BAŞKENT Üniversitesi’nden Dr. Pervin Ergun ile ilgili "Hocam, bu ödev ceza değil midir" (31.10.20) yazısından uzun süredir rahatsız olduğunu belirten, aynı üniversitenin İİBF’de okuyan bir öğrenci velisinin karşı görüşüne de yer vermek gerekiyor.
"Aynı üniversitede, aynı hocadan ders alan kızım da aynı ödevi yaptığı için biliyorum; haber baştan sona saptırma bilgilerle dolu. Örneğin ödevin süresi ’dört günlük bayram tatili’ değil, iki ay idi. Ödevin konusu, ’el yazısı geliştirme’ gibi ’bir ilkokul ödevi’ değil, YÖK’ün programında ve tüm üniversitelerin ders içeriğinde yer alan yazım kuralları ve noktalama işaretleridir.
Üniversiteye ödediğimiz para bile abartılarak yazılmış.
Şimdi benim anlamadığım, öğrencilere dağıtılan programlarda, TDK Yazım Klavuzu, ders kitabı olarak gösterildiği halde oradaki kuralların öğretilmesi ve ödev olarak verilmesinin haber değeri olan bir konu olup olmadığıdır. Türk dili dersinde, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun, akademisyenlere hazırlattığı kuralların öğretilmesi kimleri rahatsız etmektedir? Yoksa bu derste Türkçe’yi yıpratmaya çalışanların çalışmaları mı öğretilmelidir? Ya da yazıda belirtildiği üzere ’Almanca’ gibi başka dillerin kuralları mı öğretilmelidir?
Bal bal demekle dil tatlanmadığı gibi ’dilimizi sevelim’ gibi kalıp sözlerle dil sevgisi gösterilmiş olmuyor. Dil sevgisi emek ister; saygı ister, özen ister. Kısacık yazısında pek çok yazım yanlışı ve anlatım bozukluğu yapan birinin bu çalışmanın amacını ve içeriğini kavrayamamış olması çok normaldir.
Türkçe aşığı bir kişi olarak kendilerine naçizane tavsiyem kusurlarını düzeltmek için yazımla ilgili bu tür bir çalışma yapmalarıdır.
Her alanda bilimi kendisine rehber edinen Başkent Üniversitesi’ni ve onun değerli hocalarını, dilimize gösterdikleri saygı ve öğrencilere kazandırmaya çalıştıkları anadili bilinci için teşekkür ediyorum.
Kurumlar ve onların elemanları hakkında art niyetle, saptırma haber yazanları da edebiyatın kökü olan ’edep’e davet ediyorum."
’Basınç düşük’
ÇAYYOLU’nda ikamet etmekteyim. Bölgemizde yaklaşık 10 gündür, her gün 12 saati geçen düzensiz su kesintileri oluyor, biz de şaşkınları oynuyoruz. Bir gün sabah su yokken, ertesi gün akşam su olmayabiliyor. Ama genelde suyun olduğu vakit gece yarısından sonra... Sonra tüm gün yok, yani insanların aktif olarak su kullanacakları saatlerde suyumuz yok.
Telefonla sorduğumuzda ise hep aynı bahane "basınç düşük, çalışmalar devam ediyor, tam bir saat veremeyeceğiz."
Nasıl bir basınç problemi ise 10 gündür çözülemiyor.
Lütfen konu halledilsin ve insanlarla açıkça dalga geçilmesin.
E.A.Ö.
10 el ateş edildiği bir gece ölüyordum
SAYIN Bayer, Eryaman Güzelkent semti Safi Apak bloklarında oturuyorum. Nedensiz yere balkonlardan, asker veya düğün bahanesi ile sürekli silah atılmaktadır. Can güvenliğimiz yok ve balkondan 10 el ateş edildiği bir gece neredeyse ölüyordum. Üstelik insanların balkonlarda, çocukların sokaklarda oynadığı saatlerde hiç utanmadan silah atıyor bu insanlar...
Yetkililerin artık bu semtteki insanlara dur demesi gerekiyor. Ayrıca çocuk yaştaki insanların elinde silah ne arıyor?
Aileler cahilse, toplum olarak tepki bile vermediğimiz gibi, yasaların yeniden düzenlenip, devlet görevlileri dışındaki kimseye silah verilmemesi gerek. İnsanlar yaşamak için niye silaha ihtiyaç duysun ki, eğer karanlık işlerle uğraşmıyorsa...
Ayrıca ’Kurtlar Vadisi’ gibi dizilerin payının çok olduğunu düşünüyorum. Örneğin ’Sessiz Fırtına’ adlı dizinin başından sonuna kadar silah sesi ve görüntüsü doğal bir şekilde sergileniyor. İnsanı öldürerek cezalandırıp, temiz kan istiyorum diye verdiği mesaj insanı donduruyor adeta ve yasayı hiçe sayıyor.
Lütfen biraz insaflı olalım, hayatta savrulmuş insanlara silahı özendirmeyelim.
Hülya KOÇULU- Peyzaj mimarı
Bir de okul müdürlerinin odalarına bakar mısınız
ÖĞRETMEN küçülmüyor, öğretmen kendini küçültüyor. Ben öğretmen bir ailenin oğlu ve abisiyim. Lütfen okul önlerine bir bakar mısınız? Arabaların marka ve modelleri sizleri hayrete düşürür sanırım.(Kimsenin mal varlığına karşı değilim). Bir de Anadolu’ya gider misiniz? 5 sınıfı bir arada okutan saygılı öğretmenim ve yokluk içinde kıvranan köylüler... Şehirlerde işin kolayını buldular. Her şey veli’den; bir okul müdürlerinin odalarına, sınıflara bir bakar mısınız Lüksten geçilmiyor. Aile birliklerine karşıyım. Çünkü ’krallık’ gibi... Kantinlerin haline bir bakın. Okullar onlar ile ’yoklarını’ karşılıyorlardı. Şimdi Milli Eğitim Müdürlükleri (Bazıları) har vurup harman savuruyorlar. Kimse kimsenin kolundan tutup zorla öğretmen yapmadı. Ojeli elleri ile sayın öğretmenlerim bir köy okulunda bir kış kalsın bakalım, ne olur?
Erol GÖKMEN
İmama uyanlar kervanı
SAYIN Özdemir Özok’ta, imama uyanlar kervanında!
Özok, Akşam Gazetesinin ’Sende mi Özdemir Özok’ manşetine tepki olarak Kanal Türk’de canlı yayında kendini savundu. Çok uğraştı ama bu savunmaları ’tevilen ikrar dolaylı kabul’ niteliğinde idi. Bal gibi AKP’yi ülke için bir şans, bir fırsat olarak görüyor.
Sn. Özdemir Özok hiç dala budağa çalmasın. Hani cenaze namazlarında ’uydum hazır olan imama, er/kadın kişi için salavata’ biçiminde niyet edilir ya... Sn. Özok’ta imama uyanlar kervanına katılmış. ’Uymuş hazır olan imama, rejimimiz için salavata’. Bu kervana katıldığı için yolu açık olsun asla diyemem. Yolu kapalı olsun. Ama gün yitirmeden Türkiye Barolar Birliği Başkanlığından istifa etmelidir. Zira kendisini seçen avukatlar kendi ile imamın arkasında saf tutmazlar. En azından ben tutmam.