FSM Köprüsü'nde bakım-onarım çalışmalarında sayıca yetersiz eleman çalıştırıldığı, işlerin yavaş yürütüldüğü, böylece trafik sıkışıklığına yolaçan çalışmaların yeni bir köprü için
'zorlama' olduğu yolunda köşemizde yeralan ifadelerin eksik ve yetersiz bilgilerden kaynaklandığını ileri süren
Akcan bizler aracılığıyla İstanbullulara şu bilgileri verdi:
‘‘FSM Köprüsü'ndeki bakım-onarım çalışması daha fazla geçikmeye tahammülü olmayan çelik tabiye üzerideki yapısal fonksiyonunu kaybetmiş mastik asfalt ve izolasyon sisteminin yenilenmesi işlemidir.
Bu çalışmaların yapılması için iklim şartları başta olmak üzere okulların tatile girdiği ve çalışanların genellikle izin kullanıldığı
16 Haziran-15 Eylül dönemi seçilmiş ve böylece gerek seçilen dönem ve gerekse hazırlanan 4 fazlı iş programı, trafik akışını
'imkanlar ölçüsünde en az etkileyecek' şekilde planlanmıştır.
Normalde 2x4
(4 gidiş-4 geliş) olarak çalışan köprü trafiğinin 1x2 şeridi bakım-onarıma alınarak, kalan şeritler 2x3
(3 gidiş-3 geliş) olarak trafiğe açık bırakılmıştır. Ayrıca trafik yoğunluğuna göre gidiş-geliş yönleri zaman-zaman
(4+2) veya
(2+4) olarak da yönlendirilmektedir.
Bakım-onarım çalışmaları, trafikten arındırılmış 7.5 m genişliğine ve köprü boyunca bir alanda tamamen bilimsel veriler ve teknik şartname kriterlerine göre dar alanda bir-biri ardına çalışacak makina ve ekipmanların servis ve hareket kabiliyetleri, ısı ve hava şartları da dikkate alınarak yürütülmektedir.
ÇOK İŞÇİ FAYDA SAĞLAMAZ
Birbiriyle bağlantılı 5 ayrı dalda, 24 saat esasına göre gece-gündüz yürütülen çalışmalarda; mevcut asfaltın kaldırılması ve izolasyon sisteminin uygulanmasında 10 personel, mastik asfalt ve ciping uygulaması işleminde de 8 personel ile çok sayıda makina ve ekipman görev yapmaktadır.
İşlem, dar alanda yapılması ve son derece teknik özellikler arzetmesi nedeniyle
'emek yoğun değil, işlem yoğun' bir çalışmadır. Dolayısıyla işçi ve makina bakımından herhangi bir kısıntı bulunmamakta, hatta gerektiğinen fazla işçi ve makina bulundurmak, yarardan çok zarar getirecek bir mahiyet arzetmektedir.Örneğin, 7.5 metre genişliğinebir koridorda yürütülen asfalt söküm çalışmalarında 1 kamyon, 1 kepçe ve 3 kompresör tabancasından fazla makina çalıştırmak mümkün değildir. Diğer iş kalemleri için de benzer durumlar söz konusu olmaktadır.
Sonuç olarak,
FSM Köprüsü'nde sürdürülen bakım-onarım çalışmaları döneminden-süresine, onarımından-imalatına kadar en ince ayrıntısına kadar Bakanlığımızca planlanmış, programlanmış ve 24 saat esasına göre gece-gündüz sürdürülen teknik bir çalışmadır. Dolayısıyla bu çalışmalarda iddia edildiği gibi az sayıda personel bulundurulması, süre uzatılarak trafiğin uzun süreli meşgul edilmesi, böylece yeni bir köprü için zorlama teşkil edilmesi kesinlikle söz konusu değildir. Belirttiğim gibi bakım-onarım çalışmaları yoğun şekilde sürdürülmekte, etkin bir şekilde de denetlenmektedir. Gerçeklerin bu açıklama ile daha iyi anlaşılacağını umarım.’’
İL'E TEFTİŞ GÖNDERDİM
Bakanın ikinci açıklaması da şöyle:
‘‘Akcan'dan rica’’ (26.6.2002) başlıklı yazıda,
İstanbul Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün çalışmalarının tarafımdan araştırılması konu edilmektedir. İl Müdürlüğünde, tarafımdan verilen bir talimatla daha önce başlatılan ve halen sürdürülen bir teftişin olduğunu belirtirim.
