Çanlar kimin için çalıyor?

DSP Genel Başkanı Sn. Zeki Sezer, son günlerde gerek Sn. Rahşan Hanım ile girdiği polemik ve gerekse birtakım adreslere gönderilen imzasız mektuplar ile ilgili haberler yüzünden basında sekiz sütuna manşet oldu. Her ne kadar reklamın iyisi kötüsü olmaz deseler de, bir siyasi partinin ve onun Genel Başkanı’nın bu tür haberlerle hatırlanması şahsen benim içime sinmedi.

Haberin Devamı

Bence Sn. Zeki Sezer’in artık bu emanet yöneticiliğe ve bu vesayet altında yürüttüğü idareciliğe bir son vermesi gerekiyor.

Böylece hem kendisine hem de partisine en sağlıklı hizmeti yapmış olacağı kanaatindeyim.

Çünkü görülen kadarıyla Sn. Zeki Sezer, öncelikle kendisini kimin, neden, niçin ve ne şartlarla genel başkan yaptığını şu aralar unutmuş gözüküyor. Unutmuş ki; ben kurultayla seçilerek geldim, henüz bir seçim bile yaşamadım, o yüzden başarısız sayılmam gibi aslında mantıklı ama kendisi adına mantıksız, garip, anlamsız ve gereksiz savunmalar yaparak kamuoyu oluşturma çabası içerisinde çırpınıp duruyor. İşin kötü yanı, çırpındıkça da batıyor.

DSP’nin 25 Temmuz 2004 yılında yapılan 6. Olağan Kurultayı’nı yaşayanlar, Sn. Zeki Sezer’in bu günlerde haklı gibi görünen davranışlarında, aslında ne kadar haksız olduğunu çok iyi hatırlayacaklardır.

Gönül isterdi ki Sn. Zeki Sezer bu gün kendisine uygulanmasını istediği demokrasiyi, kendisi genel başkan yapılırken de isteyebilseydi.

Eminim o günleri yaşayanlar çok iyi hatırlayacaktır ki, zamanında genel başkanlık yarışında diğer adaylara açılmayan örgüt kapıları, Sn. Zeki Sezer’e açılmış, diğer adaylara tüm kurultay harcamaları kendi bütçelerinden yaptırılırken, Sn. Zeki Sezer’in bütün harcamaları parti kasasından karşılanmıştı. Kadere bakın ki o günlerde işletilmemesinden rahatsızlık duymadığı demokrasiye, şimdi kendisi ihtiyaç duyar durumda.

Umarım, Sn. Zeki Sezer Genel Başkanlık yaptığı dönemle ilgili olarak; partinin kurumsallaşması adına neden tek bir adım atılmadığı, mevcut bütçenin büyük bir bölümünün seçime girilmediği halde nasıl olup da yarı yarıya eridiği ve isimsiz olmasına rağmen, adı geçen mektup da kendisine isnat edilen suçlamalarla ilgili mantıklı ve akılcı bir cevabı vardır.

Çünkü yıllarca duyup da sessiz kaldığı çanlar, bugünlerde artık onun için çalıyor.

Hasan UĞURTÜRK

Biliyor musunuz

SUYUN Ticarileştirilmesine Hayır Platformu’ndan: "Su kaynakları halkın malıdır. Alınıp satılamaz, ticarileştirilemez, halkın su kullanım hakkı engellenemez. BM 1977 yılında suyun insan hakkı olduğu kararı almış, 1992 yılında suyun alınıp satılabilen bir meta olduğuna karar vermiştir. 1996 yılında oluşturulan Dünya Su Konseyi aracılığıyla çok uluslu şirketler ve özel sektör temsilcilerinin ülke politikacıları ve yerel yöneticileri ile işbirliği sonucu ’su’ bütün dünyada talana açılmıştır. Dünya Su Konseyi’nin gerçekleştirdiği Dünya su forumlarının hepsinde Dünya Su Konseyi’nin amacı tüm dünyada ve ülkemizde tüm suların (su kaynaklarının, akarsuların, göllerin, barajların, şehirlerin su dağıtımının) özelleştirilmesini amaçlamaktadır. Dünyadaki ve ülkemizdeki su politikalarının iyi izlenmesi ve gündemde olan özelleştirmelere tavır alınması amacındayız. 2009 yılında ülkemizde yapılacak olan Dünya Su Forumu’nu platform olarak teşhir ve protesto ederek özelleştirmeleri durdurmalıyız. Bunun için güç birliği yaparak mücadele etmeliyiz."

