‘MUĞLATürküleri’ adında bir CD ve kaset çıktı postadan.
Muğla Valisi Hüseyin Aksoy bir kültür hizmeti olarak bastırtmış... Vali sunuşta ‘‘Muğla ili, folklorik değerlerin zenginliği yönüyle gerek Ege Bölgesi'nde ve gerekse ülkemiz genelinde seçkin bir konuma sahiptir’’ diyor. Gerçekten dillerden düşmeyen birçok türkünün Muğla çıkışlı olduğunu bilmezdik. Hepsinin de ayrı bir hikáyesi var; anonim olmuş çoğu.... Araştırmacı, yazar ve eğitimci M.Ali Eren, 'Muğla Zeybeği'nden ‘Çökertme’ye ‘Bodrum Hakimi’nden Ormancı'ya kadar hep duyulan ama tarihi bilinmeyen 15 türkünün öykülerini de derlemiş, düzenlemeleri de Okan Murat Öztürk yapmış... Kasetin içindeki üç eserde Nazmi Yükselen ve Zeki Duygulu'nun imzaları var.
Türkülerin öyküleri ilginç, ancak bunlar ne kadar inandırıcı? Vali Aksoy, ‘‘Yazılı kalanlar, anlatılanlar arasında en fazla genel kabulü göreni aktardık. Türkülerde Efe ve Zeybek kültürünün etkileri dikkat çekicidir’’ diyor.
Kaset ve CD 2500 adet basılmış, ancak talepler nedeniyle hemen bitmiş; ‘‘Yeni baskılarını yapmak zorunda kalacağız’’ diyor Vali Aksoy...
Çok bilinen ancak çeşitli şekilde aktarılan Çökertme'nin nasıl türküleştiğini öğrenmek ister misiniz?
İŞTE ÖYKÜSÜ
Van'ın Erçiş İlçesi Bozüyük Köyü'nden göç eden Halil'in ailesi, önce İstanköy'e oradan da Bodrum Karabağ'daki Bekiroğlu tepesine yerleşir. Demirci Ali Usta burada evlenir ve Halil doğar... Namus meselesi yüzünden kız kardeşini öldüren Halil kaçak gezerken, katıldığı bir düğünde Rumlar tarafından ihbar edilir ve yedi yıl hapiste yatar. Bu olaydan sonra Rumlara kin gütmeye başlar. Halil bu arada türküde ‘Çakır Gülsüm’ diye adlandırılan Hafize Alagöz adlı bir kadına áşık olur ve onu Karakaya'daki bir düğünden kaçırır. Gülsüm ve annesi Bodrum'un yönetiminden sorumlu ‘Çerkez Kaymakam’ olarak bilinen Ömer Lütfü Bey'in hizmetinden sorumludurlar. Türküde adı geçen İbrahim Çavuş ise Gülsüm'ün eski hocasıdır; kolcudur ve Halil'in arkadaşı olduğu için onu kollamaktadır. Gülsüm'ü ikinci kez Karabağ'daki evinden dağa kaldırınca Halil'e çok kızan kaymakam peşine Selamoğlu diye birisini salar... Fakat Selamoğlu, Halil'in arkadaşıdır ve onu uyarır. Halil uyarıyı dinler ve Kosta Paho'nun (Koslu-İstanköylü Paho) teknesiyle adalara kaçmak üzere kayığa biner. Ve kayık Aspat'tan Bitez'e gelir; demir atar. Halil'in Rumlarla arasındaki husumeti nedeniyle Paho, tayfa Andon aracılığıyla kaymakama haber salar. Kaymakamın emriyle denizden kol kayığı ile kolcubaşı Barka'nın Ali harekete geçer. Karadan da jandarma komutanı Ömer Çavuş pusuya yatar. Halil, yanında Gülsüm ile kayıktadır. Ve bilmeden Paho'nun ağılı içkisini içerler ve uykuya dalarlar. Paho demir alıp kayığı sahile çekerken Ömer Çavuş askere ateş emrini verir.
Bu arada Barka'nın Ali, Paho'nun kayığına rampa yapar ve Halil'i bacağından yaralar. Halil bir süre yaralı durumda karşı koysa da yakalanır ve nazerete atılır. Nezarethanede Ömer Çavuş tarafından boğularak öldürülen Halil, elbiseleriyle birlikte gizlice gömülür.
Çökertmeden çıktım da Halilim aman başım selamet
Bitez'de yalısına varmadan Halilim aman koptu kıyamet
Arkadaşım İbram Çavuş Allahıma emanet
* * *
Burası da Aspat değil Halilim aman Bitez yalısı
Ciğerime ateş saldı aman kurşun yarası
* * *
Gidelim gidelim Halilim Çökertmeye varalım.
Kolcular gelirse Halilim nerelere kaçalım
Teslim olmayalım Halilim aman kurşun saçalım
* * *
Burası da Aspat değil Halilim aman Bitez yalısı
Ciğerime ateş saldı aman kurşun yarası
Damar Karayolları mı
TAYYİP Erdoğan, ‘‘Ekibimiz yolsuzlukların damarlarına girmiş vaziyette. Bunları da kısa zamanda ifşa edeceğiz’’ diyor.
Enerji Bakanı da buna benzer şeyler söylüyor.
Bakalım işareti verilen konular Karayolları'nın tarihinde görülmemiş ölçüde, son bir ay içinde verilen yüzlerce milyarlık keşif artışları mıdır?
Yoksa enerji ile ilgili konular mıdır?
Erdoğan, belediye başkanlığı dönemindeki yolsuzluk ve usulsüzlükleri de aynı ölçüde gündeme getirecek midir? Bu damara girilmezse yapılacak ‘‘ifşa’’ değil, göz boyama olarak kalır.
Baba, ceketini satıp beni okuttun da ne oldu
BEN ülkemiz gençliğinin bir üyesi olarak işsizlikten çok şikáyetçiyim. Özellikle de üniversite mezunu olan kişilerin işsizliğinden...
Emekli bir memur çocuğuyum. Ailem aldıkları emekli maaşı ile kendi hayatlarını idame edemezken binbir güçlükle beni okutmak için finansman sağladılar. Bugün bir üniversite öğrencisinin aylık asgari masrafı 150 milyon TL civarında. Büyük şehirlerde ise bu miktar daha da artıyor. 4 ya da 5 yıl boyunca harcanan parayı hesapladığınızda (tabii ki dolar bazında) 5-6 bin dolar ediyor. Örneğin, ben şanslı bir öğrenciydim; iki devalüasyon gördüm. TL olarak harcadığım parayı; bu arada devletin benim için yaptığı masrafı da düşünün; bina, yakıt, akademisyen, laboratuvar, saymakla bitmez.
Peki bunca masraf sonucunda ne oldu? Cevabı biliyorsunuz zaten; işsizim! İş aramak da oldukça masraflı. Bir de iş görüşmelerinizde karşılaştığınız trajikomik olaylar var. Bunlar da moral bozmak için diğer nedenler.
Babam hep derdi ‘Ceketimi satar, gene okuturum’. Baba keşke ne ceketini satıp kış günü kazakla dolaşsaydın, ne de beni okutsaydın. Harcadığımız onca para ile bir bakkal dükkánı açsaydık da dosta düşmana ‘Mühendisim ama daha iş bulamadım’ demeseydim.