Kadıköy, GS'ye saygılıdır
KADIKÖY Belediye Başkanı
Selami Öztürk, ‘‘FB'liler, Kadıköy'de GS'lı isimlere taammül eder mi?’’ sorusuna
‘‘Evet, milli futbolcularımızın adlarının parklarda yaşamasına sıcak bakarlar. Buna emin olabilirsiniz. Milli Takım'ın her maçından sona en büyük eğlence ve çoşkular
Kadıköy'de yapıldı. Kadıköy'ümüzün güzel bir köşesi olan
Kalamış'ı,
GS'lı büyük futbolcu
Metin Oktay'ın heykeli süslüyor. Milli Takım forması taşıyan bu heykele 10 yıldır hiçbir Fenerli, hiçbir
Kadıköylü dokunmadı.’’
İşte Çiller'in siyaset takımı
‘BEN İzmir'den
Sayit Subaşı'yım.
Adıyaman'dan
İzmir'e 15 yıl önce siyaset yüzünden göç eden bir ailenin oğluyum. 14 yıldır
İzmir'de elektronik ve beyaz eşya üzerine satış yapan üç
SÜTAŞ mağazasının sahibiyim. Ben bir şeyi anlatmak istiyorum.
- Evet...
- Beni bir milletvekili mahvetti, alacaklarımı vermiyor.
- Yargıya gidin.
- Gittim, zaten artık siyasetin çirkin yüzünün ortaya çıkmasını istiyorum. Dilerim partiler, Seçim ve Partiler Yasalarını çıkarırken bu gerçekleri de göz önüne alırlar.
Siz de mi siyasetin içindesiniz?
- Babam
Halil İbrahim Subaşı, siyasetten kaçıp
İzmir'e geldikten sonra bir gün
Demirel, mağazamızın yakınında Gazeteciler Cemiyeti'nden çıkarken, babamı görüyor.
'Burada ne işin var' diyor. '
İzmir'e göç ettim' diyor. Dönem 12 Eylül sonrası;
DYP yeni kuruluyor. Sonuçta yine hayatımıza girdi
Demirel... Babam,
Demirel'e 'Sakın beni yazma' diyor. Siyaset masraf demek, adam bıkmış. Ailemizin hemen tüm fertleri
Adıyaman'da zaten siyasetin içindeydi, artık bıkmışlardı. Bu yüzden
İzmir'e kaçmıştı babam.
Demirel dinlemiyor, kendisini DYP İzmir İl Başkan Yardımcısı yapıyor... Ben de sonra siyasete paçamı kaptırdım; 1990'dan sonra
Balçova Belediye Meclis üyeliğinde bulundum. Son dönem milletvekili adayı oldum;
DYP İzmir İl Başkan Yardımcılığı yaptım. İki ay öncesinde ise o milletvekilinin genel merkeze baskıları yüzünden görevden alındım.
500 BİN DM BORCU VAR
Kimden bahsediyorsunuz?
-
DYP İzmir Milletvekili Afyonlu
Yıldırım Ulupınar'dan... Daha önce İzmir İl Başkanı olan bu kişi, partiden doğan samimiyete güvenerek mağazamdan mal ve borç para olarak yaklaşık 500 bin DM çekti. Emin olun hem kendisinin, hem eşinin cebine para koymuşumdur... 1999'daki seçim kampanyasını benim paramla yaptı, arabamı kullandı. Benim de adaylığım söz konusu olunca beni 11. sıraya yazdırttı. Kendisi az farkla kazanarak
Meclis'e girdi, ondan sonra da benden uzaklaştı, kaçtı. En yakın arkadaşı da Afyonlu eski milletvekili
'Fırıldak Kubiş' diye bilinen
Kubilay Uygun'dur.
Kubilay Bey de beni sana
'Meclis ziyaretçi kartı' alayım diyerek 150 milyonumu çarpmıştı. Bu iş takipçiliği değil mi?
İddia ettiğiniz alacaklarınız ne oldu?
-
Tansu Çiller'e üç dört faks çektim;
Ufuk Söylemez ve
Necmettin Cevheri'ye kadar herkese anlattım, kimse sesini çıkartmadı; 'İkinizin arasında bir olay' dediler. Peki benim 500 bin markım ne olacak? Sonunda mahkemeye gittim, tanıklarımı bildirdim, sonucu bekliyorum. Bir de geçen hafta kızını Mardinli işadamı
Abidin Necimoğlu'nun oğluna verdi.
İnciraltı'ndaki düğünde milyarlar harcandı, havai fişekler atıldı. Dünyanın altını toplandı. İbrahim Tatlıses de düğünün konukları arasında yer aldı.
