Paylaş
Değerli heykel sanatçımız Mehmet Aksoy’un Kars burçlarını şeneltmiş olan (üstelik de son biçimi daha verilmemiş) o görkemli ‘İnsanlık Anıtı’ yapıtının önce Başbakan Erdoğan tarafından ‘ucube’ diye nitelenmesine, Kars Belediye Meclisi’nde AKP’li çoğunluk eliyle heykele ilişkin ‘yıkım’ kararı alınmasına, bu açık vandalca yaklaşımlar karşısında ülkenin genel kamuoyunda dişe dokunur bir tepki sesi yükselememesine, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bile ağzını açıp bir kelime söylememesine değiniyordu piyano virtüözümüz Fazıl Say...
Halk goygoyculuğuna hiç tenezzül etmeden, ince ve mert üslubuyla Türk halkına da sesleniyor, Nâzım’ın ünlü “Kabahatin çoğu da senin be sevgili kardeşim” dizesine şık bir göndermede de bulunuyordu.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un “Dozerin önünde vücudumu siper edeceğim, heykelimi yıktırmayacağım” demesinin ne kadar ‘acı’ olduğunu belirtirken, Fazıl Say şunları da yazıyor:
“Bu halk sanatla barışmıyor... Sanatçısıyla barışmıyor... Üretmeyi algılamıyor... Güzelliği koklayamıyor... Hayatına ekleyemiyor... İçselleştiremiyor... Yaşamıyor. Nefes alamıyor sanat ile...”
Kendisini buradan saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Ulu Önder Atatürk’ün bilgelikle yaşama geçirdiği ‘Türk Aydınlanma Devrimi’nin düşün öncülerinden Tevfik Fikret’in 1912’de yazdığı “Hakikat Her Zaman Hakikattir” şiirinin son bölümünü, lütfedip kabul ederse kendisine ve Aydınlanma ülküsü yolunda çileler çeken tüm yürekli yiğitlere armağan ediyorum:
Hakikat her zaman hakikattir
(...)
Soruyorsunuz, soruyorsunuz, /Mütemâdiyen, mütemerriden: (Durmaksızın, kafa tutarak:) /Bize hikmetin (felsefenin) ne lüzûmu var? /Bize san’atın ne lüzûmu var?
Hadi san’atın da lüzûmu yok, /Bize hikmetin de lüzûmu yok; /Fakat anlatılsa da anlasak: /Şu cehaletin ne lüzûmu var?
Şu mezelletin ne lüzûmu var? /Şu sefâletin ne lüzûmu var? /Şu esâretin ne lüzûmu var?!
Ali Naci DOĞAN
GÜNÜN SÖZÜ
“Dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır.”
(Yönetmen Tarkovski)
Epilepsi hastaları zor durumda kaldı
TÜRK Eczacılar Merkez Birliği aracılığı ile 22.05.2009 tarihinde açıklanan ve Abbott Laboratuvarları genel merkezi tarafından kendilerine gönderilen 18.05.2009 tarihli yazıda, ruhsatına sahip oldukları ‘Maliasin 25 mg ve 100 mg’lık draje’ isimli etkin maddesinin 2009 yılının başından itibaren üretimine son verildiği ve ellerinde bulunan 160 bin adet 100 mg’lık ilacın 2010 Mart ayı başına kadar gereksinimi karşılayacağı ve bu miktarın tüketiminden sonra piyasaya arzının mümkün olamayacağı belirtiliyordu. Ancak şu ana kadar hiçbir girişim yapılmadı ve ilaç piyasada kalmadı.
Binlerce epilepsi hastası için hayati önem taşıyan ve muadili olmayan bu ilaç alışkanlık da getirdiğinden biz ne yapacağız. Bu ilaç yaşamsal bir ilaç bizler için.
Emin olun şu anda bir çok hasta zor durumdadır; doktorlar da çaresiz...
