DSP'li Tan'dan ilk somut öneri

SOL'daki 'dayanışma' için dün iki açıklama dikkat çekti.

Haberin Devamı

Baykal, Cumhuriyet'e verdiği demeçte, Rahşan Ecevit için "Düşüncelerine saygımız var, o bize emanettir" deyip "Irmak yatağına akıyor, taban buluşuyor" diyerek DSP'ye zeytin dalı uzattı. DSP Sekreteri Ahmet Tan ise cenaze törenine karşı Erdoğan'ı eleştirirken, koalisyon için somut bir öneri ortaya attı:

"Gelin seçimden önce ön koalisyon protokolü yapalım."

Tan, dün sabah TV 8'de ilginç açıklamalar yaptı.

"Türkiye laiktir, kararlılığını sloganlarla dile getiren milyonları, maç seyircisine benzeten Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin en temel niteliğini küçümsemekle kalmamış, futbolsever milyonlara da bir anlamda saygısızlık etmiştir. Öyle anlaşılıyor ki siyasal geçmişini değiştiren, inkâr eden Başbakan kendi futbolcu geçmişini de unutmuştur" diyen Tan'ın sözlerinden satır başları şöyle:

- Yetkililerin yasakları ve engelleri, Ecevit'in cenaze töreninin görkemine gölge düşürememiştir. Hiçbir TV'nin helikopterle havadan çekim yapmasına izin verilmemiştir. Bu yüzden, törene katılan, Ankara sokaklarına, caddelerine, meydanlarına sığmayan yüz binlerce yurttaşımızın cesametinin ve gerçek boyutlarının tam olarak ekranlara, sayfalara yansıtılması engellenmiştir.

Haberin Devamı

- Günler öncesinden resmi yetkililer 'provokasyon açıklamaları' yapmışlardır. Bizatihi bu açıklamalar provokasyonun kendisidir. Bu sorumsuz açıklamaların amacı, herhalde katılımın sınırlı ve cılız kalmasını sağlamaktı. Ama yasak ve caydırma girişimleri geri tepti.

GEÇ OLABİLİR

- Cenaze törenine katılan muazzam kitle, Ecevit'in şahsında demokratik ve laik cumhuriyete olan özlemini dile getirmiştir. Bu kitlenin temel hedefi ise laik cumhuriyet için artık tehdit oluşturmaya başlayan AKP iktidarından ne pahasına olursa olsun kurtulmaktır.

- Bunun için gerekirse seçimden önce partiler ve sivil toplum kuruluşlarıyla bir 'ön koalisyon protokolü' yapılabilir. Seçimden sonra koalisyon yapmak bu kez geç olabilir. 'Uzlaşma' DSP'nin en temel niteliklerinden birisidir. Uzlaşmaya yatkın olmayı, kimse sakın ola ki siyasi eksiklik olarak değerlendirmesin.

- Uzlaşma olmasa Ecevit'in hayattaki en önemli eserim dediği DSP, Ecevit'in yolunda ve ışığında tek başına devam edecektir.

Haberin Devamı

Fındık yangınında ciddi kuşkular var

"KARADENİZ'de 30-40 yıldır hiç duymadığımız bir şekilde 3500 ton fındık yanıyor; bunu ancak külahımıza anlatabilirler. Alış fiyatıyla bu 20 trilyonun hesabını kim görecektir?"

Fındığın üretimini, satışını bilen bir okurumuz, Giresun'daki yangınla ilgili olarak bölgede çeşitli 'dedikodular' çıktığını anlatıyor ve şu çarpıcı bilgileri veriyor:

"Ben sizi Giresun'dan arıyorum. Fatsa'nın Boloman beldesinde fındık depoları vardır. Fiskobirlik, TMO'nun devreye girmesinden sonra bazı depoları Ofis'e kiralamıştır. Biz şimdiye kadar, pamuk, tütün dışında hiç elektrik kontağından yangın çıktığını duymadık. Yani alışılmış bir durum değil. Yangının, fındıkta krizin ve olayların yaşandığı döneme denk gelmesi nedeniyle bu olayın derinliğine araştırılması gerekiyor. Acaba depoda bu kadar mal bulunuyor muydu? Yoksa kâğıt üzerinde bu kadar mal vardı da fiziki olarak yok muydu? Bu sorunun üzerine başka şekilde gidilmesi gerekiyor."

