’YARGITAY Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddianamesi, AKP ve onu destekleyen demokratların üzerini bir turnusol káğıdı gibi kapladı’ diyor ’hukuk uzmanımız’... AKP’yi yine kızdıracak laflar ediyor:
AKP ve destekçileri yerli ve yabancı, Başsavcı’yı topa tutuyorlar.
Nedeni, % 47 almış bir parti hakkında böyle bir dava açılamazmış!
Özetle deniyor ki... ’Hukuk devleti, kanun gereği vs. bunlar bir tarafa, alınan oylar bir tarafa... Başsavcı, bu oyları almış bir parti hakkında dava açamaz, çağdaş demokrasilerde bu olmaz...’
Hemen karşı hamle hazırlıkları başlatıldı, Anayasa değişikliği ile iddianamenin boşa çıkartılması formülleri aranıyor, MHP de hemen desteğini ilan ediyor.
Birkaç ay önce DTP’nin kapatılması için aynı Başsavcı dava açtı. AKP ve onun ’demokratları’ ve de AKP’nin ’stepnesi’ MHP neredeydi?
Bu kadar ikiyüzlü bir ’özgürlük’ ve ’demokrasi’ anlayışı ile ne içerideki gerçek demokratları, ne de AB’nin ’akil adamlarını’ ve kurumlarını kandırmak mümkündür.
Bu nedenle iddianame, Türk demokrasisi üzerinde bir turnusol káğıdı fonksiyonu görecek ve demokrasinin gerçek renklerini ortaya koyacaktır.
Başsavcı ile ilgili yapılan ’linç kampanyası’, en hafif tabiriyle ’ayıp’tır. AKP ve yandaşları, adeta şeytan taşlamaktadırlar. Ama kutsal mekánlarda farz olan şeytan taşlanırken, küçük taşlar kullanılmaya özen gösterilir; şiddet, şeytana karşı bile ölçü içinde uygulanır.
’LİBERALLİKTEN OTORİTER DEMOKRATLIĞA’
Ama AKP’nin Müslümanları, ’garez, vebal, muzır vs.’ gibi yoğun husumet ifade eden ve şiddeti teşvik eden yakıştırmaları, görevini yapan bir Başsavcı’ya reva görmektedirler.
AKP ve yandaşları hızla ’liberal demokrat’lıktan, ’otoriter demokratlık’a kaymışlardır.
Bu partiye yeni katılan bir eski sosyal demokrat, Başsavcı’nın iddianamesine karşı, sağ yumruğunu kaldırmıştır.
Sağ yumruk, siyasal semboller tarihinde ağırlıklı olarak Mussolini tarafından, karşısındakilere ’bir yumruk gibi olma’ mesajı veren ve otoriterliği çağrıştıran bir semboldür.
AKP’nin kurucularının siyasal geçmişleri bellidir, fakat hazin olan, AKP destekçisi demokratların, liberallikten radikalliğe, oradan otoriterliğe hızla kayışları ve tahammülsüzlükleridir.
Başsavcı, iddianame ile AKP demokrasisinin gerçek yüzünün ortaya çıkmasını sağlamıştır.
GÜNÜN SÖZÜ
"Elinde çekiç olan, her şeyi çivi olarak görür."
(Maslow)
Çanakkale ve yeni kitaplar
BUGÜN 18 Mart Çanakkale Zaferi... 2000 yılında tarihi Gelibolu Yarımadası’ndaki şehitlikleri bir yılda 20 bin kişi ziyaret ederken, 2007 yılında ise sadece bir haftada bu rakama ulaşılıyor. Şişli, Bakırköy, Zeytinburnu belediyeleri bölgeye en çok otobüs kaldıran belediyeler. Geçen hafta sonu bölgede 1000’den fazla otobüs vardı. Demek ki içinde bulunduğumuz bu zor günlerde ’kurtuluş ve kuruluş’ bilinci anımsanmak ve saygı gösterilmek isteniyor.
Turgut Özakman’ın ’Diriliş-Çanakkale 1915’ (Bilgi), Ercan Dolapçı’nın ’Büyük Vatan Savunması Çanakkale-Çanakkale Destanından Gerçek Öyküler’ (Erdem Yayınları), Emine Uçak Erdoğan’ın ’Çanakkale Savaşı’nda Kürt Civanlar’ (Yarımada), Erkan Özmen’in’Son Kale Çanakkale (Bilge Oğuz), Emir Kıvırcık’ın, Atatürk’ün yakın arkadaşı Behiç Bey’in 61 yıl boyunca tuttukları günlükleri ’Cepheye Giden Yol’ (GOA Basım), Haluk Oral’ın ’Arıburnu 1915’ (Türkiye İş Bankası Yayınları), Sakarya Üniversitesi’ndenDoç. Dr. Mustafa Demir’in, 70 akademisyenle Genelkurmay, Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerinden hazırladığı 6 ciltten oluşan 3680 sayfalık ’Çanakkale Tarihi’ (Değişem Yayınevi).
68’lerden 2008’lere ’Günay dostumuza’
AKP’li Bakan Ertuğrul Günay’ı eski iki dostundan dinliyoruz:
"Günay’ın Ankara Hukuk’ta okuduğu günler... O zaman Fikir Kulüpleri Federasyonu’nu seçimleri yapılıyor; her fraksiyon ve dernek, başkan adayı çıkartıyor. Günay da, TİP’e yakın ’demokratik sosyalizm’ grubu içinde aday oldu; galiba kazanamadık... Beyazıt Kulesi’ne kırmızı bayrak çekenler arasındaydı. Soruşturma geçirip geçirmediğini hatırlamıyorum. Biz o günlerde sivil, demokratik bir Türkiye hayal ediyorduk. Şuna üzülüyorum... O zaman az da olsa bazı gençler, Ülkü Ocakları’ndan Dev-Genç’e katılırdı. Mahcuptular ama en radikal tavırları bu gençler sergilerlerdi. Ne yazık ki, AKP’ye katıldıktan sonra Günay da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın AKP’nin kapatılması hakkındaki iddianameye karşı Dengir Mir Mehmet Fırat basın toplantısı yaparken, elleri arkada kameraların karşısında boadyguard tarzında duruyordu. 68’lerdeki Günay ile bugünkü Günay yan yana düşünüldüğünde görünen, bir kişilik trajedisi değil midir? Ülkücü gencin Dev-Genç’teki hali gibiydi. Hele ’sızmalar’ konusundaki sözleri garipti. Kişisel tarihine bakıldığında esas ’sızma’, eskiden karşı olduğu akımların kendi benliğine sızmasıdır. Devletin kurumlarında bir ’sızma’ yok.
Şanlıurfa’da tribünleri selamlarken sağ yumruğunu havaya kaldırmasıyla, Mussolini ve Hitler otoriter yanlılığını göstermek istememiştir. Yoksa bizim dostumuz, ’sürekli devrim’ tezi gereği kendisine mi devrim yaptı? Üzülüyoruz ama yine de seviyoruz."
Biliyor musunuz
YAZAR Nedim Gürsel’in, Hz. Muhammed’in hayatı ve Kuran’dan yola çıkarak İslam’da inanç ve şiddeti sorgulayan ’Allah’ın Kızları’ romanının paralı ilanının Zaman Gazetesi tarafından kabul edilmediğini belirterek "Hayal kırıklığı yaşadım. Demek ki, özgürlük onlar için sadece türban özgürlüğü..." dediğini...