Büyükşehir şişiyor

BÜYÜKŞEHİR'de neler oluyor?

Belediye içinden sızan haberlere göre, İstanbul ciddi sorunlarla karşı karşıya. Bunların başında kentin yoğunluğundan kaynaklanan trafik sorunu var.

Haberin Devamı

Çarpık kentleşmenin bedelini saatlerce kuyruklarda bekleyen vatandaşlar ödüyor.

Turizm, kültür ve kongre merkezi iddiasını taşıyan İstanbul'un ulaşım için acil yatırımlara ihtiyacı var. Bunun için 2012 yılına kadar 12 milyar dolarlık yatırım yapılması hesaplanıyor.

CHP Büyükşehir Belediye Meclis üyesi Çetin Soysal, önceki gün Büyükşehir Meclisi'nde bir konuşma yapmış, çarpıcı sorunları gündeme getirmiş.

"Görünen o ki kentin yoğun olduğu bölgelerde daha da yoğunluk verilerek imarın artırılmasına karşı çıkmalıyız" diyerek İstanbul'un korunması için acilen imar yoğunluğundan vazgeçilmesini istemiş.

Soysal'ın söyledikleri şu:

İMAR YOĞUNLUĞU VE ALTYAPI

"Başta kamu arazileri kaynak yaratmak ve gelir elde etmek için yoğunluk verilerek satışa çıkarılmakta, belki geçici olarak gelir elde edilse bile yoğunluğun artırıldığı yerlerde altyapı çalışmaları bu gelen gelirleri yok etmektedir. Şimdi soruyorum:

Yüzlerce kavşak yapılmaktadır. Bu kavşakların İstanbul halkına getirdiği yük ne kadardır? Üstelik bu kavşakların İstanbul trafiğine çözüm getirmediğini hepimiz bilmekteyiz. Artık İstanbul'un yoğunluğunu artıracak imar çalışmalarından kesinlikle kaçınmalıyız. Daha bir süre önce en kötü plan plansızlıktan iyidir mantığı ile İstanbul'un 100.000'lik planı bu meclis tarafından karar altına alınmıştır ve bu 100.000'lik planlar içerisinde 3. köprü görülmemektedir, ancak hükümet çevreleri tarafından 3. köprünün yapılacağına dair açıklamalar gelmektedir.

Haberin Devamı

100 BİNLİK PLANLAR

Meclisimizin çıkarmış olduğu 100.000'lik planların arkasında duracak mıyız? Ve özellikle endişe ediyorum, 3. köprünün kuzeyden yapılması halinde yarınlarda oluşabilecek kötü anlayışların, kaynak yaratmak için nefes alına bilinen ormanlık bölgeyi imara açmayacağını kim söyleyebilir? Bu nedenle İstanbul'un altyapı sorunlarını çözmek istiyorsak İstanbul'un yoğunluğunu artıracak çalışmalardan arınmamız gerekmektedir.

Sayın Büyükşehir Başkanı'ndan aldığımız bilgiler ışığında İstanbul'da kişi başına 3.5 metrekare yeşil alan düşmektedir. Bizim edindiğimiz bilgiler ise 2 metrekarenin altındadır. Ancak 3.5 metrekare olsa dahi gelişmiş bütün metropollerin altındadır. Kent merkezlerindeki kamu arazilerinin ve yapılan plan tadillerindeki değişikliklerde önemli miktarda yeşil alan ayrılması gereği ortadadır. Yeşil alanların imara açılmaması son derece önem taşımaktadır.

Haberin Devamı

Nefes alına bilinir park ve bahçelerin, başta Yıldız Parkı ve Emirgan Korusu olmak üzere, bakımlarının yeterince yapılmadığı görülmektedir. Bu parklarda yüzlerce insan yürüyüş yapmaktadır.

Ne yazık ki yürüyüş parkurları düzensiz ve sağlıksız görülmektedir. Buraların, yürüyüş parkurlarının yeniden düzenlenmesini ve jimnastik alanlarının organize edilmesini talep ediyorum.

Çünkü yüzlerce İstanbullu buralardan istifade etmektedir.

1700 KORUMA

Bir başka konu da, belediyemizde 5242 memur, 6495 işçi ve 687 sözleşmeli personel çalışmaktadır. Ne hikmetse bu sayının yüzde 15'i üzerine tekabül eden 1700'ün üzerinde özel güvenlik elemanı istihdam edilmektedir. Sadece üç köprüyü; Galata, Unkapanı ve Valide Sultan köprülerini 89 kişi korumaktadır. Bu nasıl anlayıştır ve kabul etmek mümkün değildir.

