Paylaş
Tüm çalışmalar daha çok kömür üretmek, daha çok kâr etmeye yönelik olmuştur. İşçinin yaşamasını güvence altına alacak önlemler alınmamış, kaza olmasını önlemek için yatırım yapılmamış, işçiyi kazadan koruyacak koruma araçları verilmemiştir.
Ocağı devlet çalıştırırken bir ton kömürün maliyeti 130-140 dolar olurken, özelleştirilince bir ton kömürün maliyeti 24 dolara iniyor. Kömürün tonunun 24 dolara mal edilmesinin bedelini, maden kazasında işçiler ölmekle ödemişlerdir. İşveren de sömürdüğü işçilerin parasından elde ettiği kârlarla Maslak’ta gökdelenler dikmiştir.
ILO İMZALANMADIKÇA...
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmesi imzalanmadıkça bütün işkollarında kazalar olacak, işçiler ölecek ve işverenler ceza almadan kazaların üzeri örtülecektir. İşsizliğin yüksek olduğu ülkemizde vatandaşlar ölümlerini hiçe sayarak düşük ücretle de olsa çalışmak zorundalar. Ama İş güvencesi yok, sendikalar ‘sarı sendika’, işveren ne isterse yapmak zorunda... Yoksa işçilere baskı yaparak istediği sendikaya üye olmalarını işveren gücüne sahipse işverenin emrinde olan sarı sendikalar oldukça, işçilerin hakları korunmaz, işçiler köle gibi çalışırlar ve iş kazaları da sürekli olacaktır.
Soma halkı ve kazadan sonra olayı protesto etmek isteyen vatandaşların kimisi alışveriş için gittiği markette ‘muktedir’ tarafından tokatlanırken, protesto eden vatandaşı polisler yere yatırırarak döverken, muktedirin özel kalem müdür yardımcısı ‘Yusufçuk’ tarafından tekmelenirken, vatandaşın demokratik hakkı TOMA’lar tarafından su sıkılarak, gaz sıkılarak, gaz fişekleri atılarak engellenirken, vatandaşlar demokratik haklarını kullanmak için Diyarbakır’a mı gitsinler veya İspanya’ya giderek mi demokratik haklarını kullansınlar. Türkiye’de demokrasi yerlerde sürünürken Avrupa Birliği eşiğinde bekler dururuz.
Tacettin KORKUT
İş güvenliği uzmanı
Göksel Arsoy’dan bir anı
Sizler hiç maden ocağına indiniz mi?
1974 yılında TRT’de Yeşilçam ile ilgili bir röportajda 1962 yılında rahmetli yönetmen Halit Refiğ ile Zonguldak’ta çektiğimiz ‘Şehirdeki Yabancı’ (Göksel Arsoy-Nilüfer Aydan) filminde bir maden mühendisini canlandırıyordum. Çekimle ilgili maden ocağına her girdiğimde ürperiyordum. Yerin metrelerce altında o ilkel şartlarda çalışan bu insanları yakinen tanıdığımda çok üzülmüştüm. Ölüm korkusunu her an hissetmemek mümkün değildi. Yaptığım konuşmada Meclis’teki milletvekillerine seslenerek “Siz hayatınızda hiç maden ocağına indiniz mi? O dramı görüp yaşadınız mı? Eğer bunu yaşarsanız bu insanlar için maddi manevi her türlü imkânı sağlarsınız” diye seslenmiştim. Bugün bu büyük dram karşısında üzüntüm çok büyük. Bu güzel insanlara Allah’tan rahmet, geride kalan ailelerine başsağlığı diliyorum. Göksel ARSOY
(Şehirdeki Yabancı, 1962’de çekilen, gerçekçi akımın bir temsilcisi olan Türk filmi. Vedat Türkali’nin öyküsünü yazdığı filmin oyuncularından Nilüfer Aydan, Moskova Film Şenliği Şeref Diploması Ödülü’nü kazanmıştır. 9 Mayıs 2008 tarihinde film 11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde açılış filmi olarak tekrar gösterilmiştir. Filmde, İngiltere’den Zonguldak’a dönüş yapan mühendis Aydın’ın maden ocağında işçilerin haklarını savunan mücadelesi anlatılıyor.)
