Paylaş
FAO bu yıl Dünya Gıda Günü temasını “İklim değişiyor, o halde gıda ve tarım da değişmeli” olarak belirlemiş. Düzenlenecek etkinlikler ile iklim değişikliğinin tarımsal üretime etkisi ile yaşanan ve önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacağı öngörülen gıda yetersizliğine dikkat çekilecek.
Odalar da her yıl bu tarihte açlığı, açlıkla mücadeleyi, yetersiz beslenmeyi, kaynakların adaletsiz paylaşımını ve muhtemel çözüm yollarını gündeme taşıyor. Açıklamada “Bugün dünyamız 7.5 milyar insana ev sahipliği yapıyor. Orman tahribatı küresel sera gazı emisyonlarının % 10-11’ine sebep oluyor, tarım arazilerinin % 33’ü orta ve üst düzeyde toprak bozulumuna uğramış durumda, hava olaylarının neden olduğu kuraklık dünyayı olumsuz etkiliyor, yağışların azalması ve su kaynaklarının yanlış yönetimi nedeniyle temiz su sıkıntısı baş gösteriyor. Sonuç olarak sağlık sorunları ve göç giderek artıyor. İklim değişikliği ve küresel krizlerin önümüzdeki dönemde kırsal kesimi daha da yoksullaştırmasından kaygı duyuyoruz” uyarısında bulunuyorlar. “İklim değişikliğinden en çok etkilenenler, en az sebep olanlardır” saptamasını da yapıyorlar.
BUĞDAYIMIZA AHİP ÇIKANLAR
ODALARIN bu açıklaması dün Eti Burçak ve WWF-Türkiye’nin buğday üzerine yaptıkları açıklamaya denk geldi. Bir basın toplantısı vardı. Buğdayın sürdürülebilirliği için işbirliği yapan WWF-Türkiye’nin CEO’su Tolga Baştak ile Eti İcra Kurulu Başkanı Hakan Polatoğlu, Anadolu topraklarında buğdayın geleceğine sahip çıkmak için ‘Türkiye’nin Buğday Atlası’nı açıkladılar. Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü’nden Prof. Dr. İrfan Özberk’in önderliğinde bir bilim kurulunun yaptığı çalışma “Türkiye’nin buğday çeşitliliğini öne çıkarmayı, yerel buğday çeşitlerimizin karşı karşıya bulunduğu tehlikelerle ilgili farkındalık yaratmayı ve alınması gereken önlemleri geliştirmeyi” amaçlıyor. FAO’nun yaptığı uyarılar karşısında bu çalışma örnek bir model oluşturuyor.
Bu topraklarda buğday demek gelenek demek; dolayısıyla kültürümüzün ayrılmaz bir parçası... Dünya nüfusunun gıda güvencesi açısından temel kaynaklarından biri... Buğday sadece Anadolu insanı için değil, dünya üzerinde yaşayan her birey için bu anlamda yaşamsal öneme sahip...
GÖBEKLİTEPE’DE DOĞDU
Toplantıda şöyle bir açıklama da yapıldı: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Göbeklitepe’de doğup dünyaya yayılan buğday, son yıllarda risk altında... Yaşamın, bereketin simgesi olan buğdayın üretiminde son 30 yılda herhangi bir artış yaşanmazken, yerel çeşitleri kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu tabloya kayıtsız kalamayan ETİ ve WWF-Türkiye, Anadolu topraklarında buğdayın bugünkü fotoğrafını çekiyor ve buğday çeşitlerimizin yaşatılmasına katkıda bulunuyorlar. Ziraat fakülteleri, bu atlası mutlaka incelemeliler... Biz de bu konuyu yerimizin yettiği oranda gündeme getirmeye devam edeceğiz.
KOÇTÜRK VE BAYSAL UNUTULMASIN
YAŞAMINI gıda emperyalizmi ile mücadeleye adayan, Türk tarımını korumak ve geliştirmek için ‘büyük güçlerin’ baskısına bile cesurca direnen Türk aydını Doç. Dr. Osman Nuri Koçtürk’ün, memleketi Karşıyaka’da belediyenin yaptırdığı büstü, bugün Mavişehir Kent Koop. Gıda Market bahçesinde 17.30’da törenle açılacak... Koçtürk ‘tarhana’ önerirken, onun öğrencisi Prof. Dr. Ayse Baysal da ‘Mercimek yiyin’ derdi. Karamanlılar da Baysal’ı unutmamalıdırlar.
BEYOĞLU’NDA KIPIRDANMA VAR
BEYOĞLU’nun haline çok üzülüyorduk. Patlayan bomba ve başka bir dizi nedenlerden dolayı insanlar İstiklal Caddesi’nden uzak durmaya başlamıştı. Bu yüzden bazı mekânlar kapanıyor, Beyoğlu’nun pırıltısı giderek sönüyordu. Bu hal yabancı basının bile dikkatini çekmiş ve bu yönde haberler çıkmıştı.