İYİ BİR EŞEĞİM
Siyaseten sizin de bekledikleriniz var ki, bu kadar para vermişsiniz. Şimdi de sıkıntı içindesiniz demek ki, eski defterleri karıştırıyorsunuz.
- O 'İyi bir eşek yakaladım, bunu sömüreyim' dedi, sömürdü de... Biz Doğu insanıyız, kimseyi kırmak istemeyiz, ne istediyse alacağımı düşünerek verdim. Ama beni maddi ve manevi olarak çökertmekten başka siyasi olarak da önümü tıkamak isteyen bir adama karşı başka ne yapacaktım ki... Kendisini TV'de tartışmaya çağırıyorum. Durumum iyi olsa lanet olsun diyeceğim istemeyeceğim ama kriz ortada...
İzmir'deki gazeteci dostlara iki ismi sordum; hiç de iyi şeyler anlatmadılar; kavgalarını, davalarını anlattılar. Biz de ibreti alem için aktarmayı uygun bulduk.
Böyle kişilikler mi ülkeyi kurtaracak? (Yukarıdaki
Pınar'ın mesajını okursanız aradaki farkı fark edip daha da kahrolacaksınız.)
Pınar ABD'den sesleniyor: Ülkeme döneceğim
BÜLENT Ağırgün'ün
‘‘Kızımın Armağanı’’ (21.6.2002) başlıklı yazısı beni çok üzdü. Bu aile ile görüşmek isterim. Aslında böyle haberler gazetelerin ilk sayfasında manşet olarak çıkmalı; köşelerde kalmamalı.
Şu anda ülkemizde bulunan çarpık düzende, toplum olarak bütün sorunların tüm çıplaklığı ile gözler önüne serilmesi lazım. Toplum olarak organize olup, ülkeyi soyanlara karşı çıkmak ve hak ettikleri dersi seçim zamanı hepsine (iktidar ve muhalefet partileri dahil) vermek için böyle haberler tartışılmalı, gündemi oluşturmalı. Oralarda konuşmak kolay diye bakabilirsiniz. Önümüzdeki yıl doktoramı tamamlayıp en kısa zamanda ülkeme döneceğim. Ülkemi bu hale getirenlere kızıp, buralarda özlem içinde yaşamaya hiç niyetim yok. Toplum olarak örgütlenmek için herkese büyük görevler düşüyor.
Pınar ÖZBAY Michigan State Üniversitesi -ABD Ersoy Tatlıses'i kıskanmış
ŞANLIURFA'nın
Karaköprü belde belediyesi, bir parka
İbrahim Tatlıses'in adını verdi.
Adana Belediye Başkanı
Aytaç Durak da, üç gün önce daha çok Urfalıların oturduğu
Yüreğir, Yeşilbağlar Mahallesi'nde uzun bir caddeye
'İbrahim Tatlıses' adını koydu Açılış töreninde
Tatlıses de bulundu.
Ancak
Adana'daki
'Ekspres Gazetesi'nde
‘‘Bülent Ersoy, Durak'a kızgın’’ başlıklı bir haber dikkat çekti. Habere göre,
Tatlıses'in adının bir caddeye verilmesi üzerine
Bülent Ersoy alınmış, gazeteyi telefonla arayarak Adanalılara ve Başkan
Aytaç Durak'a kırgınlığını dile getirmiş,
‘‘Ben bu şehirde vuruldum, böbreğimi verdim. Neden unutuldum?’’ demiş.
Bülent Ersoy, 15 yıl kadar önce
Hacı Tepe adlı kişi tarafından vurulmuştu.
Tatlıses'in
Adana ile ilgili ne anısı olabilir? Belki inşaat işçiliği yapmış olabilir.
Durak'ta vefa duygusu var olduğuna göre
Adana'da kanı akan
Ersoy'a da ilgi göstermesi gerekiyor. Bilim adamları bir yana bırakılıp sanatçılar için böyle bir yol açıldığına göre
Sisi de yarın yeni açılan
Seyhan'daki köprüye adının verilmesini isteyebilir.
TEŞEKKÜR
ALMAN Hastanesi'ndeki tedavimiz sırasında bize geçmiş olsun mesajı ileten, çiçek gönderen veya bizzat ziyarete gelen akraba, dost, meslektaş, bürokrat, belediye başkanı, siyasetçi, eğitimci, emniyet mensubu başta olmak üzere tüm sevenlerimize ve de sevgili okurlarımıza candan teşekkürü bir borç biliriz.
Y.B.