Paylaş
TCK 301 gereği mahkum edilmiş olmasının, sözleşmenin ifade özgürlüğü ile ilgili maddesini ihlal ettiği, tehditlere rağmen Hrant Dink’in yaşam hakkının korunmadığı, cinayetten sonra etkili soruşturma yapılmadığı gibi önemli sebeplerle başvuru haklı bulundu. Ve Türkiye 133.595 Euro tazminata mahkum oldu. Karar açıklanmadan Cumhurbaşkanı devreye girdi, İçişleri Bakanı gerekli korumayı sağlayamadıklarını itiraf etti. Aile ile görüşmeler yapılarak uzlaşma arayışına başlandı. Dışişleri Bakanı, sorumlusu olduğu bakanlığın yaptığı yüz kızartıcı savunmayı içine sindiremediğini ifade etti. (Mahkemece reddedilen savunmada, faşist ithamlar içeren ifadeler ile ilgisiz bir başka davaya atıfta bulunulmuş!)
Sonuç olarak, silsile-i meratip içinde ilgililerin, Hrant Dink’in katledilmesine giden süreçte görevlerini yapmadıkları ve sorumlu oldukları, hem AİHM kararında hem de yetkililerin ikrarları ile ortaya çıktı. Devleti yönetenler, Hrant Dink’i koruyamamış, öldürüldükten sonra etkili bir adli tahkikat yapamamış ve yetmemiş gibi AİHM sürecinin başlangıcında Sözleşmenin 38 ve 39‘ncu maddelerinin düzenlediği ‘dostane çözüm’ yoluna gitmeyip mahkumiyete neden olmuşlardır. Kılıçdaroğlu’nun oy kullanamamasından derin manalar çıkaranların, Türkiye devletinin bu kadar ucuza mahkum edilmesinin sorumluluğu üzerine de bir şeyler söylemeleri gerekmektedir. Sühan ÖZKAN
Saklıkent’teki Gözlemevi’nin halini biliyor musunuz
ANTALYA Saklıkent’teki doğa katliamına değindiğiniz için bu olayı size yazıyorum.
Türkiye’nin tek ve dünyanın 3. sırada değerli olan Saklıkent Ulusal Gözlemevi büyük masraflar edilerek yapıldı. Buraya Ruslar, çok değerli, 60 ton ağırlığında bir mercek ve Amerikalılar da değerli bir mercek hediye ettiler. Gelip beraber gözlem yapacaklardı ve yapıyorlardı.
Şu anda bu gözlemevi etrafını ablukaya alan bu mermer ocaklarının çıkardığı toz bulutları ve sarsıntılardan dolayı gözlem yapılamamaktadır. Bu konuda TÜBİTAK Gözlemevi yetkililerinin girişimleri, tutanakları mevcut ve bunun uluslararası bir skandal olduğunu söylüyorlar. Burası 1. dereceden doğal sit alanıdır. Şu anda yüzlerce 1000 yaşında ardıç kesildi.
Zeki EKE - Antalya Ulusal Gözlemevi Müdürü
Aslında ne oldu?
MHP’yi yakından izleyen eski bir bürokrat dostumuz yazıyor:
12 Eylül referandumunda, ileride ayak bağı olması muhtemel yapıları, Anayasa Mahkemesi ve HSYK gibi yani yargıyı yeniden yapılandırmayı sağlamasının yanında “kendine özgü başkanlık sistemine“ doğru bir büyük değişimin önünde duran CHP dışındaki MHP’nin de tasfiyesinin de provası yapılmıştır.
Yerden yere vurulan 12 Eylül Anayasa’sının 177 maddesinin 110’unun değiştiği ortada iken, Başbakan’ın Burhan Kuzu’ya verdiği yeni anayasa talimatının kapsayacağı maddeler ne olabilir ki? Hemen söyleyelim; takma akıllı kalemlerin taşeronluğunu yaptığı küresel emperyal fikirlerin ve AB’nin çağdışı bulduğu Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk üç maddesi ile ‘yurttaşlık’ tanımının yapıldığı 66. madde olmak üzere bir federal sistemi ve onun kurumlarını oluşturan bir taslak olacaktır. Amaç “Kürt açılımı doğrultusunda demokratik özerkliği içeren Federasyon Anayasası’dır”. Bu amacın önünde duran en önemli engellerden biri ise varlığını kurulduğu günden bu yana Türk milliyetçiliği ve milli devlet kavramından alan MHP’dir. Bu yüzden MHP tasfiye edilmelidir. Yani projenin geçekleşmesi ‘ulusçuluk’ kavramı ve ‘üniter’ yapının gevşetilmesine bağlıdır!
Bunun için değiştirilemez maddeleri engel saymayacak bir Anayasa Mahkemesi bileşeni ile MHP’siz bir parlamentoda oluşacak AKP ve BDP ortaklığına ihtiyaç vardır. Son seçimde %47 oy ile ancak 332 milletvekili çıkarabilen bir AKP’nin, MHP’nin barajı aşamadığı bir 2011 seçiminde %40 oy alsa dahi özellikle Orta Anadolu’daki yapı ile bugünkü sayıya ulaşması çok kolaydır.
Ancak bir federal sistem ile ‘başkanlık’ yapılabilinirdi. Ancak bir ‘federal’ anayasa ile bize dayatılan özerkilik oluşturulabilinirdi.
Bu nedenle de ‘milli’ özellik taşıyan her şey tasfiye edilip kenara atılmalıydı. Gömleği kenara atılan ‘milli görüş’ gibi, temsilcisi partinin ‘dinozor’ denilen kurucuları ve fikir babaları gibi! Tam da 2007 seçimleri öncesinde seçime girmeden anketlerde %13 oy oranı olan DYP ve ANAP birleşmesi gibi...
Kürt milliyetçiliği zirveye ulaşmış, Habur’da yaşananlar akıllarda iken, şehit cenazelerinde bağırmanın dahi polis eli ile yasaklanmış, 9 terörist cenazesi yüzünden bölgenin bir haftadır ateşe verilmesine rağmen MHP’nin 2007 seçimlerine nazaran iç Anadolu’da çökmesi nasıl izah edilebilir?
Gariptir ama MHP’nin başarısız genel başkanının kendi eliyle aynen 2002 de bugünkü iktidara yol açan ‘erken seçim’ çağrısının aynısı, sanki bugün çok başarılı olmuş gibi tekrarlaması ile de yapılabilir.
Türkiye’nin üniter bir devlet olarak kalması ve federal bir anayasa’nın engellenmesi için en önemli şart -MHP genel başkanı ve yönetimine rağmen - MHP’nin 2011 seçimlerinde parlamentoya girmesidir.
Ve %10 barajının düşürülmesi bugün ne yazık ki BDP’den çok MHP için zorunludur!
Biliyor musunuz
CHP Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, büro ve kırtasiye malzemelerinden KDV’sinin %8’den %1’e düşürülmesi için TBMM Başkanlığı’na bir teklif verdiğini... ? LDP Genel Başkanı Cem Toker’in, tam başkanlık sisteminin kesinlikle ve kesinlikle yasamanın yürütmeden bağımsız olması gereği “dar bölge iki turlu seçim sistemi” ile birlikte uygulanmasını savunduklarını açıkladığını...
Paylaş