Paylaş
Konut ve okul inşaatlarında kararnameler delinip, ihaleler ucuza kapatılıyor
TÜRKİYE, 17 Ağustos'ta çok ağır bir deprem geçirdi. Yaralar hálá sarılmadı. O depremden çıkan en büyük sonuç şuydu: İnsanları deprem değil, çürük çarık binalar öldürmüştü.
Bunun üzerine hükümet, 595 sayılı 'Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'yi çıkardı.
Kararnameye göre, 10.4.2000 tarihinden sonra inşaat ruhsatı alanlar birtakım yükümlülüklere tabi olacaklardı.
10 Nisan tarihinden önce inşaat ruhsatı almış olanlar ise eski mevzuat hükümlerine tabi olacaklardı.
Bu yükümlülüklere örnek verelim: Her inşaatta mutlaka bir mühendis bulundurulacak ve yapı mutlaka sigorta ettirilecek. Ayrıca her atılan tabliyeden sonra mukavemet testi yaptırılacak. Daire başına yapı denetim firmalarına yüzde 2 ila 4 arasında bir para ödenecekti.
Bu zoru gören müteahhit ve yapı sahiplerinin baskısı üzerine Bayındırlık Bakanlığı üç ayrı genelge yayımladı.
KARARNAME DELİNİYOR
Genelgelere göre, 10.4.2000'den önce inşaat ruhsatı almak için müracaat etmiş olanları da KHK dışına çıkardı. Yani ruhsat koşulu kaldırıldı, belediyelere imar durumunu ve çapını yazılı olarak soranlara da ruhsat olanağı tanındı.
Bu, tek kelimeyle kararnamenin delinmesiydi. Bir skandaldı.
Çünkü yeni kararnamenin getirdiği sorumluluklardan kaçmak isteyen müteahhit ve yapı sahipleri, belediyelere müracaat ederek bir şekilde kendilerini 10 Nisan'dan önce müracaat etmiş gibi gösterdiler ya da saydırttılar.
27 il, ilçe ve belde belediyelerinde, bu işlemler el altından yapıldı, hálá yapılıyor.
Gene bir vurgun yolu açıldı.
Bu yetmiyormuş gibi Milli Eğitim Bakanlığı, 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitim çerçevesinde 14.7.2000 tarihinde ilköğretim okul yapım ihaleleri açtı. Müteahhitlik diliyle 81 paketlik bir ihaleydi bu...
Dosya olarak da 1079 dosyadan oluşuyordu.
Yapılan ihaleler sonucunda, 197 firmaya yeterlilik verildi.
Bu trilyonlarca liralık bedeller, bizim cep telefonu, tapu ve araba vergilerimizden yapılan kesintilerle oluşturuluyordu.
2000 yılı için Bayındırlık Bakanlığı, metrekare birim fiyatı 128 milyon lira olarak açıklanmasına ve bu fiyata çevre düzenlemesi ile altyapı dahil olmamasına karşın Milli Eğitim Bakanlığı, ihaleleri 80 ile 100 milyon arasında bedelle en çok kıran müteahhitlere verdi.
Üstelik bu 80 ve 100 milyonluk maliyetlere altyapı ve çevre düzenlemesi de dahildi.
Bayındırlık Bakanı Koray Aydın, deprem konutları ihalelerinde çok kıran müteahhitlere vermediklerini söylerken, ‘‘Çünkü çok kırıldığında inşaatlar bitmiyor, sürüncemede kalıyor, yeni hakedişler isteniyor’’ diyordu.
MEB Yatırımlar ve Tesisler Daire Başkanı Kenan Turna'nın açıklamasına göre de, bu rakam aslında 140 milyon lira olmalıydı.
Bu gerçeğe rağmen fiyatlar neden bu ölçüde kırılmıştı?
Kenan Turna bunu şöyle açıklıyor: ‘‘Adamlar ya kara para aklıyorlar, ya müteahhitlik karnelerini büyütüyorlar veya sezonu kurtarmaya çalışıyorlar. Yoksa bu işin hakkı metrekare birim fiyatı 140 milyondu.’’
