Paylaş
Bunun sonucunda neler olduğunu görüyoruz; kan, barut, gözyaşı... Bu proje sürecinde PKK da palazlanarak yeniden ülkemizi terör belasına bulaştırıp güvenlik görevlilerimizi şehit ediyor. Son 3 aydaki kayıplarımız 100'ü geçti.
Iraklılar, diktatörleri Saddam'ı mumla arar hale geliyorlar.
Irak parçalanıyor.
BOP'un eşbaşkanlarından birinin de Tayyip Erdoğan olduğunu biliyoruz.
Peki, Filistin için ya da diğer İslam ülkelerindeki olaylar için yapılan gösteriler -cuma gösterileri dahil- yardım faaliyetlerinde bulunan radikal İslamcı kuruluşlar ve vakıflar, neden bir gün çıkıp da Başbakan Erdoğan'a bu kanlı projenin eşbaşkanı olmasının hesabını sormazlar?
Her gün ölen 150 kişinin ve sakat kalan binlerce kişinin kanlarının hesabı, bu eşbaşkanın vicdanını hiç mi sızlatmaz! Bu eşbaşkanlığın hesabını sormayanlar rahat uyuyabiliyorlar mı?
Sırf ABD'yi küstürmemek için böyle bir projede eşbaşkanlık yapmak Erdoğan'ın söylemleri ile çatışmıyor mu? Yoksa 'deliğe süpürülme' korkusu mu bırakmayı engelliyor?
Dr. İlhan EĞİLMEZ
Milli Görüşçüler SP'ye geri döner mi
SP Genel Başkan Yardımcısı Ertan Yülek, AKP'nin kendisini bugünlere getirenlere sırt çevirdiğini belirterek "SP adına, Milli Görüş adına tüm eski arkadaşlarımıza, kardeşlerimize sesleniyorum. Geçmişte yaşadığımız ayrılıkları, küskünlükleri, dargınlıkları unutalım. Geliniz o yollarda beraber yürüyelim, yağan yağmurlarda beraber ıslanalım. Mücadelesini verdiğimiz yeniden büyük Türkiye’yi ve yeni bir dünya düzenini kurmaya, kaldığımız yerden devam edelim" diyor.
AKP'nin dışladığı Milli Görüşçüler, 'verimli' olanlar değil de sadece sakal-takke ile siyaset yapmaya çalışanlar değil mi?
Bunlar bugüne kadar yüce Meclis çatısı altında bulunmak ve bundan sonra da emekli maaşı da dahil her türlü parlamenter hakkından yararlanarak zaten yeterince pek de layık olmadıkları şekilde taltif edilmediler mi?
Bu bakımdan 'paranın' tadını alan bu grubun, pek de geri dönüş yapacağı beklenemez. Çünkü yarın iktidarın nimetlerinden başka türlü yararlanabilecekleri beklentisi her zaman mümkün.
Buyurun, 3500 YTL'lik emekli aylığını afiyetle yiyin!
Jet Fadıl'ın avukatı Siirt'ten aday oldu
SİİRT üç milletvekili çıkartıyor. Erdoğan listeyi biri hariç değiştirdi; kendi yerine Batman Milletvekili Arif Demirkıran'ı getirdi. Bu arada, geçen dönem Tayyip Erdoğan'ı destekleyen, Fadıl Akgündüz'ün avukatı da 11 aday arasında yer aldı.
Hasan Öner Yıldız, Surur Sultanoğlu, Reşit Deli, Bilal Veysi Yaşar (Fadıl'ın avukatı), Yaşar Demir, Remzi Yücel (Siirtspor'un amigosu 'Tombik'), Dr. İslam Aydın, Cemal Silah, eczacı Osman Özçelik (DTP kökenli), Fevzi Sevgili (eski milletvekili Nizamettin Sevgili'nin oğlu), Mehmet Ertürk.