Biliyor musunuz?
-CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, 2022 sayılı Yasa’dan faydalanan 65 yaşını doldurmuş muhtaç, güçsüz ve kimsesiz vatandaşlar ile % 40 engelli vatandaşımızın sağlık hizmetleri katılım payından muaf tutularak, sağlayacakları tasarrufla yaşam kalitelerinin yükseltmesi amacıyla Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda değişiklik yapılmasını; CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. F. Nur Serter’in de, maden kazalarında hayatını kaybeden kişilerin çocuklarından, parasız yatılı veya burslu okumak isteyenler, hiçbir şart aranmaksızın parasız yatılılık ve bursluluk imkânlarının ikisinden de sınavsız olarak, ortaöğretimin sonuna kadar yararlanılmasını öngören kanun tekliflerini TBMM Başkanlığı’na sunduklarını...
-MUSTAFA Sarıgül’ün, Murat Haznedar (Beşiktaş), Dr. Handan Toprak Benli (Avcılar) ve Emir Sarıgül’ün (Başkan Hayri İnönü’yü temsilen), Soma’ya ayrı ayrı giderek acılara ortak olduklarını, bu arada Şişli Meclis üyelerinden Doğan Kılıç’ın “Ne yazık ki bizden (CHP) başka belediye ekiplerini göremedik; hele AKP’lilerin hiç olmaması dikkat çekiyor. Yoksa bir yasak mı var?” dediğini...
-DİYARBAKIR Devlet Hastanesi’nin adının Selahaddin Eyyübi Devlet Hastanesi olarak değiştirildiğini...
Ankara Kalesi’ne turist gelmesin mi diyorsunuz
GEÇEN gün eşim ve çocuklarımla Ankara Kalesi’nde bir akşam yemeğine gittim. Kale içler acısı durumda, yollar çamur içinde, kale şantiyeye dönmüş durumda. Ankara’nın prestij semti olan ‘Kale içi’ çok kötü durumda akşamın belli saatlerinde aileler ve turist giremiyor. Asayiş korkusu herkeste var. Nisan ayında Japon turiste yapılanlar herkesin dilinde. Şimdi hâlâ burada belediye ne bir güvenlik görevlisi görevlendirmiş, ne de güvenlik için bir özel çalışma yapılmış. Buraya Anfa’dan yeterince güvenlik görevlisi neden gönderilmiyor? Yoksa buraya kimse gelmesin mi diyorsunuz?
‘Ankara turizmi’ diye bir anlayış varsa o Ankara Kalesi’nden başlar. Ankara Kalesi sahipsiz de biz mi bilmiyoruz?
Umut ÖZKAN
Mustafa Ekmekçi bugün anılıyor
GAZETECİ Mustafa Ekmekçi ölümünün 17’nci yılında bugün Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’nda saat 12.00’de anılacak. Ekmekçi’yi anmak için 24 Mayıs Cumartesi günü saat 14.00’te Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu’nda panel düzenlenecek. Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay ve Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Erdal Atıcı’nın açılış konuşmalarının ardından Işık Kansu’nun yöneteceği oturumda “Gezi eyleminin 1. yılında direnen Gezi dirilişi” konusu ele alınacak. Oturuma Ali Rıza Aydın ve Muzaffer İlhan Erdost da katılacak.
SOMA Holding ünlü gökdelenini yaparken 12 dönüm yeşil alanı iç etti
İBB’den haberler: SOMA Holding’in Maslak’ta 47 katlı Spine Tower gökdeleninin 12 bin metrekarelik yeşil alanının kamuya terkedilmediği ortaya çıktı. (Terk alanları kamunun eline geçmeden inşaat başlayamaz, bu bir plan notudur)
Yapılan incelemede iskan dışı tesis katlarının normal kat olarak kullanıldığı, iskan edilmemesi gereken bodrum katlarının da iskan edildiği ayrıca çatı katının onaylı projesine uygun olup olmadığının ortaya çıkması üzerine Büyükşehir Belediyesi’nin, Büyükşehir Yasası’nın 11. maddesine göre, ‘yetkilerini kullanarak yapı ile ilgili onaylı projesinin olup olmadığının kontrol edilmediği’ durumu ortaya çıktı.