Haberin Devamı

MEZARLIKLAR

Mezarlıklar Müdürlüğü'nün kapılarının önünde özel güvenlik elemanları görev yapmaktadır. Bu kaynak israfı değil midir ve yine ilçe belediyelerin de kenti tanıtmak yerine sükseli, gösterişli malzemelerle sadece kendilerini tanıttıkları görülmektedir.

Bu bir kaynak israfı değil mi? Yazık değil mi? Acilen bunların önüne geçilmesini diliyorum."

TAKSİM'E ECEVİT İSMİ

Çetin Soysal, Ecevit'in adının Kartal Kültür Merkezi'ne verilmesini olumlu karşıladıklarını belirtirken, 1977'de 100 binlerce kişinin katıldığı mitingle demokrasinin gelişmesine katkıda bulunması nedeniyle ayrıca adının Taksim'e bağlantılı yollardan birine konulmasını da önerdi.

Her 20 metrede bir güvenlikçi

İSTANBUL'da Haliç üzerindeki köprülerden; Valide Sultan'ın 892 m., Unkapanı'nın 477 m. ve Galata'nın da 470 m. olduğu düşünülürse toplam 1839 metrelik mesafenin her 20 metresine bir 'güvenlikçi' düşmüş oluyor.

Biliyor musunuz

- ŞİŞLİ eski Belediye başkanı Gülay Çokay'ın (Aslıtürk/Atığ), 'evrakta sahtecilik' nedeniyle hakkında açılan üç dava öncesinde 1997'de yurtdışına çıktıktan sonra İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde 16.11.2006'daki son duruşmasının yine ertelenmesinin ardından 23.1.2007'deki duruşmada da karar çıkmazsa birleştirilen davalarının 'zaman aşımı'na uğramış olacağını...

- BÜYÜKŞEHİR'in şirketlerinden İSTON'un Gaziosmanpaşa'daki yerini alan KİPTAŞ'ın burada konut yapacağını, İSTON'un da Halkalı'da yeni yerine taşınacağını...

Haberin Devamı

- MALİYE Bakanlığı'nın, bankalarda 1 milyon YTL'nin üzerinde mevduatı olan 20 bin kişiyle ilgili faiz beyanı yapıp yapmadıkları konusunda denetimlerini sıklaştırdığını...

THK'ya üç aday

"BEN Adana Ticaret Odası Yönetim Kurulu ve THK Yüreğir Başkanı Şaban Baş'ım. AKP'ye üye olmadığım gibi yaşam tarzımla da AKP ile uzaktan ve yakından ilgim bulunmadığını söylemek isterim. Hiçbir partiye üye değilim. Adana'da çağdaş ve Atatürkçü bir işadamı kimliğiyle bilinirim. Rahmetli Atilla Taçoy döneminde uzun yıllar THK’nın Genel Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundum.

Şimdiki genel başkanımız Yusuf Güngör, Disiplin Kurulu Başkanı Mehmet Yurdakan (İzmir) paşalarımızdan sonra üçüncü aday oldum.

Aramızda hiçbir sorun yoktur. Uçuşla ilgili bir kişi olarak THK'yı daha çağdaş yapmak üzere gönül aşkıyla çalışmak isterim."

Mesaj Panosu

- ÇINARCIK Belediye Başkanı Murat Erdoğan'a... Karpuzdere Mahallesi'nde Belediye Garajı arkası, yağmur yağdığında biriken sular nedeniyle sandal veya botla gezilecek duruma geliyor. Kent sokağına girmek ne mümkün. Bizlere hizmet etmek istemiyorsanız Karpuzdere'yi yeni belde olan Teşvikiye'ye devredin. Artık bu eziyet bezdirdi.

Haberin Devamı

R.YILMAZ

Belediye şirketlerinin yarattığı kara delik

TÜRKİYE'de kamu gücüyle kurulan ve arkalarında da kamu gücü olan belediye şirketleri, Türk Ticaret Kanunu'na tabi oldukları için ne İçişleri Bakanlığı ne belediye meclisleri ne Sayıştay tarafından denetlenebilmektedir. Bu konuda sadece Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın üçüncü kişilerin haklarını korumaya dönük denetimi söz konusudur. Yani kamu iradesiyle ortaya çıkan bir denetimi söz konusu değildir. Ciddi bir yasal boşluktan kaynaklanan bu durum Türkiye adına mali açıdan çok büyük kayıplara yol açmaktadır.