Biliyor musunuz
CHP Tekirdağ listesinde 2. sıraya konulan Hazine eski Müsteşarı Faik Öztrak'ın, 1930'larda CHP Genel Sekreterliği yapan Faik Öztrak'ın torunu ve TRT eski Genel Müdürü Adnan Öztrak'ın oğlu olduğunu... DP Siirt 3. sıra milletvekili adayı Doç. Dr. Mehmet Hüseyin Bilgin'in 'adaylık belirlenme sürecinde; kariyer, liyakat, vizyon, projeler vb. faktörler yerine, başka faktörlerin etkili olmuş olmasından dolayı' adaylıktan çekildiğini... DP (DYP) Genel Başkan Yardımcısı Mümtaz Yavuz'un, Akşam'da Şakir Süter'in köşesinde yer alan '2. sıra 150 milyar' başlıklı bir yazıdan sonra istifa etmesinin dikkat çektiğini... GS futbol takımının, yurtdışında kamp yapması nedeniyle 23 Temmuz'da yurda döneceğinin açıklanmasının taraftarlarca tepki ile karşılandığını...
Birlik Vakfı'ndan AKP'ye iki aday
ÖNCE bir düzeltme yapalım. Birlik Vakfı'nın eski üç başkanının aday gösterilmediğini yazmıştık. Ancak listeleri incelediğimizde, bu başkanlardan, Bayındırlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Yaşar Karayel (3) ile Başbakanlık danışmanı M. Bahaettin Cebeci'in (7) Kayseri'den aday olduklarını gördük. KİPTAŞ'ın 'kuracısı' Laleli'deki 10. Noter İsmet Büyükkılıç'ın ise listeye alınmaması dikkat çekti. Urfa'dan, üç eşli 10 çocuklu Kebapçılar Derneği Başkanı Mehmet Özbek de aday gösterilmedi.
CHP'de şık olmayan bir aday açıklama yöntemi...
ÜLKEMİZİN içinde bulunduğu durumu gözönünde bulundurarak ve geç mi kaldık duygusuna kapılarak Tandoğan, Çağlayan, Gündoğan’da meydanlara koşarak tepkimizi koyduk. Sonra seçim kararı alınınca, çevremizdeki donanımlı çift üniversite mezunu, master ve doktarasını yapmış, ülkesini seven, ülkesi için birşeyler yapmak isteyen, CHP’ye yararlı olabilecek çok sayıda genç, becerikli, başarılı ve alanlarında uzman ismi ikna etmeye çalıştık. Bu yurtseverler görevlerinden istifa ederek aday adayı oldular. Ankara CHP Genel Merkezi’ne giderek kendilerini tanıtmak, neler yapabileceklerini yazılı ve sözlü olarak partiye sundular ve beklemeye başladılar. Bu arada Sayın Genel Başkan Deniz Baykal’ın gençlere ve yeni isimlere yer vereceği söylemi de bu arkadaşlarımızı ve bizleri ümitlendirdi. Ancak, 4 Haziran günü 17.00 itibariyle adayların açıklanması sırasında, Genel Merkez’de bekleyen adaylara, İstanbul Milletvekili İsmet Atalay tarafından şık olmayan bir açıklama yapıldı. İstanbul 3. bölge ilk 9 adayın isimlerini açıklanmasından sonra 9. sıradan sonrasını .... ittir edin işareti yapması, orada bulunan çok değerli adayları rencide etti. Bu hareket büyük tepki aldı.
Aileden CHP’li birisi olarak, CHP iktidarı için yıllarca mücadele verdik. Ancak, tekrar tekrar aynı kişilerin aday gösterilmesi, bizleri hayal kırıklığına uğrattığı yetmediği gibi kararsızlığa itmiştir.
Adı saklı
MSÜ Rektörü'nden 'Şile' açıklaması
MİMAR Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Rahmi Aksungur, Şile Belediye Başkanının üniversite yerleşkesinin Şile'ye taşınacağına ilişkin sözleri üzerine bir açıklama yaptı:
"Tüm dünyada, özellikle gelişmiş toplumlarda, yüzyıllardır köklü sanat kurumları eğtimlerini megapol merkezlerinde sürdürmektedir.
Üniversitelerin eğitimin yanı sıra bilgi, kültür ve sanatı, çevre ile de paylaşan kurumlar oldukları bilinmektedir. Var olan mekanlarımız, 1926 Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana kurumumuzun eğitimini sürdürdüğü ve sürdüreceği yerleşkelerdir. Bugünkü eğitim alanlarının taşınması söz konusu olmadığı gibi Bomonti inşaatımızda devam etmektedir.
