Paylaş
Böylesi bir günde, geriye dönüp baktıkça, bireysel dünyamızı son yıllarda darmadağın eden “ulus olarak kendine yabancılaşma” sürecini, bir diğer deyişle küresel dayatmasını yaşadıkça, bir garip oluyor insan.
Özellikle ülkemizin üzerindeki, ruhundaki karanlık bulutların hâkim olduğu bugünlerde, kendisini saygı ve rahmetle ananların, yokluğunu hissedenlerin, anımsadıkça yüreği burkulan milyonların olduğuna inanıyorum.
Bu insanlar içinde, inancım odur ki, Ecevit’e seçimlerde hiç oy vermemiş, hatta ‘hasım’ gözüyle bakmış olsa bile, insanlığı, dürüstlüğü, ulusal çıkarlar konusundaki yadsınamaz kararlılığı konusunda bugünlerde ‘hakkını veren’ önemli bir çoğunluk olduğunu çok iyi görebiliyorum.
Benim gözümde hep güzel, dürüst insan, hümanist bilge, merhum Bülent Ecevit olarak yer edinmiş örnek bir devlet adamını işte yedi yıl önce böylesi bir sonbahar hüznünde yitirdik.
Onun insanlık öğretilerinin ağır bastığı siyaset okulunda ben de uzun yıllar öğrenci olarak yer aldım. Yıprandığı bir dönemde hep yanında oldum. El verdi, yol açtı. Siyasetin zorlu tadına vardık.
Böyle uzayıp gidiyor, bir zamanların Karaoğlan’ı, saygın İnsan Bülent Ecevit’e bakışım, özlemim.
Sayısız sohbetlerden birinde, duyunca duygulandığı bir anekdotu, bir değerlendirmemi burada sizlerle de paylaşmak istiyorum. Şöyle demiştim özetle kendisini tanımlarken:
“... Keder, Neşe ve Namus, bir gün tanışır ve aralarında güzel bir dostluk oluşur. Ama ayrılık anı gelir bir gün. Akıllarına düşer ve aynı şeyi aynı anda düşünürler:
- Bu kadar dostluğumuz oluştu. Birbirimizden hiç yüksünmedik. Yol arkadaşlığımızı paylaşıp büyüttük. Ama unutmayalım ki, yarın bir gün yine birbirimize ihtiyacımız olabilir. Hiç olmazsa, ihtiyaç halinde birimizin diğerine nasıl erişebileceğini, nasıl ulaşabileceğimizi bilsek... Birbirimizin adresini alsak...”
Keder başlar söze:
- Beni, isterseniz acılarda, karanlıklarda, yorgun ruhlarda, ölümlerde... çok rahat bulabilirsiniz.
Neşe ise:
- Beni arayan, güneşli güzel havalarda, şen şarkılarda, umutlarda, eğlencelerde hep bulabilir der.
Namus’a gelir sıra. O biraz durur ve der ki:
- Beni bir kere yitirdiniz mi, bir daha asla bulamazsınız!
Evet, rahmetli Bülent Ecevit, bu ülkenin namusuydu. Hayatını, sağlığını, kendi özelini hep ülkesine siyaset ve düşünce yolunda adadı. Ülkesinin çıkarlarını, bugünlerde hiç göremediğimiz biçimde, kendi menfaatlerinin hep üstünde tuttu. Bu uğurda, çok şeyini kaybetti. Hatta sağlığını bile yitirdi. Ama namusunu asla!...
Mavi bir dünyada huzur bul güzel insan...
Mehmet CANPOLAT- Gazeteci/Yazar-FRANKFURT
Iğdır’da seçim öncesi manzara:
Herkes birbirinin gözünü oyar halde
İŞTE olanlar oldu artık; herkes kına yakabilir.
AKP Iğdır Belediye Başkanlığı için aday bulamıyor; şu ana kadar müracaat eden bile yok.
Kürt kökenli adayı BDP, Türk kökenli adayı ise MHP tehdit ediyor.
Ve sonuçta onlar da aday olmaktan vazgeçiyor.
Iğdır’da ‘temayül’ yoklamasının adı unutulmuş.
AKP İl Başkanı Mustafa Buluş röportaj vermiyor, telefonlara dahi çıkmıyor.
Iğdır’ın köklü ailelerinden biri olan Kürt kökenli eczacı Ferdi Turan aday olmak istedi, BDP’liler tarafından vazgeçirildi.
Eski Iğdır Milletvekili Adil Aşırım aday olmak istedi ama o da caydırıldı.
