Paylaş
CHP, Baykal’ın gizemli gidişinden sonra yakaladığı ivmeyi referandum sürecinde, bir başka partinin siyaseten beslendiği zeminde politika yapmaya çalışarak heba etti.
Türkiye’de hiçbir parti din üzerinde siyaset yapılan zeminden siyaseten nemalanamaz. Bu zemin ‘Milli Görüş’ten bu yana, o gelenekte politika yapan partilerin adeta inhisarındadır.
Bu siyasal çizgi, zaman içinde restore olmuş, AKP ile dünyaya eklemlenmiş ve kendi geleneğinden farklı politik argümanları da kullanarak (AB ve küresel emperyal politikalarla işbirliği yapmak gibi) siyaset yaptığı alanı genişletmiştir.
CHP yeni yönetimi, referandumda Cumhuriyet’i savunma kaygısı ile oy kullanan %42’lik blok üzerinden tahkimat yaparak sosyal politikalarla yol almak yerine, AKP’nin kolaylıkla istismar ettiği, halkın değerleri iddiası ile fakat her nedense sadece türban ile sembolize edilen alanlarda zaman kaybetmeye devam etmiştir.
Cumhuriyet’in kurucu partisi olarak siyasal hafızasını gözden geçirdiğinde reel olarak, CHP karşıtı politikaların her zaman dini referanslar ve semboller üzerinden yürütüldüğünü ve sadece bu algıyı bozmaya yönelik politikaların adeta enerjisini boşa harcamakla eşdeğer bir uğraş olduğunu görecektir.
1989 yerel seçimlerinden önce Türkiye’nin ilk ‘dindar’ Cumhurbaşkanı olarak, muhafazakâr kesimlerce de kabul edilen merhum Turgut Özal’ın başında bulunduğu ANAP iktidarı dahi, YÖK Yasası’nda yaptığı değişiklik ile türbanı yüksek öğretimde serbest bırakmasına rağmen, %38 olan oy oranını %21’lere inmesini engelleyememiştir.
AKP’nin ustalıkla sömürdüğü bir alanda politika yapmaya öncelik vermek ne yazık ki, CHP’deki sinerjiyi aşındırmaya başlamış ve tekrardan, kurultay, tüzük, komisyon labirentlerine girme tehlikesi ile karşı karşıya bırakmıştır. Türkiye’nin ana sorunu, işsizlik, yoksulluk eksenlerinde giderek çoğalmakta ve öngörülen orta vadeli büyüme tahminleri ile artmasını engelleyemeyeceği ortaya çıkan, mevcut ve her yıl artan nüfus ile kartopu gibi büyüyen istihdam sorunu nedeniyle toplumsal barışı tehdit eder hale gelme istidadı göstermektedir.
CHP bir an önce bu girdaptan çıkarak Türkiye’nin gerçeklerine dönmek zorundadır, bunu beceremeyenler vebal altında olacaklardır.
Tekin-Şimşek kavgasına dikkat
CHP’de, iki taraf da birbirlerini eleştirirken, özetle “Mustafa Kemal’in partisi böyle yönetilemez” diyor.
10. Yıl Marşı’nı beğenmeyip, 100. Yıl Marşı’nı isteyenler..
Türbanı savunanlar, af isteyenler.
‘Görüşler’ kan davasına dönüyor.
Duygular belirtilirken kırıcı olunuyor.
Daha doğrusu herkes birbirini ‘satıyor’; yeni bir pozisyon almak zorunda kalıyor.
Siyasette bu kadar “belden yaylı” olunur mu?
Siyasetin doğasında böyle bir şey yok aslında. İlkeler çok önemli.
Ama Türkiye’de bunların değeri yok.
Çünkü önümüzde genel seçimler var.
Referandum oylarıyla CHP’nin estirdiği havayı görüyor musunuz?
“Milletvekili borsası” açılacak. Hayat memat meselesi bu.
AKP’de böyle tartışma olabilmesi olanaklı mıdır?
Genel Başkan ‘atar’, vekil de her şeye ‘evet’ der.
‘Lider sultası’ demek bu...
AKP’yi bırakalım; CHP’ye bakalım.
Genel Merkez’in ‘nabzını’ tutmak için ‘klasik’ siyasetçiler, Genel Merkez’i istila ederken, İstanbul’da başka şeyler oluyor. İl Başkanı Berhan Şimşek bir TV’de ağır eleştiri yaparken;
İl Sekreteri Bülent Kerimoğlu, 13 il yönetim kurulu üyesi ve 39 ilçe başkanından 24’ü ile “Kılıçdaroğlu’na olan desteklerini” açıklıyor.
Şimşek ekranlarda şöyle diyor:
“Ben kimsenin adamı değilim; ‘Anadoluluyum” diyor. (‘Anadoluculuk; Anadolu merkezli olarak ortaya atılan farklı siyasi, toplumsal ve düşünce akımı olarak tarif ediliyor.)
Şimşek devam ediyor:
“Önder Sav, partinin hafızasıdır. Ben omurgalı siyaset yaparım. CHP’yi değiştirmek ne demek? CHP değişimin kendisidir zaten. CHP değişirse Türkiye de değişir.”
Aynı saatlerde Gürsel Tekin ise “Bizler yollarımızı ayıracak değiliz” diyor.
İstanbul’da, dengeler Tekin’in ağırlığını gösteriyor.
CHP toplumla bütünleşecekse, “Baykal ve Kılıçdaroğlu ile bütünleşecek...”
Kılıçdaroğlu da Tekin de, Bay-kal’ın kadrosunda yer alan isimler.
2008’deki tüzüğün mimarı Deniz Baykal’dır. 2008 kurultayında tüzük tartışılırken Önder Sav buna direnemedi. Zaten, Baykal’ın yeni ‘modeli’nde Sav yoktu.
Sonra Baykal’ın başına beklenmedik olaylar geldi.
Sonuç: Kılıçdaroğlu’nun eli rahatladı ama şu rant pazarına dikkat!
CHP’yi ‘bombalayanlar’
- YARGITAY Cumhuriyet Savcısı’nın, tüzük için CHP’ye gönderdiği yazı.
- Cumhurbaşkanı’nın resepsiyonuna katılma serbest bırakılırken, Kılıçdaroğlu’nun son anda gitmesinin Sav tarafından ‘engellenmesi’...
- Türban ve af tartışmaları...
- Gürsel Tekin’in ‘öne’ çıkmaya başlaması...
- Baykalcılarının el altından ‘üye yazım’a başlamaları...
- Seçimlere 7 ay kalmışken, önseçim yapılıp yapılmayacağının belli olmaması...
Biliyor musunuz
- 1988’de kurulan Türk-Alman Sağlık Vakfı ve Almanya Türk Vatandaşları Konseyi Başkanlıklarını yürüten Prof. Dr. Yaşar Bilgin’e ‘gönüllü’ olarak yaptığı hizmetlerden ötürü Hessen Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier tarafından ‘eyalet nişanı’ verildiğini...
- KÖLN’de Kırşehirli Şeref Tıraş’ın, 1984’te Köln’de kurduğu daha sonra Dormagen’de modern tesislerine kavuşan EMS lojistik firmasının Hadımköy’de yeni kurduğu Türkiye tesislerini, Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Eckart Cuntz, TAVAK Başkanı Prof. Faruk Şen’in ziyaret ederek kutladıklarını...
Paylaş