Şile'den yer istenmesi; Yaz Okullarının açılması, sosyal tesislerin geliştirilmesi, araştırma merkezlerimizin aktif hale getirilerek uluslararası kültür ve sanat vadisi oluşturmayı, üniversitemizin ileriye dönük açılımları için mekan imkanlarını genişletmeyi amaçlamaktadır."
Eti Maden'den 'panent' açıklaması
ETİ Maden İşletmeleri Genel Müdürk Yardımcısı ve Yönetim Kurulu üyesi Adnan Yılmaz şu açıklamayı yaptı:
"Gazetenizin 4.3.2007 tarihli nüshasına 20. sahifesinde, 'Yeter Söz Milletin'in köşesinin 'Okuyunuz' kısmında Cemil Özgüven mahreçli, "Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nde Patent Kıyağı..." başlıklı ve 'Kamu imkanlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyenler bilsinler ki 73 milyon yurttaşın hakkı gasp edilmektedir' içerikli yazı tamamen hayal mahsulü olup, kişilik haklarını ihlala edici ve gerçek dışıdır. Bu nedenle aşağıdaki açıklamanın yapılması zaruri olmuştur.
Ülkemizin ve kurumumuzun hak ve menfaatlerini korumak, teknik ve sosyal ilerlemesini gerçekleştirmek amacıyla 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında KHK kapsamında, 17.10.2006 tarihinde Tinkal Kalsinasyonu Projesi için kişiler adına değil, ETİ Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü adına 2006/05914 numara ile Türk Patent Enstitüsü'ne patent başvurusu yapılmıştır.
Gazetenizin 4.3.2007 tarihli nüshasının 20. Sahifesinde, "Yeter Söz Milletin" Yalçın Bayer'in köşesinde "Okuyun" kısmında Cemil Özgüven mahreçli; "ETİ Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünde Patent kıyağı..." başlıklı yazıda yer alan gerçek dışı iddialarla ilgili, yukarıdaki "Düzeltme ve Cevap" yazısının 5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesi gereğince, Gazetenizde gerçek dışı bir takım iddiaların yer aldığı, aynı sahifede, aynı sütunda ve aynı puntolarla yazılmasını rica ederiz.
Prof. Şafak Ural: Türbanlı öğrencilerin derse alınması ile ilgili bir talimat vermedim
İSTANBUL Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şafak Ural "İntihal iddiasının arkasındaki gerçekler" (18.5.2007) yazısı üzerine bir açıklama yaparak, "hakkındaki iddiaların gerçek dışı bilgilere dayandığını" ifade etti. Edebiyat Fakültesi'nde dekanlık yapmadığını (Sayın Ural, vekil dekanlık ile dekanlık yetkilerinin aynı olduğunu mutlaka biliyordur. Y.B.), sadece 24.1.2005'den 14.4.2005 tarihine kadar 'vekil dekanlık' yaptığını söyleyen Ural, "Bu dönemde türbanlı öğrencilerin derse alınması ile ilgili herhangi bir talimat vermedim" dedi. Asistanlık döneminde
profesörlüğe başvuran Prof. Necla Arat'a yönelik karşı çıkma faaliyeti içinde olmadığını ileri sürüyor.
Bu yazıda yer alan hususların gerçeğe aykırı bilgilerle kamuoyuna yansıtılmasının kişilik haklarına da bir saldırı olduğunu savunan Prof. Ural'a şunu sormak gerekiyor.
İslami İlimler Araştırma Vakfı (İSAV) tarafından düzenlenen 'Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi'nde İsmet Özel, kendisine yakınlığı her zaman bilinen Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre, şu anda Diyanet'ten sorumlu Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın ile Süleyman Karagülle ile birlikte tebliğ sunup sunmadığını; bu tebliğlerin İSAV tarafından kendi editörlüğü eşliğinde yayınlanıp yayınlanmadığını... Bu çalışmanın akademik yükseltmelerde kullanılıp kullanılmadığını bu konuda YÖK'ün bir inceleme başlatıp başlatmadığını...
AKP'nin Hukuk Fakültesi'ndeki hukukçu taşaronları...