Ancak son günlerde Beyoğlu’nun yeniden kıpırdanmaya başladığı fark ediliyor. Ne oldu da Beyoğlu birden eski haline dönmeye başladı? Kısa bir araştırmadan sonra, bu değişimi sağlayan temel unsurun bir festival olduğu dikkat çekiyor. Festival deyip geçmemek gerekir. 28 Eylül’de başlamış, 15 Kasım’a kadar sürecek dev bir festival söz konusu. Üstelik Taksim Meydanı’nda. Antikadan el sanatlarına, sahaftan tasarım ve bilişime 50 güne yayılan büyük bir organizasyon. Canlı performanslarla müzik, sinema, söyleşilerle çok renkli bir program akıp gidiyor gün boyu... Sadece ilk 10 günün ziyaretçisi
2 milyon kişi olmuş.
Bu festival, her görüşten ve kesimden insanı ortak paydada buluşturmuş. Ama her şeyden önemlisi Beyoğlu’nda hayatın normale döndüğü algısını yaratmış. İstiklal Caddesi ve Taksim Meydanı yeniden güvenli bir yer kanısı oluşmuş konuştuğumuz kişilerde...
Demek ki isteyince olabiliyormuş... Yeri geldiğinde eleştirilen Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ı bu etkinliğinden dolayı kutlamak gerekiyor. Barış ve uzlaşmacı kişiliğiyle pek çok esere imzasını atmış Mehmet Taşdiken’in birikim ve tecrübelerinden yararlanmasını da ayrıca önemsemek gerekmiyor mu? Sahi öteki belediyeler ne yapıyorlar?
Zeynel LÜLE
GÜNÜN SÖZÜ
“Özellikle yakın zamanlarda Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nce repertuvar oluşturulmasıyla ilgili yapılan talihsiz açıklama nedeniyle Türkiye’nin itibarı üzülerek belirteyim ki sıfırlanmıştır. Türkiyemiz birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Litvanya’da da tiyatroların sahneleyeceği oyunlara engeller koyan, birçok dünya yazarını yasaklayan, hatta söz konusu tiyatroları kapatmaya hazırlanan, operaya, baleye düşman bir ülke konumuna düşürülmüştür. Muhsin Ertuğrul’dan, mevcut genel müdürvekilinden önceki, son genel müdürüne kadar, hiçbir yöneticisi, ülkemizi dışarıda böylesine zor bir durumda bırakmamış tam tersine ülkemizin diğer ülkelerle olan ilişkilerindeki olumlu gelişmelerde koçbaşı olmayı başarmışlardır.”
Tuncer CÜCENOĞLU
BİLİYOR MUSUNUZ?
İBB Meclisi’ni ‘vekâleten’ yöneten Göksel Gümüşdağ’ın, CHP’li Hüseyin Sağ’ın “Sayın Topbaş’ın vekâleti asile dönüşebilir mi?” sorusuna “Kadir Bey, vekâleti hem bana hem de Ahmet Selamet Bey’e bırakıyor. Ancak aramızda önemli aile bağlarımız, abi-kardeş ilişkilerimiz vardır. Böyle yazılıp çiziliyor ama böyle bir şey yok. Sayın Başkanımız 2019’a kadar görevine devam edecektir (gülerek) Hüseyin Bey, sizin istediğiniz şey bizde olmaz” karşılığını verdiğini..
Burdur, Aral gibi kurumasın
BURDUR’un CHP’li Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz, hemşehrileri Sümer Ezgü’ye teşekkür ediyor... Bir teşekkürü de “Bu göl benim meselemdir” diyen eski Başbakan Ahmet Davutoğlu‘na... Bu konuda bir kurul bile oluşturulmuştu ama ayrılınca her şey yarım kaldı. Şimdi iki üç otobüsle Beştepe’ye gideceğiz, meselemizi anlatmak için. Göz göre göre gölümüzün üçte biri çekildi. Sonunun Aral Gölü gibi olmasından korkuyoruz. Üç dört yıldır üzerinde çalışıyoruz, eylemler yapıyoruz. Burdur Gölü’nün kıymetinin kamuoyunca bilinmesini istiyoruz.
‘Allı turnam bizim ele varırsan’ türküsünde geçen turna kuşlarının (flamingo) mekanıdır burası. Dünyada türü tükenmekte olan, mavi gagalı Dikkuyruk ördeklerinin göç yoludur. Gene dünyada önemli endemik bitkilerin doğal alanıdır. Afyon’lu komşumuz, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu buraya el atmadıkça yapacağımız bir şey yok.”
Burdur’dan bir okurumuz da, DSİ’nin Bölge Müdürlüğü’nün Isparta’da olduğunu, bu nedenle Burdur’a karşı ilgisiz kaldığı yolundaki mesajını aktaralım.
Paylaş