dramla orta yerde!

Kimi kandırıyoruz?

Mete ALP

Türbandan öte fukaralık

(Sincan’dan, Y. Demir’in yazısı üzerine)

Fakirin bir ekmeği vardı, ona da mı göz dikildi. Öyle ya, sokaktaki başı örtülüler de öğrenciler gibi tehlikeli mi? Halkın kopuk olmayalım.

Ekmeğin dağıtıldığı saatlerde gidin de, o gariban insanları bir görün. O zaman, ortak paydalarının başörtüsü mü yoksa başka bir şey mi olduğunu anlarsınız. Vatandaşın, bu hallere düşürülmesini elbette eleştirelim ama başında örtü olan herkesi katagorize eden ’bağnazlıklara’ da prim vermeyelim. Önyargıların esiri olmayalım.

Zekai ÖZÇINAR

Bir kumaş parçasıyla Anayasa’yı yakmak

BUGÜNE kadar türban gerici iktidarlar sayesinde üniversitelere, ortaokullara hatta ilkokullara kadar girdi. 28 Şubat süreci bu kanunsuz gerici uygulamaya son vermişti. Ancak gericiliğin en güçlü olduğu anlarda bile türbanın kamusal alandaki yansıması açıkça kanundışı, hukuka rağmen gerçekleşen bir eylemdi. Bunu onlar da biliyordu.

Son Anayasa değişikliğiyle bu artık ortadan kalkıyor. Türbanı fiili durumdan çıkarıp, devlet kanunu haline getiriyorlar.

Bu eylem, Anayasa’nın ilk üç maddesinin, laiklik ilkesinin, Devrim Kanunları’nın, bu kanunun en önemlilerden Kılık Kıyafet Kanunu’nun üstüne benzin döküp, ateşe tutuşturulmuş bir türban parçasıyla yakılıp yok edilmesinden farksızdır.

İşte bu yüzden türban bir bez parçası değil, Kürtçü, İslamcı, ırkçı ne kadar Atatürk karşıtı varsa hepsinin altında birleştiği Cumhuriyet karşıtlığının bayrağıdır.

Ali ÖZSOY

Yazarın Tüm Yazıları