Fiyatı gayet düşük ama sağlık açısından önemli olan bu ilaç, Knoll Alman İlaç ve Ecza Ticaret Ltd. Şti. tarafından alınan ruhsatla yıllarca üretilirken ne oldu da bundan vazgeçildi. Bir yıl öncesinden haber veriliyor ama önlem alınmıyor.
Sağlık Bakanlığı acil önlem almalıdır.
Adnan DİNÇER
Nasıl bir başkanlık sistemi olacak
BAŞBAKAN Erdoğan’ın başkanlık sistemiyle ilgili sözleri. Bildiğiniz gibi siyasi partiler ve seçim kanunumuza göre milletvekillerini parti liderleri tespit etmeyi tercih ediyorlar çoğunlukla... Erdoğan, vekillerini avucuna almış. Yeni gelecekleri de elbette alacak. (kelleler gider, inen bir daha binemez. Bitaraf olan bertaraf olur... gibi AKP vekillerinin itiraz etmediği sözler) Son değişikliklerle yargıya el koyup adamlarıyla doldurdu. Daha önce tahliye kararı vermiş olanlar sürülüyor.
Bu, nasıl başkanlık sistemi olacak? Başkan, yürütme organı. Yasama ve yargı da elinde. Padişahlık veya diktatörlükten ne farkı var? Bu teklifinde samimi ise ve demokrasi için istediğini söylüyorsa (demokrasinin amaç değil araç olduğunu açıkladığına göre böyle bir niyeti olmadığı belli) bunu ispatlaması, ispatı için de hemen siyasi partiler, seçim kanunlarını değiştirip dokunulmazlıkları sınırlaması ve hemen yargıdan el çektirecek şekilde engel kanunları değiştirmesi gerekmez mi?
Dinçer ÖNAL- (E) Avukat
Biliyor musunuz
- İSTANBUL Barosu’nda bugün 10.30’da başlayacak ‘Siyaset kapısı kadınlara açık (mı?)’ konulu panelin konuşmacıları; Av. Nazan Moroğlu, Av. Aydeniz Alisbah Tuskan, Gülsun Bilgehan, Dr. Lale Aytaman ve Pınar Türenç.
- 357 dönüm üzerine kurulu Halkalı Ziraat Okulu’nun, İlim Yayma Vakfı’na S.Zaim Üniversitesi kurulmak üzere verilmesine karşı üzerine Küçükçekmecelilerin pazar günü 18.00’de Sefaköy Yağmur Düğün Salonu’nda bir araya geleceğini...
- ÇORLU’nun ilk ve tek özel tiyatrosu olarak kurulan SİNAN Bayraktar Tiyatrosu’nun, Türk edebiyatının başyapıtı sayılan Dede Korkut hikayelerinden ‘Deli Dumrul’u, tek kişilik Türk tiyatrosu/meddah biçiminde yorumlayarak, Çorlu Belediyesi’nin katkılarıyla 11-12-15-17-18 Şubat tarihlerinde Memduh Şevket Esendal Sahnesi’nde seyircinin karşısına çıkacağını..
Açlık sofuluğu bozar
EGE Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi bölümünden Prof. Harun Uysal “Arapların ekmek isyanları” başlıklı yazısında özetle şöyle diyor: “Ekmeksizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve baskı önce Tunus’ta şimdi de Mısır’da rejimi zorluyor. Domino etkisi hissedilmeye başlandı.
Sorun, 21. yüzyılda buralarda hâlâ demokrasinin inşa edilememiş olmasında. Bu arada haksızlıklara karşı gelenlere de polis aman vermiyor. Çünkü başta Mısır olmak üzere bunlar aynı zaman da birer polis devleti.
Ancak açlık sofuluğu bozar demişler. Ekmek bulamayanlar, karınlarını doyurmak için isyan dahil her şeyi göze alırlar.
İsyanın arkasında ne sendikalar, ne muhalefet partileri ne de İslamcı örgütler var. Tabii sonradan bu kesimler de isyana ortak oldular. Ancak görülüyor ki başkaldırı, aşırı şişirilen topun bir yerinden patlaması gibi oldu.”
Evet halkların ekmek kavgasının önünde durulamaz.
Paylaş