Paylaş
Ergenekon’un 2 ve 3’ncü iddianemelerinden oluşan ‘Birleşik Ergenekon Davası’nı izlemek üzere İstanbul, Ankara ve İzmir ve Ege illerinin barolarına bağlı 11 ilden 150’den fazla avukat, 50 kadar gazeteci ve çok sayıda da STÖ temsilcileri vardı. Salonda bütün tribünler doluydu, çok kişi de dışarda kaldı. Sanık bölümündeki Balbay ve Özkan, dinleyicilerin en merak ettikleri isimlerdi; sık sık da birbirlerine el salladılar.Emekli Albay Arif Doğan, savunmasında çok çarpıcı açıklamalar yaptı: Dedikleri, PKK ile mücadelenin bir ‘özetiydi’ sanki:
“JİTEM benim ve JİTEM benimle vardır. Jandarma istihbaratı JİTEM’den farklıdır. JİTEM’in kuruluş talimatını dönemin Jandarma Genel Komutanı Burhanettin Bigalı verdi. Bunun üzerine Hulusi Sayın’ın kendisine ‘kur’ emrini vermesi üzerine ben de JİTEM’i kurdum. 21 yıl dağlarda yaşadım, 8 yıl gece-gündüz ‘Pekeke’ ile mücadele ettim. JİTEM’in hepsi sivildir. Kadrolu bir kuruluş değildir. Bir tek asker benim. Ben vatan haini değilim. JİTEM’de 10 bin kişi vardır; isimlerini söylemem. Eğer JİTEM olmasaydı 80 bin asker ölmüş olacaktı. JİTEM’i kurduğuma kuracağıma pişman ettiler. JİTEM’i lağvettik. Genelkurmay’ın onayı olmayan bir birim zaten resmiyet kazanamazdı.”
İDDIANAMEYI OKUDUKÇA ERGENEKONCU OLUNUYOR
Öğleden sonra Doğan, “Halen JİTEM 10 bin kişiyle var ve bana bağlı. Benden halef seçmemi bekliyorlar. Ölmeden önce bir insan seçeceğim dedi, Yargıçın sorusu üzerine de Türkiye Cumhuriyeti 30 yıldır başkalarının elinde” karşılığını verdi.
Doğan’ın, Hizbulkontra’yı da kendisinin kurduğunu belirterek özetle şöyle dedi:
“Hizbullah’ın çok güzel faaliyetleri vardı. Şimdiki Hizbullah ile Velioğlu’nun o dönemdeki Hizbullah’ı aynı değil.”
JİTEM’in kurucusu olduğu iddiasıyla yargılanan tutuksuz sanık emekli Albay Arif Doğan çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Kalbinde pil takılı olan ve oksijen tüpüne bağlı olarak zaman zaman zorlukla konuştu. Ruh halin yerindeydi; iddianamede kendisine yönelik silah ve uyuşturucu gibi iddiaları kabul etmedi. Bir ara bana Ergenekon’un yapılanmasını, faaliyetlerini sordular. Soruları anlamak zor. Soruları okudukça Ergenekoncu oluyor insan” derken, üstü kapalı ince espriler de yaptı.
ÖZGÜR YARGILAMA İSTİYORUZ
? Gazetecilere Özgürlük Platformu’nu oluşturan heyette Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, Basın Konseyi Başkanı Okyaş Ekşi ve Dönem Sözcüsü Atilla Sertel’in açıklamasında şöyle denildi: “Türkiye’de 50’den fazla gazeteüi tutuklu. Gazecilerle ilgili yaklaşık 6 bin dava ve soruşturma sürüyor. Cezaları 5 yıl süreyle ertelenmiş 30’dan fazla gazeteci daha vardır. Toplam olarak 100’den fazla gazeteci yakın vadede cezaevine girme riski altındadır.” Sertel, “Biz tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyoruz; özgür yargılanmasını istiyoruz.”