"YALÇIN Bayer, Necla Arat'a yönelik Edebiyat Fakültesi'nde nasıl baskı yapıldığı 17 yıl önce profesörlüğünü alabilmesi için 1980'lerde ne tertiplerle karşıya kaldığını kaldığını yazdınız. Ben de emekli bir öğretim üyesi olarak, diğer meslektadışımın anlattıkları ile aynı duyguları hissetmekteyim. Maalesef 'intihal' olayına girildiği vakit, Cumhuriyet döneminin ilk kuşak öğretim üyelerinin çoğunun özellikle de bunlar arasında 'alim hocalar'ın da yabancı kaynaklardan atıf yapmaksızın eserler yazdığını tespit etmek çok da güç değildir.
Yazıda ifade ettiğiniz ve Necla Arat'a yönelik çirkin kampanyanın içinde yer alan ilişkiler ağının eski Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Prof. Ahmet Yüksel Özemre'nin, koridorlarda 'asistan-müridi' diye konuşulan İ.Ü. Rektör Yardımcısı Prof. Şafak Ural (Fethullahcıların düzenlediği seminerlerde bildiriler sunuyor ve bunları içeren kitapların editörlüğünü yapıyor) eliyle günümüzde de sürdüğünü söylemek büyük bir üzüntü kaynağıdır. 1980'li yıllardan önce Edebiyat Fakültesi'nde; 1980 sonrasında da Hukuk Fakültesi'nde kümelenen eski dönemin 'Türk-İslamcılar'ını AKP iktidarının 'nimetlerinden' sonra artık 'tarikatçı veya cemaat' mensubu olarak ifade etmek daha doğru olacaktır.
Biraz açmak isterim.
Uyum yasaları çercevesinde çıkartılan TCK'nın hazırlanmasında bunların bir kısmına aktif rol verilmiştir. Bu isimler özellikle Başbakan Müsteşarı Ömer Dinçer'in özel talebi ile görevlendirilmişlerdir. Nitekim, Hukuk Fakültesi'nden bir öğretim üyesi, bu yasanın sözcülüğüne
soyunmuş, özellikle bankacılık suçlarına ilişkin düzenlemeleri daha hararetli savunmuştur. TBMM ihtisas komisyonlarında kimlerin hangi amaçla bazı düzenlemeler yaptığını en iyi komisyon üyesi olan CHP'li hukukçu vekiller bilmektedirler. Bu konuda anlatacakları çok şey vardır diye düşünüyorum.
TMSF'YE KARŞI DAVA
Son olarak basından takip ettiğim kadarıyla yine Hukuk Fakültesi'nden bazı öğretim üyelerinin AKP ile yakınlığından dolayı, Ciner grubuna danışman yapıldıkları ve TMSF'ye karşı açılan davayı bizzat takip ettiklerini hiç gözardı etmemek gerekir. Tam gün çalışan öğretim üyelerinin bu tür işlerde adları geçmesi 'intihal' suçu gibi etik değildir. Daha geçenlerde Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet'teki köşesinde 'Mahkeme, lokantadan yönetilmiyor' (7.5.2007) başlıklı yazısında da çarpıcı bilgiler yeralmaktadır.
ŞEMDİNLİ VE VAN
Ayrıca bu kişilerin, Şemdinli iddianamesinin yazılmasında önemli rol oynadıkları da bilinmektedir. Bu nedenle de bunlardan bazılarına bu gerekçe ile YÖK tarafından profesörlük kadrosu verilmediği üniversite camiasında konuşulmaktadır. Zaten siz de, bu olayda geçen kişilerin yeraldığı ve İ.Ü. Rektörlüğü tarafından kurulan 'Hukuk Komisyonu'nun ne işe yaradığını gündeme getirmiştiniz. Alınan duyuma göre de, Şemdinli iddianamesi ile ilişkilerini ortaya koyan 'gizli' olduğu söylenen rapordan sonra Rektör Prof. Mesut Parlak acilen bu komisyonu lağvederek önemli bir iş yapmıştır. 'Hukuk Komisyonu'nda yer alan bir öğretim üyesinin katkısıyla normal seyrinde giden davanın bir anda hızlandığı, Van Rektörü Yücel Aşkın'ın evinin arandığı, takiben tutuklamanın gerçekleştiği dikkatlerden kaçmamalıdır.