Haberin Devamı

- Sizin kuşkunuz nedir?

- TMO'nun düşük randımanlı fındık aldığı yolunda yaygın söylentiler bulunuyor. Ama dilerim böyle değildir.

- Fındığı hem Fiskobirlik'in hem de TMO'nun aldığını biliyoruz.

- Siz asıl Fiskobirlik'in, 2005-06 ürününden üreticiye 335 trilyon borcu olduğunu biliniz. Buna karşılık elinde 200 trilyonluk ürün var. Bu fındık, hemen satılacak bir ürün değildir. Çünkü büyük holdingler bu piyasaya ilgi göstermezler. Çünkü özel bir üründür fındık. Sıkıntının başka nedenleri vardır.

- Ne gibi?..

- Fındığı fındıkla ilgisi olmayan insanlar yönetmektedir. 6 kişilik yönetimde üçü eski öğretmen, eski ve yeni belediye başkanları bulunmaktadır. Üreticiler ise yönetimde yoktur. Fındık siyasi amaçlarla kullanılmaktadır. Hükümetin acemice müdahalesini bir yana bırakırsak Fiskobirlik profesyonel kadrolarla yönetilmemektedir. Siz 5 YTL'ye fındığı alıyor, işleyerek 3 YTL'ye satıyorsunuz; bunun sonucu da ortadaki acı tablodur.

Haberin Devamı

- Üretici kaybı...

- Sık sık fındığı yazıyorsunuz... Daha önce de söz ettiğiniz, Fiskobirlik'in malının TMO'ya rehin edilmesi gibi... Bu yıl Karadeniz halkının cebine 2 milyar dolar yerine 1 milyar dolar girecektir. 3 milyon kişi etkilendiği gibi Hazine'nin döviz girdisi de yarı yarıya azalacaktır. Çarpıklığa birilerinin müdahale etmesi gerekir. Bölge mağdurdur, gittikçe de çıkmaza gitmektedir; bunun sonuçları şubat ayından sonra görülecektir.

- Fiskobirlik kredi arıyordu?

- Kredi bulacaklar da borç ödeyecekler. Kredi bulunsa da 135 trilyon zarar azalmıyor ki, Ali'den alınıp Veli'ye verilecektir. Fiskobirlik batmış durumda, bu durumda asıl cezayı da üretici çekiyor.

İthal torba kömürde oyun

MERKEZİ Gebze'de bulunan Tayyib marka (ithal) kömürü, bayisi olduğu Sultanbeyli'deki bir marketten aldım. Torbanın üzerinde takriben 25 kilo yazıyor. Her zaman aldığım marka değildi. Eve gelince merak edip tarttık; biri 20, bazıları 22-23 kilo gibi, en ağırı ise 24.5 kilo idi. Hiçbiri 25 kilo çıkmadı. 40 torba bir ton hesabıyla tonu 360 YTL'den satılıyor. Aldığım yere söyledim; "Evet bazıları az, bazıları çok" cevabını verdiler. Art niyet aramak gerekir mi düşünüyorum? Çünkü dar gelirli üç çocuklu kardeşime de yardım için toplam 3 ton aldım; hesap ediyorum; tonunda 200-250 kilo eksik almış oluyorum. Market yılda 150 ton kömür satıyormuş... Galiba zam da gelmiş. "Telefonumu verirsin, onların yüzüne karşı bunları ıspat edeyim" dedim market sahibine... Sonra kömürün kalitesi konusunda de şüphe duyuluyor. Artık biz bunlara bıraktık, kazık yiyip yemediğimize bakıyoruz. Bu olayın üzerine gidecek bir kurum var mıdır?