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 11. maddesinde şöyle deniyor:
“Büyükşehir Belediyesi ilçe, ilk kademe belediyelerinin imar uygulamalarını denetlemeye yetkilidir. Her türlü bilgi ve belgeyi istemeyi, incelemeyi ve gerektiğinde bunların örnekleri almalarını içerir.
Denetim sonucunda belirlenen eksiklik ve aykırılıkların giderilmesi için ilgili belediyeye üç ayı geçmemek üzere süre verilir. Bu süre içinde eksiklik ve aykırılıklar giderilmediği takdirde Büyükşehir Belediyesi, eksiklik ve aykırılıkları gidermeye yetkilidir. Büyükşehir Belediyesi tarafından belirlenen ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapılar gerekli işlem yapılmak üzere ilgili belediyeye bildirilir.”
Büyükşehir Belediyesi, Kanunun 32 ve 42. maddelerinde belirtilen yetkilerini kullanma hakkına haiz.
Yani yıkım kararı çıkabilir, para cezası verebilir.
İşte Büyükşehir’in yapmadığı bu...
Büyük Kafkas göçünün 150. yılı...
KUZEY Kafkasya’da 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşının ardından yapılan Edirne Antlaşması ile bölgedeki Osmanlı varlığı sona erdi.
Çerkezler, Abazalar, Dağıstanlılar ve diğer Kafkas halkları Ruslarla savaştı. Uzun süren savaşlar sonucu (30 yıl) Kafkas Federasyonu Başkanı Şeyh Şamil 1859’da teslim olmak zorunda kaldı. 1864 yılında Kafkas- Rus Savaşı bitti. Osmanlı-Rus Antlaşması sonucu yüzbinlerce Kafkasyalı göçe zorlandı.
2 Nisan 1864’te Soçi’ye gelen Rus Prensi Mihail, Çerkez liderlerinde topraklarının Rus yerleşimlere ayrıldığını ve bir ay içinde topraklarını terk etmelerini aksi taktirde sonuçlarına katlanacaklarını bildirdi.
21 Mayıs 1864’te göç başladı. 1 milyon 200 bin ila 1.5 milyon Kafkasyalı ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Binlercesi zor şartlarda, yollarda, denizde öldü. Osmanlı topraklarına ulaşanların binlercesi hastalık ve açlıktan kaybedildi. Göç edenlerin büyük kısmı deniz yoluyla gelmeye çalıştı. Yolcuların büyük kısmı hastalıktan bir kısmı gemilerin Karadeniz’in dalgalarına dayanamayarak battı. Ölüm korkusu ile ne buldularsa binmeye çalıştılar. Yollarda bir kısmı hasta ve zayıf yolcular, çocuklar, ihtiyarlar taşıyıcı kötü gemi sahipleri tarafından denize atıldı.
Bu trajik olaylar çok sayıda bir tanesini o bölgede çok yakın ilişkiler içinde bulunan bir ağabeyin Dr. Cemalettin Umil Bey tarafından verilen bir hikayeyi nakletmek istiyorum. Yüzlerce ilticacı kişiler arasında bir teknede kucağında ölen bebeğinin denizciler tarafından denize atılmasını önlemek için bir annenin yavrusunun kucağında sallayarak söylediği ninni;
Uyu yavrum uyu
(Shich nane)
“Kabaran denizin dalgaları beşiğin olmuş sallıyorlar seni
Rüzgar vuruyor yağmacıların ak renkli yelkenlerine
Beşiğin gemiye
Shich nane- shish noniy
(Uyu yavrum uyu)
Artık babanın evinde değilsin Karadenizin koynundasın
Rüzgar tam hızıyla vurduğunda
Küçük vatanlarına geri dönmek için, hatırla denizin tuzlandığını
Göç edenlerin gözyaşları ile
Büyüdüğünde tekrar geç Karadeniz’i
Bul evinden geri kalanları, temizle ocağını sarmış sarmaşıklardan
Tekrar yak sönen evin ateşini
(Hibla- Gerzmava - shish nane)
Şıs nanıy, sis nanıı
Wicus sorpıs wo nanlıy
Rıyunu yıpum wubır wonus.”