AKADEMİK FIRSATÇILIK
Özellikle Rektör Yardımcısı Prof. Şafak Ural da aldığı güçle Prof. A. Yüksel Özemre ile yakınlığı ile tanınan ve yukarıda sözünü ettiğim Şemdinli ve Van olaylarında bizzat adı geçen Hukuk Fakültesi'nden diğer bir öğretim üyesi profesörlük takdim tezini yazmayarak sadece 8 sayfalık bir tebliğ ile profesörlüğe atanmak için başvurmuştur. Bizim zamanımızda her öğretim üyesi, büyük bir emek sonucu oluşturduğu takdim tezini sunarak prof. ünvanını alabilirken, bu yolun açılmasını 'akademik' açıdan çok büyük bir sakınca olarak görmek gerekir. Bu davranışın mı, yoksa Sayın Prof. Necla Arat'ın davranışının mı daha etik olduğunu kamuoyunun takdirlere bırakmak gerekiyor sanırım.
Bütün bunlar yıllarca emek verdiğimiz; Anayasalar yapan, bizleri yetiştiren demokratik, çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerini oluşturmada ciddi katkı sağlayan böyle bir fakültedeki bazı isimlerin AKP taşeronluğuna soyunmasını ibretle izlemek gerekiyor. Dinci kadrolaşmanın hukuk koridorlarına kadar taşınmasını hukuk devletinin geleceği açısından kaygı ile izlemekte ve ciddi bir üzüntü duymaktayım."
KDV uygulamasında haksızlık
MALİYE Bakanlığı, 30 Mayıs 2007 tarihinde KDV oranları ile ilgili yeni bir düzenleme yapmıştır. 1 Haziran 2007 tarihinden itibaren uygulanmasına başlanan bu düzenleme ile fason olarak yapılan tekstil ve konfeksiyon işleri %8 KDV'ye tabi olacaktır.
Yeni düzenleme, tekstil ve konfeksiyon sektöründe daha önceki KDV tebliğlerinde tarifi yapılan tevkifata tabi fason işlerin KDV oranlarını gene tevkifata tabi olarak %8’e indirmiştir. Daha önceki tebliğler fason boya ve baskı işlemlerini fason tarifi içine almadıkları için yeni düzenleme sonucunda da bu işlemler indirim dışında bırakılmıştır.
Tekstil boya ve terbiyesinde fason işler için %18 KDV uygulamasının devam etmesi, boyama ve baskı işleri, iplikten hazır giyime kadar giden tekstil ve konfeksiyon sanayinin olmazsa olmaz, vazgeçilemez parçası iken, sanayi içinde sadece bu bölümde farklı KDV uygulaması halinde bütünlük bozulmakta ve fason ve entegre işletmeler arasında haksız rekabete yol açmaktadır. Şöyle ki, sadece boyama ve terbiye yapan bir fason işletme %18 KDV uygularken, entegre bir işletme aynı işler için
%8 KDV uygulayacak, bu durumda da aynı işler için %10’luk bir fiyat avantajı sağlamış olacaktır. Ayrıca fason boya ve baskı işlemi yaptıran konfeksiyon işletmeleri de yaptırdıkları bu işlemler için yüksek KDV ödeyerek haksız rekabete uğramaktadırlar.
Aynı iş için farklı vergi uygulaması ile Anayasaya göre eşitlik ilkesi de zedelenmiş olacağından durumun ivedilikle çözüme kavuşturulmasına ihtiyaç vardır.
Maliye Bakanlığı'nın bu eşitsizliği giderici ve durumu çok açık bir şekilde tanımlayan bir tebliğ yayınlayarak tekstil ve konfeksiyon sanayi içinde yer alan tüm fason işlemlerin KDV oranlarını eşitlemesi gerekmektedir.
İhracatımızın lokomotif sektörü olan tekstilin dış pazarlardaki rekabet gücüne katkı sağlayacak bu düzenlemenin bir an önce hayata geçirilmesi için Maliye Bakanlığı yetkililerinin gerekli duyarlılığı göstererek bu konuda çalışmalara başlamalarını bekliyoruz.
Ersal YAZGAN-TTTSD Türkiye Tekstil Terbiye Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Paylaş