Paylaş
Yazar Buket Uzuner, hafta sonu yapılan Seferihisar’da yapılan ‘Tohum Takas Şenliği’ için Soyer’e gece “Güzel insanlar güzel şeyler yapıyor” diye tweet attı. Tohumlarımızın patent altına alınmasını, ticarileşmesine karşı çıkıyor artık köylüler. Soyer onun için “Tohum doğanın hafızasıdır; zekâsıdır. Ticarileşmesine izin vermeyeceğiz” diyor. Mütevazi, çalışkan ve saygın bir kişi, bu uyarıyı üzerine basarak yapıyorsa konunun çok ciddi olduğunu görmeliyiz.
Hafta sonu ilçede yapılan ‘Tohum Takas Şenliği’nde çok şeyler dinledik, gördük. Kendi kendimize dedik ki... Kıt olanaklarla bu kadar çok proje üretilebilir mi? Soyer, ilçe ve köyleriyle birlikte ‘Geleceğin Türkiye’sinde Seferihisar’ markasını, ‘5 hedef ve 41 proje’ ile hem yöresine, hem İzmir ve hatta Türkiye’ye taşımak için çok emek veriyor.
O kadar sorduk, soruşturduk “Başkan için olumsuz bir şey var mıdır?” diye... Bir kişi dahi ne ‘götürücü’ dedi, ne de ‘yalancı’... Zaten böyleleri gözünden anlaşılır. Çalışkan ve hırslı, yani hizmet adamı. Kendisini tanıyınca ve çevreyi görünce anlıyorsunuz, geleceğe yön veren bir kişiliği olduğunu... Kültürel ve sosyalleşme ile Seferihisar’ı zenginleştirerek bir yerlere taşıyacağını biliyor. Seferihisar, 10 yıl sonrasının Bodrum’u olabilir mi derseniz, “Katiyen izin vermem” diyor zaten. Şöyle projelerine bir baktığınızda kısa ve uzun projeksiyonlarına şaşırmamak elde değil.
Seferihisar, 2009’dan beri cittaslow (sakin şehir) uluslararası ağının bir parçası... 30 ülkede 150’den fazla sakin şehre örnek oluyor. Bu konuda 2013 yazında, 130’dan fazla belediye başkanının katılacağı genel kurul burada yapılacak. Yaratıcı yazarlık okulu, (Oxford-İngiltere, Srandfort-ABD ve Ondokuz Mayıs üniversiteleri) tarafından kurulacak... Tarihteki ilk ‘Aktörler Birliği’nin kurulduğu Teos antik kenti de, Sığacak sahiline üç dört km uzaklıkta...
İklim değişiklikleri, eko-verimlilik eylem planı, geri dönüşüm stratejik planı... Mültidisipliner, yerel tohumların korunması seferberliği... Mahalle kültürünün korunması... Komşu Orhanlı Köyü’nde kurulacak 2013’de sonunda faaliyete geçirilecek Doğa Okulu’nda okutulacak doğa hakları, doğa felsefeli ve de uygulamalı eğitim... Tüketim yerine yeni bilgiler üretilecek.
DSİ’den belediye olarak devraldığı Seferihisar göletinden sayacı olmayanın su alamaması, damla suyu projesinin hayata geçirilmesi... Belediyenin işletme tesisiyle satsuma cinsi mandalinanın değerinin ve pazarlama gücünün artırılması... Kadın Emeği ve Sokak Hayvanları Evi’ni anlatmayalım. Soyer bundan sonraki hedefini “Yüksek yaşam kalitesi, aktif hemşericilik, her gün demokrasi, toplumsal barış, gelişen kültür, yaşayan doğa ve dünya vatandaşlığı...” diye özetliyor.
Soyer şimdi bunların içini dolduruyor artık, ağlaması sızlaması olmadan...
