Paylaş
Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin tartışıldığı İskeçe Halk Müzesi bahçesindeki paneli, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Vangelis Kechriotis ‘Türkçe’, İstanbul Yıldız Teknik’ten Elçin Macar da ‘Yunanca’ konuşmalarıyla başlattılar. İkisi de tarihçi olan bilim adamları, tarihte ‘milliyetçiliğin rolü’ ve ulus devletin yarattığı ‘sorunlar’ üzerine hazırladıkları ortak bir metni sundular.
Ünlü yazar ve ‘Angelepulos filmleri’nin senaristi Petros Markaris ve sinema yönetmeni Fehmi Yaşar, kültürün iki halk arasındaki kardeşliği geliştirmek acısından oynayacağı rol üzerinde durdular.
Kathimerini gazetesinden Takis Kambalis, Radikal’den Oral Çalışlar, kendi ülkelerinde medyanın‚ milliyetçiliği kışkırtmasını ve ‘ötekini’ düşman ilan etmesini eleştirdiler. İşin ilginci, kimse kimsenin medyasına sataşmadı, herkes kendi medyasını yerden yere vurdu. İskeçe Belediye Başkanı Mihalis Sitilyanidis “Barışı destekleyen iki ayrı toplumu bir araya getiren bu derneği kutluyorum” derken; İskeçe’ye heyetin otobüsle gelen Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu, İskeçe’ye ‘kardeş şehir’ önerisinde bulundu.
ADAPAZARLILAR SEFERİHİSARLILAR
50 bin nüfuslu, bunun üçte birinden fazlası Türk olan İskeçe’nin deniz yönündeki coğrafyaya Avdira deniliyor.
Bu köyde, yöreden çıkartılan antik eserlerin sergilendiği şirin bir müze var. Kim nereden gelmiş diye bir tartışma vardır. Urla ve Seferihisar’dan, MÖ 6. ve 7. yüzyıllarda iki kez ‘göç’ olmuş; ancak gelenler tutunamamış geri dönmüşler. Boşalan bu bölgeye 1923’ten sonra Adapazarı’ndaki Rumlar yerleştirilmiş... Az ilerde, Türkiye adıyla ‘Mandıra’ köyü ise tümden Adapazarılı.... Festivalin ‘Burada ekmek var’ temalı interaktif etkinliği burada yapıldı. Her iki ülkenin bilim, sanat adamları ile gazetecileri bir şeyi paylaşmalarını anlatmak için birlikte kimyonlu, cevizli, çörekotlu, kuru üzümlü ekmek yoğurdular. ‘Burada ekmek var’; aslında sembolik bir anlatımdı. Türk-Yunan defneler aslında “Barışta ekmek var” diyorlardı. İki ülkenin yoğun silahlanmasına karşı, bunun sonucunda da Yunanistan’ın ekonomik krize girmesi gündemi oluşturdu konuşmalarda. Festivalin yakaladığı en güncel konulardan biriydi. ‘Adapazarlı’ kadınların hizmetini görseydiniz. Zeytinyağlı sarmadan böreklere kadar yedirdiler; erkeklerse içirdiler. Bölgenin özgün şarapları yanında Çipura adlı ‘boğma rakı’ya kadar... Bu rakı yemekten sonra içilirmiş... Köydeki 800 kişiden üç Türk ailesinden birisi inşaat işçisi Hüseyin Salih Mehmetoğlu “Bu rakıyı benim patron Andrea yaptı be” dedi. Andrea da “Hüseyin, benim kalfa, ahretliğimdir“ dedi Türkçe olarak... Herkes komşunun dilini ‘alaylı’ şekilde öğrenmiş; yani okulsuz. Hüseyin’in hiç İstanbul’a gitmediğini öğrenen Metro-Avrupa’nın Genel Müdürü Faruk Kılıçaslan “Davetlimizsiniz o zaman” deyince “Sahi mi?” diye sevindi.