Hiç hoş olmayan bu tablo ilk kez açık olarak dikkat çekiyor.
Azeri MHP, Kürt BDP...
Azeri AKP adayı olursa MHP tehdit ediyor.
Kürt AKP’den aday olursa, BDP tehdit ediyor.
Ankara’dan bir Iğdırlı okur dedi ki “Ben AKP’den adaylık için başvuracaktım, Azeriler beni mahvederler uyarısı üzerine vazgeçtim”.
Artık gerisini yazmaya gerek yok!
Yani durum vahim.
Başkent Ankara dert küpü
Kayınvaldem Fransa’da aç mı kalsın;
BENDENİZ Dışişleri Bakanlığı’nın birkaç ay sonra emekli olmaya hazırlanan bir mensubuyum. Paris’te yerleşik kayınvalidemin bir sorununu dile getirmek üzere sizinle temas kurmayı gerekli gördüm.
Kayınvalidem Suna Kayacık Hanımefendi, uzun yıllar tıp alanında, ülkemizde ve yurt dışında hizmet vermiş olan sonra eşi Drk. Sadık Kayacık’ın vefatı üzerine bağlanan emekli maaşıyla geçimini sağlamaktadır.
Emekli maaşı, SGK tarafından bir süre öncesine kadar düzenli olarak Fransa’daki hesabına transfer edilmekteyken, yaz ayları başından itibaren bu imkandan mahrum kalması üzerine, gerek kendisi, gerek tarafımdan Kurum nezdinde konuyu defalarca araştırdık. Başvurularımıza verilen yanıtlarda, yurtdışı transferlerin Kurumun bir biriminden bir başka biriminin sorumluluğuna verildiği ve bu birimin işlemlerin tamamlanması çalışmalarını halen sürdürmekte olduğu, ne zaman sona ereceğinin ise bilinmediği bildirilmiştir. Kurumla telefon aracılığıyla temas kurup, gelişmeleri takip etmek de artık mümkün olamamaktadır.
Bayan Kayacık’ın yegane geçim kaynağı sözünü ettiğim emekli maaşıdır, Uzun bin süredir ödemelerin yapılmamış olması kendisini geçim sıkıntısı altına sokmuştur. Yurtdışında yaşamakta olan diğer emekli vatandaşlarımızın da aynı sorunla karşı karşıya bulunduklarını da tahmin etmekteyim.
Bu durumda, konunun bir kere de köşenizden dile getirilerek somut bir bilgi sağlamanın uygun olacağını düşündük.
İzzet GÜÇYENER-ANKARA
Ne evim, ne karım ne de çocuklarım var
“2010 senesinde Ankara Ulusoy Evleri’nden bir inşaata girdik. Hani sürekli bilboardlarda ve TV’lerde gördüğümüz ev ilanları vardır ya... Sözleşmeye göre evlerin 2012 yılında bitmesi gerekiyordu. Fakat sene nerdeyse 2014 ortada ne ev var ne de inşaat... Biz 128.000 TL peşin para verdik 2010 senesinde... Açıkçası biz zengin insanlar değiliz. 128.000 TL’yi hayatımız boyunca biriktirdik. Annem devlet memuru ben de senelerdir dur durak bilmeden çalıştım. Şöyle benimde bir evim olsun istedim. Evleneyim, çocuklarım olsun. Sonuçta ev herşeyin başı. Ne yazık ki ne evim var, ne karım ne de çocuklarım. İşimi de kaybetmek üzereyim. Düşünsenize senelerdir eşek gibi çalışıyorsunuz, namuslu oluyorsunuz, hırsızlık yapmıyorsunuz.
Sonunda birisi gelip sizi dolandırıyor. Bazen yaşamak bile ağır geliyor. Günah olmasa kendimi bile öldürmekten çekinmem.
İşin garip tarafı şirketin sahibi Çetin Ulusoy denen insan hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ediyor. Ayrıca bizim gibi yüzlerce mağdur var. Bu konu hakkında gazetelerde veya TV’lerde bir haber gördünüz mü? Ben görmedim. Radikal, Hürriyet hepsine yazdım. Hatta belgeleri bile götürdüm. Sonuç sıfır. Trilyonlarca lira ortadan kayıp. Bazı insanlar mahkemeye başvurdu. Olay davalık. Yalnız şirketin üstünde hiç bir şey yok. Bizden topladıkları paralar buhar olup uçtu.
Bir vatandaş olarak bizim de hakkımız korunması gerekmiyor mu? Sonuçta bütün varlığımızı kaybettik.