- Bugün Türkiye'de kaç tane belediye şirketi olduğunu, bunların kar-zarar durumlarını, yönetim kurullarında kimlerin yer aldığını, iktidar ya bilmiyor ya da bildirmek istemiyor. Belediyelere bağlı şirket sayısı İçişleri Bakanlığı'na sorarsanız 176, (7/16073 nolu soru önergeme verilen cevap), Sanayi Bakanlığına sorarsanız, 337 (7/16734 esas nolu soru önergeme verilen cevap).

- 2004 Yerel seçimlerinden sonra Türkiye’deki 3225 belediyeden, 1946’sının yönetimine AKP’liler geldi. O tarihten bu yana birçok belediyenin şirket kurmak için başvuruda bulunduğunu biliyoruz. Sanayi Bakanlığı'nın soru önergeme verdiği yanıta göre bunlardan sadece 39’u şirket kurabilmiş. Bunların da 31’i AKP’li, 4’ü CHP’li, 2’si DTP’li, 1’i DSP ve 1’i de DYP’li.

- Başbakanlığa soruyoruz;

“a) 2004 Yerel Seçimlerinden sonra hangi belediyeler şirket kurmak için başvurdu?

b) Bunların kaçına izin verildi?

c) Kaçının başvuru dosyası Başbakanlıkta (Kamu Yönetimi Kanunu Tasarısı’nın mimarı Ömer Dinçer’in önünde) “ikinci bir emre kadar” bekletiliyor?” Soru önergesini 27.07.2006’da verdim. TBMM İçtüzüğü’nün 96. maddesine göre 15 günde cevaplanması gerekiyordu. Fakat henüz cevap yok!

- Kamu İhale Kurumu’nun verilerine göre 2004 yılında belediyelerin ve bağlı kuruluşlarının verdiği ihalelerin toplam tutarı 2.2 katrilyon iken, bu rakam 2005 yılında bir anda 6.1 katrilyona çıkmıştır. Dünya Bankası bile harcamalardaki bu artışa isyan etmektedir. Ve aradaki bu 4 katrilyonluk farkın nereye harcandığını merak etmektedir. Bu para belediyelerin ihalelerini alan AKP yandaşı şirketlerin kasasındadır.

- Son iki yılda Belediyelerin verdiği ihalelerin toplam tutarı KİT’leri de, Milli Savunma Bakanlığı’nı da, Sağlık Bakanlığı’nı da geride bırakarak

%20’lik bir payla ilk sıraya yükselmiş durumdadır.

- Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın bile duruma dikkat çekiyor ve “Merkezi yönetim harcamaları şeffaf ve izlenebiliyor Yerel yönetim harcamaları o kadar şeffaf değil” diyor.

- Nitekim 30.09.2006 itibariyle Belediyelerin Hazine'ye olan borcu 13 katrilyona ulaşmıştır. Sadece Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin Hazine'ye olan borcu toplam 2 katrilyonun üzerindedir.

Başbakan da belediyelerin bu başına buyruk durumunun farkında ve “sözde” açık yüreklilik yapıyor, "3200'ü aşkın belediyeden 1700 küsur belediyenin AKP'li olduğunu düşündüğümüz zaman, bunun yüzde yüzünün tertemiz, sapasağlam olduğunu iddia edersek yanlış olur" diyor.

Biz de sormak istiyoruz:

"Peki belediyelerin, kurduğu şirketler başta olmak üzere, ticari ilişkilerini ve harcamalarını denetlemeyen bir iktidara tertemiz, sapsağlam demek mümkün müdür?"

Hakkı ÜLKÜ- CHP İzmir Milletvekili

Öğretmenler Günü 'zehir' oldu

BAĞIMSIZ Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, Öğretmenlerin "Öğretmenler Günü" sevinç ve coşkusunu yaşamaktan uzak olduklarını belirterek, Öğretmenlerin "Toplumsal saygınlık ve itibarının" mesleki ve ekonomik sorunlarının çözülmemesinden dolayı hızla azaldığını söylüyor.