? Türkiye Barolar Birliği adına gazetecilere açıklama yapan Başkan Vedat Ahsen Coşar, Avukatlık Yasası’nın 76. maddesi gereğince, insan haklarıyla ilgili konularda davaları yerinde izlediklerini belirterek “Biz burada sadece izleyiciyiz, destekçi değiliz” dedi. İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal şöyle konuştu: “Tutukluluk süresi, kural haline getirildiği için tutuklamalar mahkumiyet, tahliyeler ise beraat gibi algılanıyor. Uzun tutukluluk kanayan bir yaradır.”
Balbay ve Tuncer ne dediler
- TUTUKLU Mustafa Balbay mahkeme heyetinin 9 haftada 38 kere aynı gerekçelerle tahliye taleplerini reddettiklerini dile getirerek, Hizbullah davası sanıklarının tahliye edilmesini eleştirdi. Şöyle dedi: “Hakkımda 2 kez ömür boyu, 300 yıl hapis cezası isteniyor. Bu kadar ömür garantisini veriyorsanız tamam, ancak bu davalar arasında hiçbir hukuksal bağlantı kalmadı. Geldiğimiz nokta davanın bu şekilde devam etmeyeceğini gösteriyor. Hakkımda haberler çıkıyor. Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in bana ‘bu hükümetin hakim alımları sakıncalı’ dediği yazılıyor. Bu suç mudur? 184 cinayetle yargılananlar (Hizbullah) dışarıda. Hukuku firardan kurtarmanızı bekliyorum.”
- DİĞER tutuklu sanık Tuncay Özkan mahkeme heyetinin usul kanunlarına uymadığını belirterek, suçunu hala bilmediğini söyledi. Delil değerlendirilmesinin yapılmasını talep eden Özkan da şunları söyledi:
“Eşim ve kız kardeşimin dinlenmesine neden bir şey demiyorsunuz? Delillerle ilgili neden değerlendirme yapmıyorsunuz? 3 yıl oldu burada yargılanıyorum. Ama hala suçumu bilmiyorum. Sizler kendi aranızda benim suçumu konuşamazsınız. Suçumu bana da söylemek zorundasınız. Yargılamanın ne zaman biteceğini bilmiyorum. Bırakın siyaset yapayım. Buraya gelen insanlar benim siyaset yapmamı istiyorlar, onun için buradalar. Buradaki yargılama bir despotik uygulamaya dönüştü artık.”
Ali Sami Yen ve Arena arasında değer kıyası nedir
- ARENA stadının açılışında yaşanlar hoş değildir... Esas bunun altını çizdikten sonra yapılan ‘yanlışları’ da unutmamak gerekiyor. Stadın altapısı tamamlamadan açılırsa, TOKİ Başkanı ‘siz burada mal sahibi değil, kiracısınız’ anlamında rencide edici şekilde konuşursa, protokoldakilerin havasından geçilmezse, taraftar tabii ki tepki gösterir. Asıl sorumlular, Başbakan’ı oraya getirenler olmalıdır.
Siz Mecidiyeköy’ün en önemli (stadını) arsasını alacaksınız (TOKİ imar planı çıkardıktan sonra 460 milyon TL’ye sattı, üç ortak şimdi oraya AMV ve rezidans yapacak), sonra Seyrantepe çatağının dibine (Seyrantepe) 130 milyon dolara bir stat yapacaksınız... Biraz da bunun burukluğunu unutmamak
gerekiyor. B.B.
- FB’nin Şükrü Saraçoğlu Stadyumunda Galatasaray-Hamburg maçında da sayın Başbakanımız yuhalanmıştı; Basketbol Dünya Kupası’nda da. Her iki maçta da ‘Onuncu Yıl Marşı’ okundu... Bundan haberiniz var mı? Buna biraz mana verebiliyormusunuz? Ayrıca bu TT Arena’nın inşaatında Eren Talu’ya kredi vermenin önünü bizzat kesenler, kimdirler? Hangi müteahhitler ve taşeronlardır? Bu müteahhitlere başka bir yerde iş verilmiş midir? Ankara Yolu’nun başındaki, eski Otosan’ın yerini 28 milyon dolara yeşil saha diye Koç’lardan alanlar, bir plan tadilatı ile şimdi 400 milyon dolarlık bir arsa yaratanları; bir de E5 üzerindeki yapımı süren Adliye inşaatını kimlerin yaptığına bakın.
A.A
Paylaş