Bu şiirin bir kıtası. Aslında bir çok devam kıtası mevcut. Ayrıca dünyaca çok tanınan bölgenin bir sanatçısı, Sopranu Hibla- Gerzmava tarafından seslendirilmiştir. Şiirin tamamı 10 kıtadır.
Hıbla Gerzmava- Shis Nane
Httb”vimeo.com 22648314
Şiş naniy wiçua sarpıs wananıy
Prof.Dr.Cengiz KUDAY
Samsunspor, Süper Lige çıkmayı neden beceremedi
PTT 1. Lig Play Off’unda; Ankaraspor’u eleyerek finale kalan Samsunspor, Orduspor’u eleyerek finale kalan Mersin İdman Yurdu’na değil çalıştırıcısı Hüseyin Kalpara, hakem Fırat Aydınus’a ve TFF’ye yenildi.
Hüseyin Kalpar; nedense sağ tarafı çok iyi kullanan ve 3 büyüklerin istediği ve de Play Off’a kalmada büyük katkı veren Canberk Aydın’ı, Ehıosun Ekigho’yu son maçlarda oynatmamaya başladı. Onların yerine Musaları tercih etti, Musa Aydın ve Musa Sinan Yılmazer. Her 2 oyuncu da Play Off’a katkısı olmayan oyunculardı. Oyuna Musalarla değil, Canberk ve Ekigho ile başlamalı idi. Hadi başladı diyelim, oyunu okuyup erken değiştirmeli idi.
Kalpar, oyunu okumadı, takımın canına okudu. Düşünün, Mersin İdman Yurdu ile yaptığı karşılaşmalar o kadar ilginç geçti ki, birinde 3-0 ve 4-2 önde iken 5-4 yenildi, diğerinde 3-3 berabere kaldı. Hakan Kutlu çalıştırırken, 5-4 yenildi, sonra Hakan gitti, Yılmaz Vural geldi ve ona da 3-3 gibi bir sonuçla puan verdi, derken final geldi, Yılmaz Vural gönderildi, Hakan Kutlu bir maçlığına, 2-0 yendi ve MİY’i Süper Ligi’ne götürdü. Böylesi kaos içinde olan takımla 2 kez yoğun olarak karşılaşıyorsun ve çalıştırıcıları çözemiyor, son finalde yenilerek Süper Lig umudunu sonlandırıyorsun. Bu bence başarısızlıktır, çünkü başarılı insan ucuna getirdiği olguyu teslim etmez, teslim alır.
Fırat Aydınus; bir yerlerden uyarı almışçasına düdük çaldı ve hepsi de Samsunspor’un aleyhine oldu. Üzerinde gizemli bir ürkeklik vardı. Sanki, Galatasaray-Trabzon maçında GS’ya yapamadığını Samsunspor’a yapıyordu.
- TFF için; “Son 2 yıldır resmen futbolumuzun başına bela oldu” demek istemiyorum, fakat duruşuyla belli kesimi gizemli talimatlarla kayırdığını söyleyebilirim.
Bazı konularda da, bazı yöneticiler algıdan soyut duruşlar sergilediler, ilkeleri ve kuralları ve kavramları hiçe sayarak, taraf olup değerleri örselediler. Kısacası birilerine büyük haksızlıklar yaptılar.