"1978'de Türkiye'de bir öğretmen aldığı 7 bin 940 lira maaşıyla 7,9 takım elbise alabilirken, bugün ancak 3 takım elbise alabiliyor. 1995'te 20 milyon 291 bin lira maaşıyla 196 kitap alabilen bir öğretmen, bugün ancak 70 kitap alabiliyor. Bir öğretmenin orta kaliteli bir ayakkabı alabilmek için 3, takım elbise için 10, bilgisayar içinse 57 gün çalışması gerekiyor. Yani öğretmen, güdülen yanlış eğitim politikaları yüzünden ne karnını doyurabiliyor, ne kendini yetiştirebiliyor, ne de mesleğinden gurur duyabiliyor. Öğretmenliğin toplumdaki saygınlık ve itibarının azalması, ülkenin geleceğinin kararmasıyla eş anlamlıdır. Öğretmenin geçim derdine düşmüş olması, çocuklarımızın nitelikli bir eğitimden yoksun kalmaları demektir." diyen Avcı şöyle devam ediyor.

"Yıllardır devam eden ve kanser haline gelmiş sorunlarımızın, ısrarlı bir şekilde aspirinlerle tedavi edilmeye çalışılıyor olması öğretmenlerimizin umutlarını yitirmelerine neden olmaktadır.

Zor şartlar altında ve büyük fedakarlıklarla ülkenin geleceği olan çocukları yetiştirmek için canla başla çalışan öğretmenlerimiz ekonomik, mesleki ve özlük sorunlar altında bu 24 Kasım "Öğretmenler Günü"de zehir olmuştur. İMF faizlerine, banka batıranların, hortumcuların açtığı gediklere, soyulan kamu kurumlarına, rantiyecilere, şatafatlı davet, tören ve gezilere para bulunurken, Öğretmene sıra gelince "Hazine tamtakır, nasıl verelim?", "Ülkenin kaynakları sınırlı, ancak bu kadar zam verebiliriz" denilerek öğretmenlerimiz kırılmakta ve küstürülmektedir."

24 Kasım'da, Avrupa'daki Türk öğretmenlerin hali

24 Kasım Türkiye’de ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Türkler arasında öğretmenler günü olarak kutlanıyor.

Ancak gerek Türkiye’de gerekse Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde çalışan öğretmenlerimizin büyük bir çoğunu hakettikleri değer ne yazık ki verilmiyor. Örneğin Almanya’da gerek eyalet hükümetleri tarafından atanan Türk öğretmenlerinin büyük çoğunluğu, gerekse Türkiye’den Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gönderilen öğretmenler okullarda çok zor koşullarda çalışıyorlar.

Daha birkaç yıl öncesine kadar eyalet hükümetleri tarafından görevlendirilen öğretmenlere Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri çok mesafeli bakıyorlardı. Hatta bazı eğitim ataşeleri Türkiye’den gönderilenlere bizim öğretmenler, eyaletler tarafından görevlendirilen öğretmenlere ise ötekiler kavramını ya da bizden olanlar veya olmayanlar kavramını kullanıyorlardı. Bu durum öğretmenler arasında da karşılıklı önyargıların artmasını körüklüyordu. Benzer bir durum da eyalet hükümetlerince görevlendirilen öğretmenlerin Türkiye’den gönderilen öğretmenlere karşı bakış açılarında yer alıyordu.

Peki son yıllarda gerek bu kurumsal önyargılar gerekse tek tek birey olarak öğretmenlerin birbirlerine karşı olan önyargıları tamamen kalktı mı?

Bu soruya tümden olumlu bir yanıt vermek ne yazık ki, olanaklı değil. Ön yargılar azaldı ama, tamamen kalkmadı, kalkması da olanaklı değil. Çünkü her iki grupta yer alan öğretmenlerin yaşam ve çalışma koşulları ve dolayısıyla olayları ve gerçekleri objektif olarak algılama olanakları birbirinden farklı.

Bizce bunlardan daha önemlisi fiilen çokkültürlü topluma dönüşen Almanya’da, bu çokkültürlülük gerçeğinin kabul edilmemesinin ve bunun okulların müfredat programlarına yansımamasının her iki kesimden gelen öğretmenler üzerindeki etkileri, onların çalışma şevkini ve özverili çalışma yapmalarını önlüyor.