Kusura bakmayın ismimi vermekten kaçındım. Çünkü olanlardan sonra ailemin başına birşey gelmesinden korkuyorum. Çünkü elimde kalan tek şey onlar.
https://www.facebook.com/UlusoyInsaatSikayet bu adresten daha detaylı bilgi alabilirsiniz.”
Ver kömürü kirlet havayı
ANKARA’yı öksüz bıraktığınızı yazan çok olmuştur. Çankaya’da otururum; işim gereği Sıhhiye’ye gider; 19 00-19 30 sularında, arka taraftan trafiğin daha az yoğun olduğu Türközü üzerinden Çankaya’ya çıkarım. Ama Türközü’nde göz gözü görmeyecek hatta nefes almakta zorluk çekilen bir hava kirliliğinin içinden yol almaktayım ve bu kirliliğin nedenini bugüne kadar çözememiştim.
Bugün (dün) saat 10.00 sularında Türközü mahallesinden geçerken 10-15 yeşil torba yüklü TIR’ın (on binden çok fazla çuval olduğu kesin) bölgenin fakir insanlarına ‘Ankara Büyükşehir Belediyesi kömür yardımı’ adı altında kömür dağıttıklarını gördüm. Tamam, o zavallı insanlar kış şartlarında ısınma sorununu halledeceklerdir ama çoluk-çocuk zehirlendiklerinin farkında olmayacaklardır. Olduklarında da iş işten geçmiş olacaktır!.. 3-5 oy için halkını zehirleyen bu kişilerin Esed Bey’den ne farkları vardır.
Ö.Taner Haznedaroğlu Tbp.Alb.(E)
Bariyerle tehlike önlenebilir
AYDINLIKEVLER Şehit Cemalettin Caddesi’nden ve Siteler istikametinden gelen araçlar fotoğrafta göründüğü gibi büyük tehlike oluşturuyor. Gören Eller, Görme Engelliler (Körler) Okulu önündeki üst geçidin Aydınlıkevler tarafınınormal insanlarla beraber görme engelli vatandaşlar da kullanıyor. Ayrıca adı geçen yer otobüs durağıdır. Sorunun çözüm için bariyer yapılması gerekiyor. Öyle ki trafikte süratli seyir eden araçlar şehirlerarası yol olan Samsun yoluna Aydınlıkevler’den ani çıkış yapan araçlar ve Samsun Yolu’ndan Aydınlıkevler’e giriş yapa araçlar büyük tehlike oluşturmaktadır.
Şenol ÖZ
Kuşa bak kuşa!
AKP, kenarından köşesinden ‘öğrenci evi’ tartışmasını açtı.
Gençler için çirkin iddialar da ortaya atıyorlar.
Peki AKP zinayı suç olmaktan neden çıkarttı. Artık şikâyet bile edilmiyor.
Gene mi kuşa bak tiyatrosu!
Biliyor musunuz
TC’ye yine saldırı
CHP İstanbul Milletvekili Dr. M. Sezgin Tankıkulu, ‘The Wall Street Journal’da (16 Eylül) yayınlanan habere göre, sosyal medya çalışmalarında yer alması için 6 bin gencin ‘Sosyal Medya Temsilcisi’ adıyla eğitildiği, bu ekibin, partinin (AK Parti) aleyhine sosyal medyada yer alan haberlere karşı çalışmalar yapacağı belirtildiğini hatırlatarak Başbakan’a, “6 bin gencin ‘Sosyal Medya Temsilcisi’ adıyla eğitildiği doğru mudur? Eğer doğru ise bu ekipte yer alan kişilere herhangi bir ücret ödenmekte midir? Eğer ödenmekteyse bu ekibin finansmanında, herhangi bir kamu kaynağı kullanılmakta mıdır?” diye sorduğunu... TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin yabancılara verdiği en büyük üç nişanı olan devlet nişanı, cumhuriyet nişanı ve liyakat nişanında yapılan değişiklikle Atatürk silueti ve TC ibarelerinin çıkarılmasına tepki gösteren CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın, Başbakan Erdoğan’a “TC ibaresi ve Atatürk siluetlerinin kaldırılması talimatı mı verdiniz?” dediğini... CHP Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş, Dışişleri Bakanı’na Viyana Büyükelçiliği’nin girişinde yer alan ‘Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ tabelasının yerine ‘Türkiye Büyükelçiliği’ ibaresinin bulunduğu tabelanın asılmasının nedenini sorduğunu…
Paylaş