Bekir DİNÇ

Artistik soru

KADIKÖY İlçe Emniyet Müdürümüz Sayın Veysel Tipioğlu; Ziverbey’de sabaha karşı 'çevirme' yapan polis memurlarından bazılarının bir eli cebinde bir yandan elma dişleyerek ehliyet-ruhsat sorduğunu biliyor mu? Tipioğlu direksiyon başındaki sürücüye "Alkol var mı" diye sorarken, elini yumruk yapıp başparmağını yukarı kaldırarak ağzına götüren o polisi görse ne yapar çok merak ediyorum!

Haberin Devamı

Necdet KILIÇ

Günün Sözü

"Musul'un kaderi ile Yozgat'ın kaderi tevhit (birleştirme) edilecektir."

(DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar)

Biliyor musunuz

- MUSTAFA Sarıgül'ün "Ali Müfit Gürtuna'nın Turkuaz Hareketi içinde olmam. Mustafa Sarıgül kimsenin altına sığmaz" dediğini...

Mesaj Panosu

- BİL Meslek Yüksekokulu öğrencileri yazıyor: “İkinci öğretim programında okuduğumuz için 22.30'dan sonra okuldan çıkıyoruz. Okulun önünde ve Beşyol altgeçitinde yuvalanan bazı şahıslar yolumuzu kesip bizden para, sigara vs. istiyorlar. Küçükçekmece Emniyet Müdürlüğü’nün bu kişilere müdahale etmesini rica ediyoruz.”

- ANTALYA Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin düzenlediği 'Atatürk'ün Hukuk Devrimi ve AB' konulu açık oturum yarın 15.00'te. Konuşmacılar: Prof. Dr. Meral Sağır, Prof. Çetin Yetkin, Prof. Ahmet Mumcu, Sabih Kanadoğlu ve Nazan Moroğlu.

DÜZELTME

- YİMPAŞ yazıları arasında Almanya'ya mağaza açılışına gidenler arasında Yıldırım Aktuna’nın olduğunu yazmışız. Doğrusu Yıldırım Akbulut olacaktır. Eski Bakan Dr. Aktuna'dan özür dileriz.

Orman yangınlarına 'ikramiye' haksızlığı

ÇEVRE ve Orman Bakanlığı'nın, yazın Türkiye genelinden meydana gelen orman yangınlarında fedakar çalışmaları ile öne çıkan 100 işçi ve 90 memuru toplam 113.850 YTL ikramiye ile ödüllendirdiğini okudum gazetenizde.

Hoşuma da gitti. Yalnız; o yangınlarda bir başka görevle bulunduğum için durumu çok iyi biliyorum. O üç yangında (Selçuk, Milas ve Kaş) binlerce yangın işçisi gece-gündüz demeden cansiperane çalıştılar. Geceler boyu arazide biraz peynir biraz ekmek vs. ile idare ettiler.

Bakanlık gittiği yerde bunlardan bir kaçını görmüştür. Ve gerisini herhalde Bölge Müdürleri seçmiştir. Bölge Müdürleri olayın bizzat içinde oldukları için böyle bir ayrım yapmazlar. Bakanlık onlara '100 kişiyi geçmesin' demiştir.

Lütfen söyler misiniz binlerce insanın canla başla çalıştığı bir yangında 100 kişiyi kim, hangi verilerle seçti? Köylünün "Para alanlar söndürsün" dediğini bizzat bakan söyledi. Yarın para almayan işçiler bir yangında "ikramiye alanlar söndürsün" derse ne yapacaksınız?

Doğan KAPKINER

DSP'nin buruk yaş günü

DSP bugün, 14 Kasım 1985'de kuruldu. Buruk bir yaş günü. Onursal Başkanı Bülent Ecevit aramızdan ayrıldı. Büyük bir törenle toprağa verildi. Cenaze töreninde DSP kültürü vardı.

Tutarlı, sorun üretmeyen, sorunun parçası olmayan, sorunlara çözüm önerileri sunan bir anlayış yaşama geçirildi.