- Var mı böyle bir şey, tek maçlık bir finalde takımlardan birine final öncesi şok bir ceza veriyorsunuz, diğerini ödüllendiriyorsunuz. Evet Samsun-Mersin Süper Lig’e çıkma maçından söz ediyorum. PFDK Samsunspor-Ankaraspor maçında seyirci küfretti diye 1 maçlık ceza veriliyor. Cezaya sözüm yok, itirazım zamanlamasınadır. Neden bu ceza ikinci Ankaraspor maçı için uygulanması düşünülmedi? Biliyorsunuz Ankaraspor maçı iki maçtı ve deplasman kontenjanı uygulanıyordu, Ankarasporun gizemli başkanı bilet fiyatlarını 400 TL’ye çıkardı ve Samsunspor seyircilerinin stada girmelerini engellediler. Demem o ki, adeta Samsunspor izleniyordu ve olası finalde zor bırakılmak isteniyordu. Ve zor bırakıldı da. Evet, Samsunspor kadın ve çocuklu, Mersin İdman Yurdu ise serbest taraftarlarıyla maç oynayacaktı. En önemlisi ve Samsnsporu hukukı düzlemlerde haklı gösterecek TFF durşudur. Biliyorsunuz FB’de seyircisiz oynama cezası almıştı ve GS ile Ağustos ayında(2014) oynayacağı Süper Kupa maçını seyircisiz oynayacaktı. İşte bu cezasını Tahkim kaldırdı, peki büyükler için bu değişikliğini yapan TFF niçin Samsunspor cezasını kaldırmadı? Bana sakın farklılıkları mavalını okumayın..
- Samsunspor taraftarları bu haksızlığı gidermek için stada girdiyse de çıkarılarak bir avuç kadın ve çocuklar statta kaldı ve onlarda sürekli Mersinli seyirciler tarafından taciz edildi. İşin ilginç tarafı Mersinli seyircilerin Samsunspor taraftarlarını stattan çıkarmak için sahaya girip olay çıkardılar, çünkü Samsunspor takımını yalnız bırakmanın kendileri için avantaj olacağını düşünüyorlardı, ki doğru ve Samsunspor resmen deplasman takımı durumuna düşürüldü. İyi de neden deplasman kontenjanı uygulanmadı. Bakalım gözlemci Halit Gerçeker bunları raporuna işleyecek mi?
SAMSUNSPOR’A HUKUKSUZLUK
- Samsunspor resmen bir hukuksuzlukla karşı-karşıya bırakılmıştır. Var mı bilmiyorum, konuyu spor mahkemesine taşımalıdır, olmadı UEFA ve FIFA hukuk düzlemlerine götürmelidir, fakat öncelikle bunları yaşatanları istifaya çağırmalıdır.
Son sözlerim ve sorularım Samsun kentinin elitlerine:
Hepinize; ‘Niçin Samsunspor ile ilgilenmiyorsunuz?’
Sen Sayın Belediye Başkanı okuldaşım Yusuf Ziya Yılmaz, Samsunspor’u neden istemiyorsun?
Çelikten iki tane Gençlik ve Spor Bakanımız oldu, Suat Kılıç ve Akif Kılıç. Bir kent böylesi iki bakana sahip olacak, kentin takımını Süper Lig Şampiyonu yaparlardı. Yoksa siz dinden geçinirken futboldan da geçinenlerden değil misiniz? Acaba Kurtuluş Savaşımızın simgesi olan 19 Mayıs 1919’u simgeleyen Atatürk Heykeli mi rahatsız ediyor? Samsunspor’u kümelere düşürüp yerine ‘Yeni Malatyaspor” gibi ‘Yeni Samsunspor” kurup Atatürk ambleminden kurtulmak mı istiyor birileri?
İşin özü; Samsunspor’a Emin Kar ve taraftarlarından başka kimse sahip çıkmıyor. Seneye 2. Lige düşerse şaşırmayın.
Seneye yazmamayı düşünüyorum, çünkü ben de bırakabilirim, çünkü kimse ilgilenmiyor, çünkü yalnız hissediyorum kendimi...
Şevket ÇORBACIOĞLU
sevket-che@hotmail.com.tr
evesbere@mynet.com
Paylaş