Kültürü eşit sayılmadığı ve tanınmadığı için öğretmen, kendisini çalıştığı kurumda işlevsiz ve gereksiz görüyor. Başlangıçta belirli bir motivasyonla işe başlamasına karşın, kendisi için çizilen oynama alanı içerisinde sıkışıp kalıyor. Mensubu bulunduğu azınlığa karşı yapılan ayrımcı uygulamalar ve birlikte çalıştığı Alman meslektaşlarının, bazı istisnalar dışındaki genel tutumları nedeniyle umutsuzluğa düşüyor. Bir yandan mensubu bulunduğu azınlığın her geçen gün daha da artan sorunlarını çözme yolunda yeterli ölçüde etkin olamamak, diğer yandan her geçen gün göçmen ve kültürel azınlıklar açısından daha da ağırlaşan çevre koşulları onu edilgen (pasif) bir duruma itiyor.

İşte bu zor koşullarda çok büyük bir bölümü özveri ile çalışarak çocuklarımızın daha iyi bir eğitim almalarına, Almanca’nın yanında anadilleri Türkçe’yi de öğrenmelerine katkıda bulunan, hangi kesimden olursa olsun tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü candan kutluyor, içinde çalıştıkları zor koşullara karşın umutsuzluğa düşmemelerini ve uğraşlarına devam etmelerini diliyoruz.

Dr. Ertekin Özcan- Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı

www.tuerkische-elternfoederation.de

 Trabzon kültürüne ihanet

TARİHİN en eski kentlerinden biri olarak bilinen Trabzon'da halen Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı olarak Kültür Merkezi olarak hizmet veren tarihi binanın birinci katı maalesef İstinaf Mahkemesi bahane edilerek Adliye ek hizmetlerine tahsis edilmiştir.

Trabzon’un tarihi dokusunun yoğun olarak bulunduğu Ortahisar semtindeki 2 katlı turizm merkezinin Adliye ek binası yapılmasına kent halkı karşı çıkmasına rağmen, başta AKP Milletvekilleri olmak üzere yetkililer tarafından tüm kamuoyu baskısı dikkate alınmaksızın Adliye’ye tahsis edilmesi gerçekten ilginçtir.

Çünkü, Trabzon’da bu amaçla kullanılabilecek bir çok müsait bina bulunmakta, hatta bunlardan biri bugünkü Adliye Sarayı'nın yanında da yer almaktadır.

Şimdilik birinci katı, çok değil, 1 yıl sonra tamamını hiç gereği yok iken Adliye’ye tahsis edilecek Kültür Merkezi’nin hemen yanı başında bulunan ve eskiden cezaevi olarak kullanılan bir bina bundan 20 yıl önce zamanın Belediye Başkanı Orhan Karakullukçu tarafından kültür merkezine dönüştürülerek, Trabzon’un kültürüne hizmet eden Hüseyin Kazaz ismi verilmişti. Bizim önerimiz, öndeki binayı Adliye yaptıklarına göre, burayı da tekrar eski konumuna, yani hapishaneye dönüştürsünler.

Adliye nedeniyle, birinci kattan hemen çıkarılacak bölümler arasında El Sanatları Atölyesi ve Merkezi, Güzel Sanatlar Galerisi, kitap satış reyonu, Çocuk Kitapları Kütüphanesi, Geleneksel Yaşam Sergisi de yer almaktadır.

Bu konuda, DHA Trabzon Bürosu’ndaki arkadaşlarımızın da bilgileri vardır.

Kalkınma hareketini sadece ekonomi ve para olarak algılayanların yönettiği bir ülkede, Trabzon’un turizm adına öne çıkarılması gereken tarihi dokusuna bu uygulama ile darbe vuranlar konusunda desteğinizi bekliyoruz.

Murat TAŞKIN/Gazeteci-yazar

Hürriyet

SAYIN Prof. Atilla Yayla'ya... Size 'sayın' diyorum... Ülkemizde bu unvanlı kişi, ilim-irfan sahibi ve saygıdeğerdir. Ancak tarafınızdan büyük önder Atatürk için söylemlerimiz nedeni ile size saygı duymadığımı bildirmek istiyorum. Tabiki düşünce hürriyeti vardır. Ancak siyaha beyaz demek hürriyet değildir. Sizin Türk tarihini, devrim tarihini, siyasal tarihini hiç sevmediğinizi düşünüyorum. Ancak bu dersleri ve kitapları okumadan nasıl sınıf geçilir doğrusu merak ediyorum. Milli Mücadele'yi Çanakkale'yi Kurtuluş Savaşı' yüreğinde hissetmeyen tabiki Atatürk'ü anlayamaz. Tek birşey söyleyeceğim; günüş balçıkla sıvanmaz.

Teoman KİP-ANKARA

Yazarın Tüm Yazıları