Örgütlenme yapısında elit kesimin elinden alınan ipler halkın siyasette bir adım öne çıkarılmasını sağladı. Örgüt yapısı diğer partiler tarafından kopya edildi. Merkez solda ulusal bir duruş sergiledi. Koalisyon dönemi ile ülkeye siyasal uzlaşı kültürünü tanıttı. Uzlaşı kültürünü uyguladı. Ülkemin gereksinimi olduğu sürece bu kültür DSP'nin mirası olarak Türk siyasal yaşamında kalacaktır. DSP ülke toprağını satan değil, ülkeye toprak katan bir anlayış çatısıdır. Bu çatıda şoven olmayan ulusalcılık egemendir. Yayılmacılık reddedilir. DSP 'inançlara saygılı laiklik' anlayışı ile siyasal İslamcılığın uygulamalarında dinin siyasete edilmesinin karşısında durmuştur. Slogan laikçiliğin karşısındadır. Slogan solculuğunun karşısındadır. İktidarları döneminde her konuda 'ulusal sol' çizgide duruş sergilemiştir.

DSP ülkede 'sessiz devrim' yapan bir partidir. İlerleyen süreçte bunun ürünleri bir bir alınacaktır.

Yeni yaş gününde diyorum ki, iyi ki varsın DSP...

Cavit DENİZ-KEŞAN

Ecevit'in ardından

ECEVİT"in ardından hep sizler, köşe yazarları konuştunuz, yazdınız.. Bir de halkın izlenimlerini, halkın gözünden, halka yansıtmaya ne dersiniz?

Bu halkı anlayabilmek toplum bilimcilerin işi, benim değil. Ama anladığım kadarıyla onlar hala "Yahu bu iş nasıl iştir? Zamanında meclise bile sokulmayan, halkın desteğini çoğu kez alamamış bir lider nasıl olur da milyonlar tarafından uğurlanır?" sorusunun altında eziliyorlar. Sanıyorum toplum biliminin fazla karmaşık yapısından ötürü kafaları karışmış durumda. Çünkü farkedemedikleri şu: Halk kitleleri Ecevit'i selamlarken onu DÜRÜST, Cesur, halkını seven bir insan olarak uğurladılar, bir lider olarak değil. İşe buradan başlamalarını öneririm.

Bu toplumsal boşalışın baş aktörü hiç kuşkusuz Rahşan Ecevit oldu. Kişisel olarak benim de ömrüm boyunda sevemediğim bu kadının, kimselere göstermediği yüzünü orada gördüm. Seksen iki yaşında bir kadına aşık olunur mu? Ben oldum. Ne kadar yanlış yönlendirildiğimi, söylenenlere gözü kapalı nasıl inandığımı, Rahşan Ecevit'i hiç sorgulamadan nasıl mahkum ettiğimi orada anladım. En az kocası kadar özgür ruhlu, cesur, bağımsız ve son derece yaşlı bir kadının kocasının ardından yaptığı o uzun yürüyüşü izlerken kendimden utandım.

Kalabalık inanılmazdı? Hükümetin ve basının hala söylemekten çekindiği "milyonlar" lafının gerçek anlamını Ankara'da farkettim. İnsanların nasıl duyguyla akan taşkın bir sele dönüşebileceğini orada gördüm. Cami ve çevresi, Ziya Gökalp Caddesi, Mithatpaşa Caddesi, Kızılay meydanı ve cenaze yolu üzerindeki sokakların aynı anda tıklım tıklım dolu bir sevgiyle nasıl kucaklandığını, bu kucaklayışın kimilerini (haklı olarak) nasıl tedirgin ettiğini orada farkettim. "Milyonlar" kelimesinin asla ve asla telaffuz edilmemesinin nedeni bence halkın verdiği tepkinin en az düzeyde topluma yansıtılma kaygısıydı. Belki de kaygılarında haklıydılar çünkü kalabalığın duyarlılığı gerçekten ürkütücüydü. Bence tencere taşıyor artık bu toplum dayatmalara, batı tipi uyduruk demokrasiye ve gerginliklere artık daha fazla ilgisiz kalamaz

