Paylaş
Türk Tabipleri Birliği (TTB), internet sitesinde “Sağlık hizmet sunumu merkezinde olması gereken ‘insan’dan giderek uzaklaşıyor” diyor. Önceki gün gazetelere verilen tam sayfa ilanlarda da “Sağlık alanında yapılanlar ve yaşananlar umut vermiyor. Gün geçmiyor ki olumsuz bir haber basına yansımasın. Ne yazık ki, başta tıp fakülteleri, kamu-özel bütün sağlık kuruluşları baskı altında. Eğitim ve araştırmadan vazgeçtik, bu kurumların varlıklarını koruyabilmeleri için nitelikli hasta bakımı bile geri plana itilebiliyor.”
İstanbul’daki doktorlar şunu söylemek istiyorlar açıkçası:
“Biz yeni yasaya tepkiliyiz. Hakkımız olan taleplerimiz iktidar tarafından karşılanmıyor. Bu nedenle, tıp fakültesi öğretim üyeleri, 31 Ocak Pazartesi günü işi bırakacaktır. Bu öğretim üyeleri arasında destek ve kabul görmüştür.
Cerrahpaşa ve Çapa’daki öğretim üyeleri olarak rektörlüğe gidip, doktor olan rektör Prof. Yunus Söylet’e taleplerimizi aktaracağız.”
Türkiye’deki tıp fakültelerinin ‘rengi’ne göre bu eylemler toplantı, basın açıklaması, yürüyüş, kamuoyunu bilgilendirme etkinlikleri, iş bırakma biçiminde olacak. TTB, ancak diye ekliyor: “Bütün etkinliklerin çağrıcısı, destekçisi, düzenleyicisi, sahibi, katılımcısıdır.”
Sağlık Bakanlığı bakalım ne diyecek?
GÜNÜN SÖZÜ
“Toplum gelecekten umudunu yitirmişse geleceği karşılamak, kendini savunmak için bir şey yapmaz. O zaman çürümüş bir orman gibi mantarlar, yosunlar, otlar geleceğin yolunu tıkarlar.”
(Doğan KUBAN)
Tıp kan kaybediyor
YENİ Sağlık Yasası malumunuz 1 Şubat tarihinden itibaren yürürlüğe giriyor. Gerçi henüz hastanelere de tam ve kesin bir talimat gelmemiş ama ne doktorların, ne de vatandaşın daha detaylı olarak algılayamadığı uygulamaya göre artık hastanelerde öğretim görevlileri ücretli olarak hasta bakamayacak. İşte sorun tam da burada...
‘Hasta hakkı’ deniliyor ama hastaların doktor seçme hakkı elinden alınıyor. Ücretli bakılmak istenen hasta muayenehanesi olan doktora gidebilecek. İyi ama benim-bizim (üniversite hastanesinde) yıllardır tıbbi geçmişimizi bilen, yıllardır kontrollerimi yapan, ona göre tedavi uygulayan doktoruma ben tercih hakkımı kullanarak ücret ödeyerek gidemeyecekmişim. İsteyen öğretim görevlileri sanırım polikliniklerde görev yapacak. İstemeyenler akademik kariyerlerine dönecek. Hadi diyelim ki öyle olsun: Bazı üniversite hastanelerinde (Ege Ü.) online randevu alınıyor. Bazılarında ise sabah çok erken bir saatte 07.00’de gidip uzun kuyruklara girip randevu alıyor ve randevu gününüzde orada hazır oluyorsunuz (Dokuz Eylül). Muayene sırasında hangi doktora denk gelirseniz muayene oluyor, istenilen tetkikleri yaptırıyorsunuz. Ancak sonuçları göstermek için gittiğinizde (onun için de yine uzun kuyruklarla ayrıca bir sıra numarası almanız gerekiyor) farklı bir hekim size bakıyor. Yani polikliniklerde sizin tıbbi geçmişinizi bilen doktorunuz olmadığından sağlıklı bir sonuca ulaşamama riskiniz var. Örneğin; benim oğlum Tip 1 Diyabet hastası, 10 yıldır aynı hekimin kontrolünde. Tüm tıbbi geçmişi bilinerek izleniyor. Keza, ben IBS (iritalp bağırsak enfeksiyonu) hastasıyım. Yıllardır doktorum bu rahatsızlığın olası alt şikâyetlerini bildiği için ona göre tedavi uyguluyor. Ama ben beni hiç tanımayan bir hekime başvursam her şeye, tüm tetkiklere yeniden başlanır. Özellikle kronik rahatsızlığı olan hastaların tıbbi geçmişinin bilinmesi ve ona göre izlenmesi çok önemli. Devamlı doktor değiştirerek kaliteli hizmet almak mümkün değil. Ayrıca bakalım bizim yıllardır kontrolünde olduğum doktorlarımız muayenehane açacak mı?
Öğretim üyelerinin hemen çoğu akademik mecburiyetten hastanede kalmayı tercih ediyorlar. Yani bu yasaya göre hastanelerden ücretli olarak almaya çalıştığımız bir nebze kolay ve kaliteli hizmeti, polikliniklere yönlendirilerek almak mümkün değil.
Zorunlu olarak (artık altındaki gerçek sebepler neyse, yeni sağlık klinikleri yeni laboratuvarlar!) yönlendirildiğimiz muayenehaneleri olan doktorların istediği tetkikleri nerede ve nasıl yaptıracağız? Üniversite hastanelerinde hiç değilse doktor ücretini verebiliyor ancak tetkiklerimizi sağlık yardımımızdan karşılıyor ve tetkik sonuçlarının doğruluğundan endişe etmeyerek içimiz rahat bakılıyorduk. Bu konuyu binlerce hasta adına dile getirirseniz çok memnun oluruz.
Neşe AK
‘Sağ’ların başına gelenler
ARİF Sağ’ın gelini türkücü Pınar Sağ’a ‘Terör örgütü propagandası yapmak’tan verilen 10 ay hapis cezasını protesto için İstiklal Caddesi’nde bir yürüyüş vardı. Çetin Soysal, Süleyman Çelebi, Tarık Akan, Müjdat Gezen, Sırrı Süreyya Önder, Suavi, Yasemin Göksu ve Selda Bağcan’dan başka çok sayıda parti, dernek ve vakıf temsilcileri ile gazeteciler vardı eylemde... Pınar Sağ, karara tepkiliydi:
“Bir hukuk dışı muamele ile karşı karşıya kaldım. Beşiktaş Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nde talimat ifadesi verdiğim halde asıl yerinde yani Malatya Ağır Ceza Mahkemesi’nde savunmamı yapmak istememe rağmen yargı, bu istemi ve kendi kurallarını hiçe sayarak savunmamı almadan 10 ay hapis cezası verdi. Demek ki, bu ülkede sanatçılar, aydınlar, onaylamadıkları, eleştirdikleri bir o kadar savundukları değerleri konuşamayacaklarsa kim konuşacak? Sanatçı açılımı diyen Başbakan’ın, bu hapis cezasını nasıl değerlendireceğini merak ediyorum.”
Bu arada Arif Sağ’a, bir Erzurumlu olarak “Sizi Üniversite Kış Oyunları’na davet ettiler mi?” diye sorduk. “Hayır” dedi ve ekledi:
“Ne çağırması, konser vermek üzere adımız geçmiş, ancak öcü gibi korkmuşlar. Organizasyondakiler ‘O muhalif bir şarkıcı’ demişler. İşte demokrat Türkiye’nin hali... Bize dışarıdaki konserlerimiz ve verilen madalyalarımız yeter.”
Paylaş