Böyle yapılan okullar ya hiç bitirilemeyecek; yahut böylesine düşük maliyetlerle yapıldıklarından dolayı her yıl onarımdan geçecekler. Düşünün, prefabrik deprem konutlarının metrekare maliyeti 50 milyon, çocuklarımızın okuduğu ilköğretim okullarının ise 80 milyon.
Sayın Metin Bostancıoğlu, 17 Ağustos'u unutmayın.
Adana’daki kandırmaca
595 sayılı kararnamenin delindiğine ilişkin en güzel örnek Adana'dan geldi. Adanalı Gizer Ailesi, 10 Nisan 2000 tarihinden önce -2 Mart'ta- başvurmuş gibi gösterip, delinen kararname sayesinde Seyhan Belediyesi'nden inşaat ruhsatı almış. İddialara göre, Seyhan'ın DSP'li Belediye Başkanı Yıldıray Arıkan her şeyi kılıfına uyduran bürokratlarca bir güzel kandırılmış... (Bir önceki ANAP'lı Belediye Başkanı Ahmet Cevdet Yağ, 16 Nisan seçimlerinden bir gün önce, yeşil alan olan kentin en kıymetli 44 dönümlük arsasını satmış; dört parselini 204 milyara Gizerler almış... Yağ, bu parayı da belediyedeki 11 görevliye 'tazminat' diye bir güzel dağıtmış. Bunun uzun bir öyküsü var. Büyükşehir'le mahkemelik olunmuş, bazı parseller Gar'a kadar taşmış... TCDD uyumuş. Gizerler, demiryolunun dibindeki bir parselde 'sıcak tatili'ni fırsat bilerek hemen 10 katlı bir binanın yapımına başlamışlar; belki sonradan hastane olur deniliyor. Bu arada Cumhuriyet Savcısı Vedat Menteş'in önündeki Yağ ile ilgili iddiaları kapsayan dosyalar da kabarmaya başlamış.)
Rezaleti görüyor musunuz?
Kimbilir 17 ildeki belediyelerde böyle kaç örnek var. Ne rüşvetler, ne bağışlar dönmüştür. Bayındırlık Bakanlığı, hükümetin çıkardığı kararnameyi sonradan delmeseydi bu yağmalamalar olmayacaktı.
Paraşüt yere indi ama...
EMNİYET Genel Müdürlüğü, Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlığı'nın altı ay önce Gaziantep ve Kilis üzerine gizlice saldığı paraşüt, DGM Ankara Savcısı Talat Şalk tarafından yere indirildi. 22 sayfalık iddianamede, bilinenler net olarak anlatılıyor.
Savcı Şalk'ın genellikle müfettişlerin soruşturmalarına atıfta bulunması dikkat çekiyor. 22 sayfalık iddianame ilk bakışta yeterli bulunmayabilir; neden sadece Kilis ve Nizip tarafı var diye.
Ancak ‘Ahtapot’un iki kolu ortaya çıktı; yerel işadamları ve bürokratlar... Peki bazı siyasetçiler nerede? Soruşturmanın en zor tarafı bu ilişkiler zaten. Hele Ankara'da Altınbaş'ın yakını bürokratlardan, resmi kurumlardan alınan izin ve teşvik belgelerinden hiç söz edilmiyor iddianamede.
Yasin Altınbaş'ın menfaat sağladığı sadece bir vali, bir jandarma komutanı ve birkaç gümrük müdürü ile memuru değil tabii... Soruşturma ile ilgili bir kişiye sorduk:
‘‘Ahtapot'un Ankara ve Gaziantep ayağı ne olacak?’’
‘‘Daha çok işimiz var; bankalar, defterdarlıklar, emniyet ve belediyeler var’’ diyor ve devam ediyor: ‘‘Soruşturma genişletilerek sürdürülüyor. Bu nedenle mülkiye, maliye, polis ve adliye müfettişlerinin yeni raporları bekleniyor.’’
Bu operasyonun ‘‘Çıkar amaçlı çete kurmak ve evrakta sahtecilikten’’ de öte ‘‘kara para’’ yönü ihmal edilirse, bu paraşüt açılmamış sayılır!
Paylaş