Kocatepe Camii’ni boş bırakmak, protestoları topluma ve dünyaya yansıtmamak için hükümet elinden geleni yaptı. Öyle sıkı bir arama vardı ki kapıda içeri insanların girmesi akşamı bulurdu, bu nedenle çoğu zaten camiye girmemeyi tercih etti. Hükümetin cenazeye katılımı düşürmek için uydurduğu, valiliğin ve emniyetin, belki de farketmeden medyanın da bu yalana ortak olduğu cenazede halk Ecevit'i öyle bir bağrına bastı ki, provokasyon kelimesinin anlamı cenazenin devletin elinden çıkıp halkın kucağına bırakılmasıyla bir balon gibi sönüp gitti. Her kesimden milyonlarca insanın kucaklayıp taşıdığı cenazeye öylesine yoğun duygusal bir atmosfer hakimdi ki; provokatör, göktaşı olup düşse, yere erişemeden daha havadayken buhar olup kaybolurdu.

Bu cenaze hakkında söylenecek daha çok şey var aslında. Her biri birer kitap konusu olabilecek küçük detaylar... Örneğin, Ecevit'in cenazesinde "BABAAAA" diye haykırarak ağlayan kocaman bir adamın ekranlardaki görünümü size komik gelebilir ama eğer orada olsaydınız anlayabilirdiniz. Adamcağız bu ülkede kendinden biri olarak gördüğü son kişiyi yitirmenin acısıyla kıvrandı orada. Başka kimsesi kalmamış bir insanın acısıyla dövündü. Bunca politikacı, bunca siyasi kalabalığı arasında kimsesiz kalma duygusuna kapılmanın halk için ne acı olduğunun TBMM farkında mı acaba? Ya da bunu ne zaman farkedecek?

Son olarak beyaz bir güvercinden söz etmek istiyorum... Yol boyunca tabutun yanından ayrılmayan, zaman zaman uçup kalabalığın üzerinde turlayan, sonra yeniden tabutun yanındaki yerini alan beyaz güvercinden... Elbette duygusal bir izlenim, elbette gerçek olamaz ama ben Ecevit'in ruhunun o beyaz güvercine girerek, kendi cenazesine katıldığı izlenimini edindim. Umarım izlemiştir, umarım insanlığın öldüğü bu dünyadan ayrılan belki de son 'insanlardan' biri olarak hak ettiği uğurlamanın üzerinde kanat çırparken her şeyi görmüştür.

B.Uğur BANOĞLU

Böyle bir davranış biçimi  cahilliktir, saygısızlıktır

'10 Kasım Düğün Günüdür' diyen bilgisiz AKP Ordu milletvekili Hamit Taşcı'nın hatasını örtbas ederek kusuruna ortak olan sayın bakan (Abdüllatif Şener) ya Mevlana'nın 'Şebi Aruz' törenleri ile Gagavuz Türklerinin (Hıristiyan) ve bazı Azeri Türklerinin (Şii) ölüm yıldönümlerinde büyüklerinin mezarı başında yiyip içip şaraplı votkalı anma törenlerini birbirine karıştırıyor... ya da 11 Kasım’da Ankara’da düzenlenen 1 milyon dolarlık AKP Kongresi'nde "kamuoyu belki yanlış anlayabilir" diye programdan çıkarılan eğlence ve gösteri bölümünü iptal etme inceliğini görmezden geliyor...

Yani böyle bir davranış biçimi 'cahillik' ve 'saygısız'lıktır.

Ya da, Karadeniz'de nüfusu artmış olan Moldavyalı (Gagavuz) misafirlerin etkileri altına girdiklerini artık hiç çekinmeden ilan ediyorlar. Osmanlı dedelerine özenerek...

Abdullatif Şener'in 'şarap uzmanlığı' nedeniyle Deniz Baykal tarafından cumhurbaşkanı adayı gösterilmesini sempati ve olgunlukla karşılayan bir toplum, 2007 yılından itibaren 10 Kasım gibi önemli gün ve geceler boyu Çankaya Köşkü’nden naklen mevlit ve benzeri gibi yayınları dinleme olgunluğunu da gösterecektir tabi bu ülkede...

Bu arada kimin Çeçen, Çerkez, kimin Gagavuz, kimin Türk olduğunu ve bunlardan hangisinin gerçek Müslüman olduğuna şahitlik edecek olanlar beri gelsin, oy versin...

Cemal RODOPLU

Yazarın Tüm Yazıları