Paylaş
Bu sosyal katmanlar, türbanlılar, çarşaflılar, örtünme üzerinden inanç kimliklerini ortaya koyma zorunluluğu hissedenler, yakın siyasi geçmişimizde her zaman homojen bir siyasi tercih ve tavır içinde oldular. Bu tavır kesinlikle demokratik bir tavırdır ve demokrasi düzeni içinde meşruluğu tartışılamaz. Bu tavrın, hangi siyaset sosyolojisinin sonucu olduğu ve irade sahiplerinin, iradelerinin bağımsızlığını etkileyen faktörler ayrı bir tartışma konusudur.
Ama CHP siyasi geleneğinin, bu kişiler üzerinden siyaset üreten siyasi gelenekle hiçbir ortak noktası bulunmamaktadır.
CHP’ye yakın tarihten bir örnek vermek gerekmektedir.
ANAP 10.12.1988 tarihinde, YÖK Yasası’nın ilgili maddesini değiştirdi ve yükseköğretimde ’dini inançları sebebiyle örtünenler’e (türbanlılar) özgürlüklerini sağlamaya çalıştı.
Bu değişikliği yapan parti (ANAP), Türkiye’de gerçek anlamda kitle partisi olmanın ilk örneğini vermeye çalışan, geleneksel (muhafazakár, dindar) ’damardan’ beslenerek siyaset oluşturan ve genel başkanı (Turgut Özal) bu geleneğin en özgün temsilcilerinden biri olan bir siyasi hareketin temsilcisiydi.
’Müesses nizam’ ile her türlü çatışmayı göze alarak, bu kritik hamleyi yapan Özal/ANAP, bunun hemen ardından, ’Türbana Özgürlük Yasası’nın mürekkebi kurumadan girdiği yerel seçimlerde, iktidar partisi olmasına rağmen hezimete uğradı. ANAP’ın, özgürlüklerini savunduğu bütün türbanlılar, Refah Partisi’ne oy verdiler. 1989’daki yerel seçimlerde ANAP, 21.75 oy alabildi. Halbuki 1987’deki genel seçimlerde ANAP’ın oyu, 36.27 idi... Demirel, Köşk’e çıkarken, Özal’ı bununla çok ’dövdü’.
ANAP bundan sonra da toplanamadı.
CHP, Ecevit’ten sonra ilk defa iktidar alternatifi oluyor bugün... Konjonktür böyle gelişiyor. Yolsuzluk iddiaları ve ekonomik kriz ile ilgili iktidarın basiretsizliği, diğer partilerin kifayetsizliğinin doğurduğu bu sonuç, iktidara yakın anketlerde de ortaya çıkıyor.
İktidara muhalefet edecek bir sürü konu varken, ’çarşaf’a rozet takmak, laik cumhuriyetçi cephenin tahkimatını zaafa uğratır ve bu siyasetin marjinal siyasi faydasını/zararını hesap edemeyen bir strateji, başarısız olma riskini taşır.
Bu başarısızlık sadece CHP’nin değil Türkiye’nin zararınadır.
AB ve PKK’ya taviz
"Terör örgütü lideri ilk getirildiğinde beni idam ederler mi diye açıklamalar yapmıştı. Çünkü o zaman idam uygulaması vardı. Nitekim, Yargıtay bu idam kararını onayladı. Ancak AB uyum yasaları kapsamında idam cezası kaldırıldı; mahkeme dosyayı yeniden ele aldı ve hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Öcalan’ın cezaevi şartları kötü değil, normal bir cezaevi şartlarından daha iyi. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin görüşüne katılmıyorum. Neticede, 30 bin küsur insanın canına mal olmuş bir insan. Dışarıya mesajlar da veriyor. Ben bu kararı, Türkiye açısından AB’nin isteği üzerine onlara (PKK) verilmiş bir taviz olarak görüyorum. Bu şekildeki tavizler Türkiye için ileride daha tehlikeli olabilecektir."
(Abdullah Öcalan’ı yargılayan mahkemenin savcısı Talat Şalk)
İskele batacağına...
BUNCA yıllık Kadıköylüyüm, İstanbulluyum... Ne lodoslar, ne felaketler gördüm....
(Hatta, Boğaz’ın alev alan bir petrol tankeri nedeniyle yandığını da bilirim...)
Ama...
Karaköy iskelesinin battığına ilk kez tanık oldum, gözlerime inanamadım.... İskele batacağına...
(İDO, dünyada en büyük filoyu ben yarattım derken o iskelelere bakmak hiç aklına gelmez mi?)?
Bora ÇETİN
24 Kasım
Öğretmen sevgisi
DÜNLER için sevilmez onlar, çünkü dünler biter ama onların sevgisi asla, onların öğrettikleri asla... Bir ateş kıvılcımına benzer bilgi, zaten onlar da bir mum gibi aydınlatır bizleri, başkalarına ışık verirken tükenirler.
Ama bir sevgi var ya hani düşlere daldığımız gecelerde uyandırır bizi, o öğretmen mi geldi deriz kendi kendimize; hayallerimizde, kalbimizde onu istediğimiz gibi düşünürken yağmur damlacıkları vurur penceremize, bitiverir hemen hepsi. Hayaller bize uyumayı unutturmuştur ama bu hayat, o hayalleri kime yaşatır bilinemez ki. Bir öğrenci bu duyguyu bilir, bilmelidir de... Bilmelidir ışığında aydınlandığı sevginin ismini anne, baba, abla veya abi nasıl hissediyorsa içinde. Sıcağı nasıl sıcak, soğuğu da nasıl yaşıyorsa iliklerine dek, sevginin gerçeğini de öyle hisseder kalbinin en derininde bütün içtenliği ve güzelliğiyle...
İşte bu yüzden öğretmen demek sınıfa girip çıkmak değildir. Bu yüzden adı abla, abi veya başka şeydir. Ve tanıdığımız her biri bize bir sözcük öğretse dahi gökyüzünden yeryüzüne bir ağaç için yağan bir damla su misali gelir. Ağacın suya ihtiyacı vardır. Su ise bir başka canlıya kendini vererek onunla beraber farklı bir sesle merhaba der hayata. Sevgi o ağaç gibi, onu yaşatan su gibi her bir öğrencinin içindedir.
Hayat da o ağaçlarla doludur. Emek verilir, yol gösterilir, bir kalp bir başka kalbin içinde yeşerir.
Ve yeşillerle dolu bir dünya düşlenir. Sevginin gerçekliğiyle samimiyeti ve büyüklüğüyle evet o sensin öğretmenim!
Dilek GÜLERMuş Anadolu Lisesi-1. Sınıf
Mesaj Panosu
DSP Genel Merkezi, partinin kuruluşunun 23. yılını örgüt temsilcilerinin katılımıyla bugün Büyük Ankara Oteli’nde kutlayacak. Milletvekilleri, il-ilçe başkanları ve belediye başkanlarının katılacağı toplantıda Sezer, partinin yerel seçim manifestosunu açıklayacak. Merak ediyorum; etkinliğe katılan arkadaşlardan hangisi her şeyden önce tüm dünyayı saran bu ekonomik kriz ortamında böyle bir kutlamanın gereği var mıydı diyebilecek? Seçimlerin arifesinde Genel Sekreterimizin (Masum Türker) TÜRMOB Başkanlığı için görevini bırakmasını mı, hesapları mı kutlayacağız? DSP’nin kurucu Genel Başkanı’nın bile icabet etmediği bir kuruluş yıldönümünün, nedenlerini irdelemeden, sahi biz burada neyi kutlayacağız?"
Hasan UĞURTÜRK
Paylaş