HÜRRİYET’in yemekhanesinde geçen hafta Gelibolulu spor adamı Osman Barçınlı (Aspirin Osman), öğretmen arkadaşı Rasim Savak, bize Çanakkale Boğazı’nın ünlü balığı ‘sardalya’dan hazırladıkları lezzetler sundular.
Gelibolu’nun ünlü peynir tatlısını da getirmişlerdi. Herkesin teşekkür borcunu iletiriz. Bazı spor adamları da konuğumuzdu: BJK’nın eski kalecisi Mete Bozkurt, futbol menajeri Reşat Çağan, Olcay Üstün ile eski Kırkpınar Ağası işadamı Mehmet Diktaş... İçlerinde biri vardı ki; futbolun bilimselliğini özümsemiş eski bir futbolcuydu. Türkiye Antrenörler Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi olan antrenör Oktay Artış’ın futbol sohbetinde anlattıkları bize ilginç geldi. Yazıya dökmesini istedik. Artış’ın genç futbolcular üzerine yaptığı tespitler şöyle: “Türkiye’de amatör ve profesyonel futbolu toprak sahalardan kurtarıp gençlerin daha iyi bir şekilde spor yapabilmesi için oluşturulan sentetik çim sahaların yarar mı yoksa zarar mı sağlayacağı konusu hiç düşünülmeden, sporcu sağlığına etkileri ve altyapı oyuncularının gelişimine etkilerinin neler olabileceğini araştırmadan yapılan uygunsuz sentetik çim sahaların sırf estetik yapısı nedeni ile tercih edilmesine, sportif faaliyetlerin hayata geçirilmesi için kurulmuş -sırası ile Gençlik Spor Bakanlığı, Spor Genel Müdürlüğü, Gençlik Spor Müdürlükleri ve federasyonlar- belediyelerin ve futbolun çatısını oluşturan Türkiye Futbol Federasyonu’nun bu yanlışa hiçbir denetim mekanizması olmadan çanak tutması ve son 10 yıldır sırf maliyeti ve uzun süre dayanıklılığı yüzünden Türk gençliğinin sağlıksız ortamlarda spor yapıyor olmasını gündeme getirmek istiyorum. Nedenlerini, niçinlerini ve merak edilen konuları basit bir dille anlatmak istiyorum. Bu denetim niye sadece yetkili firmalara bırakılır; sorumlular görevlerini niye yeterince yapmaz? Ama asıl önemli olan bu yanlış yapı üzerinde çalışan antrenörler de doğru, bilinçli ve sistemli antrenman programları dışında, eksik, temel yapılanmadan uzak, ehil olmayan antrenörlerin zeminin zorlu şartlarına göre program hazırlamamasıdır. Bu temel sebeplerden dolayı belli başlı gelişim evrelerini tamamlamamış genç sporcularda eklem ve yumuşak doku zedelenmeleri, en önemlisi Pubis rahatsızlığı... Son yıllarda bu rahatsızlığın daha çok artması sentetik çim sahaların ne denli uygunsuz olduğunun ve sağlığa zarar verdiğinin göstergesidir. Araştırma yapıldığında görülecektir ki Fenerbahçe’de, Galatasaray’da, Beşiktaş’ta altyapı ünitelerinin içerisinde yer alan oyuncuların sentetik çim saha sakatlıklarının içerisinde bocaladığını ve sentetik sahaların tahribatının ve Pubis hastalığının tedavisinin doğal çim sahalarda olduğu gerçeğidir. UEFA kriterlerine uygun sahaların yapılması ve yapılmış olan sahaların da standartlar çerçevesinde sporun hizmetine sunulması dileğiyle...”
UEFA’nın uyarısı
UEFA’nın sentetik çim sahalarla ilgili Türkiye’de yapılması gereken fakat yapılmayan (e) ve (f) maddelerinde şöyle deniyor: e) Halının içerisinde metrekareye 25 kg gelecek şekilde elenmiş, yıkanmış, fırınlanmış, silis kumu özel kum dökme ve fırçalama makinesiyle yedirilecektir. f) Yedirilen kum üzerinde metrekareye 9 kg gelecek şekilde terma plastik yeşil granül özel makinesi ile yedirilip oyun oynayacak vaziyete getirilecektir. Kullanılacak granül ortalama 2.5 mm çapında silindirik şekillerde ve homojen yapıda olacaktır. Geri dönüşümden mamul olmayan tamamen yeni, tozsuz kokusuz ve renk vermeyen özelliklerde olacaktır. Ürün FIFA laboratuvarlarında test edilmiş olmalıdır. Gıda ile temasında ise zararlı olmadığına dair sertifikası olmalıdır. TFF, ‘şike’ krizinden başını kaldırıp hiç bunlarla ilgileniyor mu?
Sabahın altısı...
ENERJİ Bakanı’nın mesai saatlerinin enerji tasarrufu gerekçesi ile sabah 06.00’ya alınması niyeti bana yıllar önce Erbakan’a yakın bir arkadaşımın sözlerini hatırlattı. (Milli Selamet Partisi daha seçime girmemişti.) “Bizim iktidarımızda öyle 8-9’da mesai olmayacak, işçi-memur kim olursa olsun, sabah ezanla uyanacak, namaz kılıp mesaisine temiz gidecek. Namazını kılmadan işine giden bir insan her türlü yolsuzluğu yapar ama sabah namazını eda edip işine başlayan biri Allah’tan korkar.” Deniz Feneri olayında Allah’tan ne kadar korktuklarını hepimiz gördük. (Okurumuzun isteği üzerine ismini veremiyoruz.)
Kaçıncı bahar
BAKAN Davutoğlu, “Türk baharı 1950’deydi, seçim sandığına alışan oy veren vatandaş bir daha tadından vazgeçemez geriye dönüş olmaz” demiş. Doğru ama eksik söylemişler, malum beleş patatese, bulgura, kömüre de alıştı mı bir daha geriye dönüş olmuyor! E.B.
Çeşme’deki sakızağaçları klonlanıyor
“SAKIZ’ı sakız olarak seviyoruz” başlığıyla TEMA’dan bir açıklama geldi. TEMA, Falım firmasıyla işbirliğine girişerek Çeşme Yarımadası’nda yer alan sakızağaçlarının klonlama yoluyla gen kaynakları koruma altına alınacakmış. Bugüne dek 3 bine yakın fidan dikiminin yanı sıra çok sayıda canlandırma ve aşılama gerçekleştirilmiş; proje 2016 yılına kadar sürdürülecekmiş. Bu yolla sakızağaçlarının yok olma tehlikesi önlenecekmiş. Falımcılar (Kraft’tan Kostak Vlachos), projeyi basit bir ağaçlandırma projesi olarak görmediklerini belirterek “Sakızağacını bu toprakların ve kültürün bir mirası olarak değerlendiriyoruz” diyor. TEMA’dan Nihat Gökyiğit “Proje, peyzaj bakımından çok gösterişli, her daim yeşil olan bu ağacın verimli hale getirilmesi, yaşatılması ve genişletilmesini teşvik edecek. Yabani sakızağaçlarının verimli hale getirilmesinde çok sabır ve teknik araştırmalar gerekiyor” diyor.