Derneğin Genel Sekreteri Nilüfer Sarıkaya’ya “Size Adapazarı’ndaki büyük annelerimizin elbiselerini göstermek istiyoruz” dedi ve bunlardan birini giyip geldi ve bir de güzel oynadı arkadaşlarıyla... Bizimkiler de katıldı tabii coşkuyla... Kardeşlik, dostluk adına. Batı Trakya’ya gidince ‘azınlık’ Türklerinin sıkıntılarını da dinledik. AİHM’nin kararına karşın Türk derneklerine hâlâ ‘izin’ yok.
GÜNÜN SÖZÜ
“Herkesi uyarıyorum; sakın İstanbul’da siyaseti kirletmeyin. Kirletirseniz bunun bedeli ağır olur. Parti içi demokrasi süreci işlesin. Bazı belediye başkanlarının siyasi müdahalesi çok tehlikeli durumlar doğurabilir.” (CHP PM üyesi Gürsel Tekin)
Hukuki ve siyasi fantezi olamaz
ANAYASA Mahkemesi raportörlerinden biri referandum ile ilgili bazı öneriler yapıyor. Bu öneriler;
1- Anayasa Mahkemesi’nin yargı yetkisini keyfi ve subjektif nedenlerle -olası kararları nazara alınarak- yok saymanın yolunu açma,
2- Anayasa Mahkemesi kararını Resmi Gazete’de yayınlamayarak, Başbakanlığı (Resmi Gazete’nin yayınlandığı Mevzuat, Yayın Genel Müdürlüğü ), kanuni görevini yerine getirmeme ve Anayasa’nın madde 153 gereği, Anayasa Mahkemesi kararlarının derhal Resmi Gazete’de yayınlanacağına dair hükmünün ihlalini teşvik etme,
3- Seçimlerin yürütülmesi konusunda nihai ve kesin yetkili olan Yüksek Seçim Kurulu’nu, resmi gazete ile yönlendirilebilen, neredeyse Başbakanlık vesayeti altında bir kurum derecesine indirerek manevi şahsiyetini tahkir etme,
4- Anayasa mahkemesi, Başbakanlık, YSK arasında, bir başka deyişle Cumhuriyet’in temel organları ve kurumları arasında hukuk dışı bir çatışmanın zeminini oluşturmaya hizmet etme, tehlikeleri taşıdığı için hukuki olmaktan ziyade siyasi mülahazalar taşımaktadır.
Anayasa Mahkemesi Raportörü’nün ‘hukuki/siyasi’ fantezileri, anayasal yargının değil, Anayasa Mahkemesi’nin sorunu gibi gözükmektedir. S.Ö.
Annesinden Suzan’a ‘Seni üzledim mori’
KOSOVA doğumlu olan sanatçı Suzan Kardeş, Bodrum’dan arayan annesiyle konuşurken gülüyordu. “Şu annem alem bir kadın, ‘Anne ne yapıyorsun?’ diye soruyorum; ‘Ne yapayım, susayum... diyor. Çünkü susmak onun için çok sıkıcı... Mori Suzan, niçin çıkmaysın televizyona, çok gürmeyim seni, üzledim mori...” Kardeş de “Çıkarım anne mori merak etme” diye yanıtlıyordu.Renkli ve neşeli bir kadın. Bizi Balkan şivesiyle Balkanlara götürdü. Mitroviç kenti, savaştan sonra Sırbistan’da kaldığı için Sirbistan’dan ‘vatandaşlık’ alacakmış. İskeçe Açıkhava Tiyatrosu’nda önceki gece Balkan ve Rumeli müzikleriyle herkesi kırdı geçirdi. Kuruçeşme Arena’daki konserinde ilk kez, genellikle Boşnaklara has bir müzik olan ‘Sevdalinka’ konseri verecekmiş. Osmanlı döneminde söylenen aşk şarkıları... Bu müziği sesi güzel olan kadın ve erkekler ayrı ayrı söylerlermiş. Bunu söyleyen iki kadından biri olan Hanka Paldum’u konserine davet etmiş.
Paylaş