Biberin standardı olur mu
AVRUPA’da 11 bin çeşit bitki türü varsa, Anadolu’da bu sayı 13 bin 500’ü buluyor. Türkiye’de iki tohum merkezi (Menemen ve Ankara’da), bir de gen merkezi (Ankara’da) bulunuyor. Yeterince tohumlarımıza sahip çıkabiliyor muyuz? Tohumlarımızı gelecek nesillere aktarmak için yeterince çaba gösterebiliriz ama karşımızda tohum tekelleri var. Tohumlarımızı onlar ‘yürüttüler’, şimdi bize satıyorlar. Bu nasıl oldu? 1970’lerden itibaren Ford ve Rockefeller’in vakıfları, Tarım Araştırmalarında Küresel Danışmanlık Gurubu olan CGIAR’ı kurdular. Buğdayı, mısırı, pamuğu, soyayı da topladılar. Sonra onlara sahip çıktılar ve ‘patent’e bağladılar. Tereciye tere satıyorlar şimdi!
İnsanın isyan edesi geliyor. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr. Tayfun Özkaya “Doğadaki bir şey üzerinde nasıl mülkiyet hakkı tesis edilebilir?” diye soruyor ve ekliyor: ”Örneğin domatesten armuta kadar her ürünün özellikleri bakımından standardı olacak, ambalaj sistemine uyacak; her yıl farklı biçimde olmayacak, isteniyor. Halbuki bizde böyle değil; her yörenin, köyün popülasyonu vardır, çeşitlidir. Birbirinden etkilenir bitkiler. Biber büyük de olur, yamuk da... Esas tohum da budur. Ne zaman kendi tohumumuzu kullanırsak o zaman sağlıklı yaşarız. Yabancı tekellerin hegomonyasından da kurtuluruz.”
Seferihisar’da örnek Tohum Takası Şenliği
ALİ Ekber Yıldırım, basının en önemli tarım yazarıdır. İzmir’de yaşıyor ve Dünya gazetesinde yazıyor. O da şenlikteydi. İlk tohum takasının, 2009’da Torbalı’nın Karaot köyünde başlatıldığını, daha sonra Seferihisar, Yenipazar, Bayramiç, Bornova ve İstanbul Şile’ye kadar yayıldığını anlatıyor. Soruyoruz:
Tohum takası neden yapılıyor?
TBMM’de görüşülüp 8.10.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 5553 Sayılı Tohumculuk Kanunu ile köylünün tohumluk üretimi ve satışı âdeta yasaklandı. Kanun ile tohum üretimi kayıt altına alınırken, üretim izni ve ticareti bakanlık şartına bağlandı. Küçük üreticinin tohumunu tescil ettirmesi, üretmesi ve ticaretini yapması olanaksız hale geldi. Kanun, üreticiyi şirketlerin ürettiği ve tescil ettirdiği tohumlara mahkûm ederken binlerce yıllık yerel tohumları, birikimi yok saydı. Biyo çeşitliliği ile övünen Türkiye, büyük bölümü çok uluslu şirketler tarafından üretilen tohumları ekmeye zorlandı.
Oyunu kim bozdu?
Karaot köyünden Feray Karapınar ve arkadaşları bozdu. Dernek kurarak, dağ köylerini tek tek gezerek dedelerden kalma tohumları topladı. Toplanan tohumlar dikilerek yeşertildi. Amaç yerel tohumların yok olmasını önlemekti.
Bu çalışmaları sürdürürken Yunanistan, Amerika, Avrupa ve daha birçok ülkede tohum takası yapıldığını öğrenen Feray Karapınar ve arkadaşları Türkiye’de de tohum takasını başlatmaya karar verdi. Tohumculuk Kanunu, tescillenmemiş tohumların ekimine ve ticaretine yasak getirirken takas için bir düzenleme öngörmüyordu.
İşte katıldığımız Tohum Takas Şenliği’nde neler yapıldığının özeti buydu. Parayla satılmıyor; üreticiler ve köylüler, örneğin kendi domates fidesini veriyor, karşılığında bir başka tohum (karpuz, fasulye gibi..) alıyor. Şenlik, müzik, yerel yemekler, yerel tatlar, ekolojik ürünler, sivil toplum örgütlerinin katılımı ile yeni bir boyut kazandı; o da Seferhisar Belediyesi’nin bir adım daha ileri giderek Can Yücel Tohum Merkezi’ni kurmasıydı, bu merkezde tohumlar dikiliyor ve çoğaltılarak dağıtılıyor.
Paylaş