Düşünceye saygı

SEVGİLİ Fethi Naci’yi yitirdiğimizi bizi onyıllardır tüm dostlarımızdan uzak düşüren ’siyasal sürgün’de öğrendik. Kendisiyle TİP’in ilk örgütlenme yıllarında tanışmış, partinin ilk programının hazırlanışında, bir süre önce yitirdiğimiz bir başka seçkin insan, Selahattin Hilav’la birlikte çalışmıştık. Genel Yönetim Kurulu üyeleri olarak parti içindeki antidemokratik uygulamalara karşı çıktığımız için her ikimiz de partiden ilk ihraç edilenler arasındaydık. Ne ki, işçi sınıfının siyasal örgütü olan TİP’e hiçbir zaman karşı tavır almadık.

Dönemin tek sol günlük gazetesi Akşam’ın Genel Yayın Müdürlüğünü yaptığım yıllarda Naci kavga beraberliğimizi bu gazeteye yazdığı ’Düşünceye saygı’ başlıklı yazılarıyla devam ettirdi.

1967’de sosyalist Ant Dergisi’ni Fethi Naci ve Yaşar Kemal’le birlikte kurduk. Orada da ortak tavrımız düşünceye saygı ve işçi sınıfı örgütüne eleştirel destek oldu. İşçi sınıfımızın sendikal örgütü DİSK’in kuruluşunda ve mücadelesinde de tavrımız buydu.

Naci ayrıca, edebiyat yaşamımıza damgasını vuran eleştirmenliğinin yanı sıra, Gerçek Yayınevi’ni kurup yüzlerce seçkin eser yayınlayarak Türkiye’nin düşünce hayatına unutulmaz katkılar sağladı.

Ölümü, düşünce hayatımızın ve işçi sınıfı mücadelemizin büyük kaybıdır. Bu kalibrede bir insanın eksikliği her daim hissedilecektir.

Doğan ÖZGÜDEN-BRÜKSEL

Mısır’da gene bir şeyler dönüyor

OVAMIZDA kısa süre sonra başlayacak mısır hasadı öncesi, mısır fiyatları hakkında spekülatif haberler dolaşmakta olup, bu haberler üreticilerimizi kararsız ve karamsar bırakmaktadır.

TMO yetkilileri ile yapılan görüşmelerimizde, 1 Ağustos itibariyle mısır ithalat fonunun %50’ye çıkarılacağı bakanlar kurulu kararı ile alınmıştır. Ayrıca bu tarih itibariyle ithal mısır satışı TMO tarafından kesinlikle yapılmayacaktır.

İç piyasadaki mısır fiyatlarının düşmesi durumunda, TMO’nun fiyat açıklayarak, piyasaya alım yönünde müdahale edeceği TMO yetkililerince beyan edilmiştir. Dünya piyasalarındaki mısır fiyatlarının yüksek seyrettiği göz önünde bulundurulursa, mısır işleyen sanayicilerimizin yüksek kaliteli yerli mısırı kullanmayı tercih edecekleri ve dolayısıyla üreticilerimizi mağdur etmeyecek fiyatların oluşacağı kanaatindeyiz.

Behçet HOMURLUAdana Çiftçiler Birliği Başkanı

GÜNÜN SÖZÜ

"Ne mümkün zulm ile,

bîdád ile imhá-yı hürriyet!

Çalış, idráki kaldır,

muktedirsen ádemiyetten!"

(Namık Kemal)

Haberin Devamı

Mesaj Panosu

TÜRKİYE-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi "bize ne gibi bir menfaat sağlayacak" sorusunun yanıtını, gene bir soru ile verebiliriz. Siz AKP’nin iktidar olduğu süre boyunca; kısa, orta ve uzun vadede milli çıkarlarımızı koruyan ve ülkemiz menfaatine olan hangi anlaşmaya imza attığını gördünüz? Yani; Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini düzeltmesinin kendine ne ekonomik, ne de siyasi hiçbir fayda sağlamayacağı, aksine özellikle sözde soykırım konusunda elini zayıflatacağı aşikardır. İlişkinin normalleşmesi Ermenistan ve Batı’nın işine yarayacaktır.

Şebnem ÖZBEK

Yazarın Tüm Yazıları